Türk Müziğini Yazmak

Müziği kalıcı kılmak ve zapt etmek, yüzyıllardır insanların ulaşmayı arzuladığı bir hedef olmuştur. Bu doğrultuda, konuştukları dili zapt etmek üzere geliştirdikleri yazı gibi, müziği de zapt edebilmek üzere yüzyıllar içinde birçok yazı geliştirmişlerdir. Bunlar temelde müziğin iki unsurunu, kullanılan perdenin frekans niteliğini ve bunun icra süresini temsil eden göstergeler içermişlerdir. İlerleyen yıllarda müziğin başka birçok dinamik unsuru da gösterilmeye, yazılar içerisinde temsil edilmeye başlanmıştır.

Dünyada müziği yazma gayretinin ilk olarak ne zaman ve nerede görüldüğüne dair çeşitli kaynaklarda çeşitli bilgiler görülse de M.Ö. yaklaşık 4000-2000 yılları arasında Güney Mezopotamya'da konumlanan ve insanlığa "yazı" teknolojisini hediye eden Sümerler'in bu konuda da ilk örnekleri verdikleri, bilimsel araştırmaların faraziyeleri olarak kabul edilmektedir (Agayeva, 2007). Bunun yanı sıra günümüz Suriye sınırları içinde, Lazkiye kentine yakın bulunan Ugarit ya da "Ras Shamra" olarak bilinen antik liman kentinde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda ortaya çıkan bulguda, M.Ö. 1400 yılına tarihlendirilen tabletlerin Ugarit alfabesiyle yazılmış bazı müzikal semboller içerdiğinden ve bu örneklerin ilk müzik yazısı örnekleri olduğundan bahsedilmektedir (Girgin Tohumcu, 2006).

1656360685303.png

Şekil 1: İlk müzik notası (M.Ö. 1400, Şam, Suriye) (Girgin Tohumcu, 2006)​


Müziği yazmadaki ilk girişimlerden sonra "harf", "harf-şekil", "porteli nota" ve "tabulatura" türlerine dayalı çeşitli yöntemlerin geliştirildiği görülmektedir. Grek, Boethius, Odo, Dasia, Ebced gibi yazılar harf türüne; Neume, Bizans, Ermeni Khaz ve Hamparsum gibi yazılar harf-şekil türüne; Dizekli Neume, Mensural Notasyon ve Ali Ufki örnekleri porteli nota türüne; Batı Avrupa'da özellikle lavta, org, keman, arp ve gitar için parmak baskılarını hatırlatmada kullanılan örnekler ise tabulatura türüne örnek olarak gösterilebilir (Girgin Tohumcu, 2006).

1656361195470.png

Şekil 2: Alman lavta tabulaturasına bir örnek (Girgin Tohumcu, 2006, s. 58)​


Müzik yazıları Türk müziği geleneği içerisinde incelendiğinde karşımıza çıkan en eski yazı türünün "Ebced" ismiyle bilinen bir çeşit harf yazısı olduğu görülür. Orta çağın başından itibaren bilinen bu harf yazısı metodu Arap harfleriyle düzenlenmiştir. Buna göre müzikte icra edilen perdeler harflerle, tartımlar ise rakamlarla ifade edilmiştir. İlk kez Kindi'nin (790-874) Arap alfabesinin ilk 12 harfiyle oluşturduğu Ebced sistemini İbn Yahya (856-912), Farabi (870-950), Urmevi (1216-1294) ve Meragi (1360-1435) geliştirerek kullanmışlardır (Girgin Tohumcu, 2006). Nayi Osman Dede'nin (1652-1730) Nota-i Türkî ismini verdiği bir eserinde sunduğu bir çeşit harf yazısı olduğu bilinmektedir (Erguner, 1991, s. 28). Bu yıllarda benzer bir sistemi Kantemiroğlu'nun da ortaya koyduğu görülmektedir (Doğrusöz Dişiaçık, 2006). 18.yüzyılın sonlarında ise Tahririye ismi verilen eserinde Abdülbaki Nasır Dede'nin (1765-1821) tanıttığı harf yazısının (Uslu & Doğrusöz Dişiaçık, 2009) Türk müziğini yazmak amacıyla geliştirilen son harf yazısı olduğu bilinmektedir.

1656361505223.png

Şekil 3: Nasır Dede'nin el yazısıyla geliştirdiği müzik yazısına örnek
(Uslu & Doğrusöz Dişiaçık, 2009)​


Harf yazısından başka harf-şekil türündeki yazılara ilk olarak 18. yüzyılın başlarında rastlanmaktadır. Tanburi Küçük Artin, 18. yüzyılın başlarında Neume'den mülhem geliştirdiği Khaz yazısı işaretlerinden oluşan sistemini ortaya koymuştur. Bu sistemi 19. yüzyılın başlarında Hamparsum Limonciyan (1768-1839) takip edip geliştirerek Hamparsum müzik yazısını duyurmuştur. Aynı dönemlerde Rum Hristantos, Bizans müzik yazısına bazı yenilikleri içeren bir sistem getirmiştir (Girgin Tohumcu, 2006).

1656361574987.png

Şekil 4: Hamparsum yazısı örneği (Yener, 2015)​


Harf ve harf-şekil yazılarının kullanılmasına paralel olarak porteli nota sisteminin ise ilk defa 17. yüzyılda Ali Ufki'nin (1610-1675) Mecmua-i Saz ü Söz adını verdiği, yaklaşık 400 eseri kaydettiği derlemesinde1 kullanıldığı görülmektedir. Burada notalar yazının yönüyle paraleldir ve sağdan sola doğrudur. Ufki'nin Türk müziğinin özel seslerini temsil edebilmek için yeni göstergeler denediği görülmektedir (Ali Ufki, 1976; H. Cevher, 1995). Uzun bir aradan sonra Sultan II. Mahmud Dönemi'ne (1808-1839) gelindiğinde, Osmanlı'daki modernleşme sürecinde Mızıkayı Hümayun talebelerine ders vermesi için İtalyan müzisyen Giuseppe Donizetti'nin (1788-1856) de aralarında olduğu yabancı müzik öğretmenlerinin saraya davet edilmesi (Aracı, 2006) üzerine Batı porteli notanın Türk müziğinde kullanımı yaygınlaşmaya başladığı, ortaya çıkan birçok yayından anlaşılmaktadır. Bunda Donizetti'nin o dönemin revaçta yazısı olan Hamparsum ile Batı porteli müzik yazısını karşılaştırdığı tablonun büyük önem arz ettiği düşünülebilir.

1656361739124.png

Şekil 5: Donizetti'ye ait denklik tablosu (Aracı, 2006, s. 63)​


20. yüzyıl başlarında kurulan, musiki tarihimizin ilk konservatuvarı olan Darülelhan da porteli notayı kullanmıştır (Karamahmutoğlu, 2014). Günümüze gelinceye dek Türk müziğini ifade edebilmesi amacıyla Ali Rıfat Çağatay, Rauf Yekta, H. Saadeddin Arel, Subhi Ezgi, Abdulkadir Töre, Ekrem Karadeniz gibi isimler tarafından sistem, Türk müziğine has sesleri gösterebilmek amacıyla, üzerinde değişiklikler yapılmak suretiyle yenilenerek günümüze ulaşmıştır.

1656361767366.png

Şekil 6: Arel'in değiştirici işaretleri (Arel, 1991, s. 10)​


Türk müziği repertuvarını oluşturan müktesebat harf, harf-şekil ve porteli nota türleriyle hazırlanmıştır. Bunun en eski örneği Safiyüddin Urmevi'nin (1216-1294) harf yazısının bir türü olan ve kendisinin de geliştirdiği bir çeşit Ebced ile tespit ettiği, nevruz makamında ve remel usulünde, Arapça güfteli, savt formunda bir eserdir. Bunun orijinal vesikası aşağıda görülebilir (Çolakoğlu Sarı, 2019).

1656362258769.png

Şekil 7: Nevruz makamında, remel usulünde savt​


Bundan sonra karşımıza çıkan ilk derlemenin porteli nota türüyle 17. yüzyılda Ali Ufki tarafından yapıldığı bilinmektedir. 18. yüzyılın ilk yıllarında Kantemiroğlu'nun kaleme aldığı3 Kitabü İlmi'l-Musiki Ala Vechi'l-Hurufat isimli kitabı, Türk müziği tarihinde yazılarak kaydedilmiş eser derlemelerinin ilk örneklerinden biri olması sebebiyle bir başka önemli kilometre taşı olmuştur. Bu kitapta yalnızca saz eseri formu olmak üzere, kendi Ebced yazısıyla yazdığı 355 eseri derlemiştir (Kantemiroğlu, 2001). Bunu takiben aynı dönemlerde, Nayi Mustafa Kevseri Efendi, Kantemiroğlu yazısını kullanarak Kevseri Mecmuası isimli derleme yapmıştır. Bu derleme dönemin söz ve saz musikisinden 539 eseri içermektedir (Ekinci, 2016). Kantemiroğlu ve Kevseri derlemeleri, Ali Ufki'ninkilerle birlikte 17. ve 18. yüzyılın repertuvarını günümüze taşıyan kıymetli eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. 18. yüzyılın sonunda Abdülbaki Nasır Dede'nin kendi Ebced yazısıyla yazdığı birkaç eserden başka, bu yüzyıldan sonra harf yazısının kullanılmadığını hatırlatmak gerekir. Bu türün yerine yaygınlaşan Hamparsum yazısı, bu tarihten itibaren birçok eserin kaydedilmesinde büyük rol oynamıştır. Günümüzde arşivlerde sayısız Hamparsum defteri mevcuttur. Bu defterler gün geçtikçe günümüz diline çevrilerek repertuvarımıza katkı sağlamaktadır.4 Hamparsum yazısının yanında kullanımı yaygınlaşan porteli nota, özellikle 19. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra geniş kullanım alanı bulmuş ve çokça tercih edilmiştir. Bu müzik yazısını öğreten yayınların artması da bunu hızlandırmıştır. Örneğin, bu hususta matbu olarak hazırlanmış ilk eser Notacı Hacı Emin Efendi'nin Nota Muallimi adlı çalışmasıdır (Yalçın, 2014). Bunu takip eden yayınlardan bir tanesi de Tanburi Cemil Bey'in Rehber-i Musiki isimli eseridir (Tanbûrı̂ Cemil Bey, 1993). Bu türle hazırlanan birçok nota derlemesi, matbaa imkânlarının desteğiyle çoğaltılmış ve geniş kitlelere ulaştırılabilmiştir. Kudmanizade Şamlı İskender ve Notacı Emin Efendi'nin koleksiyonları, Muallim İsmail Hakkı Bey'in Mahzen-i Esrar-ı Musiki'si, Şark Musikisi Cemiyeti ve Darülelhan'ın nota yayınları, Leon Hancıyan ve Cüneyt Kosal'ın nota arşivleri bahsini ettiğimiz nota derlemelerine birer örnektir (Paçacı, 2019). Günümüzde bu koleksiyonların büyük çoğunluğu bir araya getirilerek dijital ortama aktarılmış, internet üzerinden erişime açılmıştır. Bunlardan çalışmamıza da kaynaklık eden bazı siteleri aşağıda listeledik: