1643244871413.png


Burada varlık derken, içeriği yaşamsal bağlarla sarılmış yalnızca insani bir değerden bahsedilmemekte, insanın veya doğanın yarattığı her türlü değer kastedilmektedir.

Maddi değer - Manevi değer

İkisi de şu içinde bulunulan dünyanın hem zıt, hem de birbirini yönlendiren önemli unsurlarıdır. İnsanlık için yapılan herhangi bir şey ya manevi varlık, ya da maddi varlık sebebiyle yapılmıştır. Kişinin hiçbir şekilde maddi veya manevi değer vermediğine başkalarının maddi ve manevi değerler yüklemesi, aslında kişilerin maddi menfaatlerinin gelecek ile ilgili endişelerinin sonucudur. Varlığımızın nedeni olduğunu bildiğimiz ve düşündüğümüz süreçlerin izlerinin, üçüncü şahısların sanat adını verdikleri (hislerin bütünü) duygu yoğunluğu, maddi elemanların yardımı olmaksızın kendiliğinden ortaya çıkar. Bu süreç daha sonra maddeleşir. Gözle görünür, kulakla duyulur hale gelir. İster istemez diğer varlıkların paylaşımına sunulur.

Önceleri insan kendisi ve ailesi için bir şeyler üretirken daha sonra başka ihtiyaçlarını karşılamak için diğer insanlarla ürünlerini takas yoluyla değiştirmiştir. Zanaatın ortaya çıkması ve gelişmesiyle birlikte, madde, manevi hayata hizmet eder duruma gelmiştir. Değerli madenlerin keşfi ve ticaretin gelişmesiyle beraber ülkelerarası ticaret, kültürlerin değişim ve etkileşimini arttırmıştır. Sanatçılar ve zanaatçıların kendileri gitmese de ürünleri dünyayı dolaşır olmuş, bu sayede ünlerini arttırmışlardır. Sanatçılar ve zanaatçılar kralların, padişahların, hakanların, imparatorların himayesinde prestij kazanmışlardır. Bu arada sanatçılar ya din baskısı ile eser vermişler, ya da devlet baskısı sonucunda ürünlerini sergileyememişlerdir.

Sanatçılar zamanın ve dünya tarihinin en kırılgan, zarif, inatçı kesimidirler. Ancak hislerine yenilmiş, duygularının tutsağı olmuşlardır. Ağladıkları halde güldürmüşler, hüzünlerini paylaşmışlar, sevinçlerini haykırmışlardır. Bu ağır ve uzun zaman yolculuğunda elbette kiminin kalemi, kiminin fırçası, kiminin sözü, mızrabı, yayı, nefesi, elleri ve parmakları sanatkara hizmet ve arkadaşlık etmiştir. Ses titreşimlerini anlamlı hikayelere dönüştüren, melodilere anlamlar yükleyen, harflere şekil verip onlara giysi tasarlayan, maddeyi yoğuran sanatçı, yaptıklarının değer eder olduğunun bilinmesini istemiştir.

İnsan, kendi kendine bir şeyler yapar ama bu iş sanat değildir. Kişinin yaptıklarının sanat olduğunun farkına varılmasını sağlayan şey, yapılanın başkaları ile paylaşımıdır. Daha sonra onu yapan kişi de böylece kişi olmaktan çıkıp sanatçı olmaktadır. Maddi değer ile manevi değerin ortak paydası insan ve tabiattır. İnsan hayvanlar içerisinde hayvanlar için sanat yapmadığına ve yapamayacağına göre, sanat insan için olacaktır. Toplumu oluşturan da insanlar olduğuna göre, sanat toplum için devam ettirilecektir. İnsan maddenin tutsağı olduğu anlarda dahi maneviyatın kapısını zorlarsa zor bir teraziyi dengede tutmuş olacaktır. Bu terazinin ustaları unutulmamıştır; eserleri hala eşsiz ve bütün ihtişamıyla dünya kültür mirasının gözdeleri durumundadır.

Eskiden şairler, ressamlar, heykeltıraşlar, müzisyenler kendi geliştirdikleri aletlerle bu işleri yaparken, şimdilerde teknoloji eli ve desteği ile bu hisler bütününü görünür hale getirme telaşına girmişlerdir. Heykeltraşın elinde bir tokmağı ve keskisi varken, her şeyi kendisi yapan bir CNC (Computer Numerical Control) makinesine kendi sanat ürününü yaptırtmak sanatın hangi idealine sığar? Ressamın resmini yaparken fırçasını ve boya paletini bırakıp bilgisayarda fare ile resim yapması resim sanatının hangi idealiyle örtüşür? Bunun gibi daha bir çok idealist savunma mekanizması ile teknolojinin sanata etkisi belli bir seviyede durmuştur. Ancak ikinci, üçüncü hatta beşinci nesil, teknoart alanının ideal savunucuları ve takipçileri olacaktır. Bu gelişim her zaman olduğu gibi zamanın tik-taklarına dahil olmak zorundadır.

Zanaatkar ile sanatkar kavramlarının içi olması gerekenlerle doldurulursa her şey bir dengeye kavuşacaktır, ancak şu anda bu kavramların kendisi de yoktur.

Gördüğünü Picasso fırça tekniği veya üzerine yüklenmiş bütün ressamların tekniği ile çizen robot ressam ile, yalnızca kendini taklit eden insan ressam arasında elbette farklılık vardır. Teknoloji hangi uç noktalara giderse gitsin insan faktörü teknolojiden her zaman bir adım önde olacaktır. Aslında o ressam robotu yönetecek, "insan ressam"ı üretmek önemlidir. Robot zamanın farkına varan bir varlık durumuna gelse bile, ölümü tadamayacağı için yine insandan bir adım geride olacaktır. İnsanın ölümlü bir varlık olması insanın yaptıklarını değerli kılmaktadır.

Türkiye’de, kültürel gelişimini yönlendirebilmek ve stratejik önlemleri zamanında uygulayabilmek için, "teknolojiyi takip etmek" gereklilik halini almıştır ve hatta bunda geç kalınmıştır. İlköğretimden itibaren eğitime dahil edilen bilgisayar laboratuvarları, daha yeni yeni yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır.

Sahip olduğunuz teknolojiyi ne kadar yenileseniz bile, onu kullanacak bireyleri eğitemez iseniz, sahip olduğunuz teknoloji bir zaman sonra çöp haline gelebilir. Çünkü teknoloji her an yenileniyor; yalnız kendini değil, yardımcı yan ürünlerini de değiştiriyor.

Sürücüsü makine - robot olan araçlar üretilmeye başlandı. İşsizlik artarken iş gücü azalıyor. İşsizlik parası ile geçinme ise standart bir uygulama olacak. Etliye sütlüye karışmayan bir toplum düzenine doğru bir yöneliş artmaktadır. Ülkelerin yönetim modellerinde de, tek bir elden yönetim tarzı benimsenmekte ve merkeziyetçi model küresel sermayenin egemenliğine girmektedir. Sermaye hem kendi ülkesinde, hem de başka ülkelerde söz sahibi konumuna geçmekte, hatta ülkeyi yöneten olabilmektedir. (Petrol ürünlerine alternatif ürünlerin bulunması ve bu ürünlere talebin artmasıyla küresel sermayenin egemen olması durumu, bir derece değişecektir. Fakat o ürünler de bir zaman sonra sömürü düzeninin bir parçası durumuna gelecektir.)

Sanat da diğer insan odaklı kurumlar gibi her şeyden etkilenir durumdadır. Bilgisayarların olmadığı dönemlerin sanatıyla 21. yüzyılın sanatı arasında elbette farklılıklar vardır. Bunlardan en önemlisi, hemen anında istenilen malzemenin sanatçının elinde olabilmesidir.

Zamanımızda etkin malzeme kullanımı ve alternatif malzemeler çoğaldı. Bu da ekonomileri etkileyecek konuma geldi ve vazgeçilmez ürünler olarak hayatımıza girdi. Bu süreç o kadar rutin hale geldi ki, yeni malzemeler ve teknikler her an beklenir oldu. Böylece sanatçının hayal etmeye ayırdığı zaman artmıştır. İmkanların en üst seviyede, ürünlerin bol ve erişilebilir olması durumu, sanatın manevi değerini olmasa bile maddesel niteliğini arttırmıştır. Söz gelimi, günümüzde hâlâ el yapımı bir ayakkabının değeri fabrikasyon bir ayakkabıdan çok daha değerlidir ve eşsizdir. Orijinal bir yağlıboya tablo ile onun reprodüksiyonu arasındaki maddi ve manevi farkın günümüzde hâlâ önemli olmasının nedeni, orijinallerdeki her türlü fırça darbesine zamanın tanık olması eylemidir.

Orijinal sanat eserinin maddi ve manevi değerliliği, eserin anlık oluşumundaki sanat düşüncesinin, şu andaki karşılığını bulamamasının getirdiği yaratma sıkıntısının ve o enerjinin benzerine, günümüzde ulaşılamamasından kaynaklanan o anki sansasyonel durumlara günümüzde sahip olamamanın karşılığıdır.

Şimdiki süreçler herkesin gözü önünde cereyan ettiği için kimsede sanat merakı oluşmuyor. Bir sanat yapıtı, şahit olduğu zaman sürecinin sırlı, gizemli elbiselere büründüğü anlarının hikayelerini anlattığı için değerini arttırmıştır. Bugün sanat, kişilerin, şahısların, mekanların, olayların, hayallerin, ideallerin, aşkların, intikamların, korkuların, sevgilerin, bunalımların çizgilerinden ziyade, meslek olmasından kaynaklanan, yaşam standartlarının ve geçinememe korkusunun getirdiği zanaatı mükemmelleştirme durumudur. Duyuların zanaat yolu ile sanat haline dönüşme sürecinde en etken faktörler şöyle sıralanabilir; gerçekleşmiş veya gerçekleşmesi an ile sınırlı olay - sanatçı - sanat ürününü talep eden - protokol - toplum, seyirci - ekspertiz - konser, tiyatro, galeri veya müzayede salonu ve bu aktivitelerin her hangi bir anında hizmet eden kişiler...

Bir sanat olayında teknoloji, yukarıda sayılan kişi veya etkenlerin bazısını ortadan kaldırmaktadır. Örneğin; müzik veya tiyatro, konser salonu veya tiyatro salonu gibi dış mekanlardan çıkıp, evlerin içindeki camlı kutulara girmiştir. İnsanlar tiyatroya veya konsere eskiden olduğu kadar fazla gitmemektedirler. Gidenlerin sayısı ise artan nüfusa göre çok azdır. Zamanımızda müzik, kulaklıklar sayesinde sizinle beraber her yere gitmektedir. Müziğin mekandan koparılması neticesinde giz ve sır perdeleri yeterince hissedilememektedir. 1910’ların hit olmuş şarkısını veya bestesini o zaman içinde canlı olarak dinlemek, o döneme ait bir taş plağı gramofondan dinlemek veya aynı eseri şimdi bir dijital müzik çalardan dinlemek çok farklıdır. O anı anlatacak elemanları kullanarak yapılacak bir performansın, dinleyenlere ve sanat erbabına katacağı çok şey olacaktır. Bu alınan değerler de, yeni tavırlarla geleceğe ışık tutan yeni sanatın kaynağını oluşturacak ve önceki sanatların devamı niteliğini taşıyacaktır. Aynı dönem içerisinde yeni sanat takip edilerek ondan daha yeni bir sanat oluşturulamaz; ancak bir dönem sonra veya bu yeni sanat eskidiğinde kendisinden daha yeni bir sanat oluşturulabilir. Ama o zamana kadar yeni sanatın eskitilmesi ve ona ait olacak tavırların gelişimini tamamlaması gerekmektedir.

Sanatın olmazsa olmazları insan, doğa (fizik kanunları) ve dünyadır. Diğer elemanlar değişkendir. "Teknoloji Desteği İle Sanat" da bir zaman sonra yerini başka türlere bırakacaktır ama, bu süreç ilk önce gelişmesini yüksek bir yerde sürekli yukarı doğru devam ettirmeli, sabit bir ivmeye geçtikten sonra, duraksamalı ve gerilemelidir. Ancak bu süreçlerden sonra yeni bir tür ortaya çıkacaktır. "Dünya fizik kanunlarının işlemediği ay yüzeyinde dijital ekranlar üzerine resim yapmak, telleri lazer olan bir tanbur çalmak veya uzayda opera düzenlemek..." gibi düşünceler… Sanatçılar fikirleriyle evrende her zaman özgür olacaklar, ancak şu an için eserleriyle dünyaya bağlıdırlar.

Eskiden tuvalleri çok iktisatlı kullanırken, hatta belki de resim üstüne resim yaparken, şimdi ise bu olmadı deyip onu atıp yeni bir tuval üzerinde çalışma yapılmakta ve bu da aslında üreten bir sanatçı toplumunun tüketen bir sanatçı toplumu olmaya doğru gittiğini göstermektedir. Belki bilgisayarlar bu doğayı tüketen toplumu biraz olsun ekran üzerinde bir şeyleri tüketmeye doğru yönlendirmektedir. Sadece teknoloji ile bazı aktiviteleri ekran üzerinde yaşamak veya uygulamak, dünyanın tükenen kaynaklarının yeniden eski haline gelebilmesi için insanoğlunun maddesel tüketimden vazgeçmesi fedakarlığını desteklemektedir. Örneğin dijital fotorafçılığın gelişmesiyle, film - banyo kimyasal ürünlerinin üretilmesi neredeyse durmuştur. Tabii eski yöntemlerde kullanılan kimyasallarla ortaya çıkan sağlık sorunları ile şimdiki sağlık sorunları arasında da ciddi artılar ve eksiler olmuştur.

Toplumun olmazsa olmaz ihtiyaç listesinin başında su, yiyecek, giyim ilk sıraları alırken, sanat ve teknoloji daha sonraları gelmektedir. Teknoloji sadece elitlerin sahip olabildiği bir durumdan çıkarılabilirse, ülke kaynakları o derece az tüketilecek ve çevreye daha az zarar verilecektir. Örneğin; bazıları çok yüksek paralar verip ileri teknolojiyle üretilen çevreyle dost araçlar alırken, bunu elde edemeyen kesim çevreye zarar vermeye devam etmektedir. Böylece var olan çevreyle dost araçların pozitif etkisi yeterince güçlü olamamaktadır. Örneğin; ABS fren sistemi, araçların standart kullanım ürünlerinin içerisinde olması gerekirken, ayrıca ücrete tabi olması bazı tüketicilerin ekonomik olarak vazgeçmesiyle bir yığın sorunlar yumağının temeli oluşmaktadır. Örneğin; ABS’si olmayan bir araç daha çok lastik tüketmekte, kazaların maddi hasar boyutunu arttırmakta, ABS’si olan bir araca göre daha çok hayati tehlikeye sebebiyet vermektedir. ABS ile durma mesafesi kısalacağından daha az asfaltlı kısım zarar görmüş olacaktır.

Örneğin; fare yerine klavye üzerinden bir tuşa basarak bir pencereyi açmak bile kişileri dört saniyelik bir işten kurtarmaktayken, tekrar eski sisteme dönerek dört saniyeyi harcamak, zamanı tüketmek anlamına gelmektedir. Halbuki bunların bulunmadığı zamanlarda ise ne zamanlar tüketilmiştir. Bu satırların yazıldığı klavye son model olmasına karşılık, kullanılan kelime ve terimler eski bir geçmişe dayanmaktadır. Eskinin teknolojiyle yeniden yorumlanması mümkündür. Hiçbir dönem bir önceki dönem ile bağlantısız olamayacağı için de, "yeni sanat"ın da kendinden önceki sanatlar ile bir ilişkisi tabii ki olacaktır. Bu sanat, teknolojinin kullanımıyla yapılan bir sanat olacaktır. Bunun için alternatif isimler üretilmiştir ("teknoart", "teknosanat", "arttech").

Kültürlerin bu teknolojik gelişmeye açık olması da sanatların bireysel ve toplumsal ilerlemesine katkı sağlamaktadır. Ancak doğal efektlerle süslenmiş bir tiyatro oyunundaki ambians ile, monitörden gelen dijital efektlerin etkisiyle gösterilen performans arasında, pozitif - negatif durumlar oluşacaktır. Daha işin en başında doğal olmayan dijital efektlerin etkisiyle dinleyenlerin veya izleyenlerin, performansın 21. yüzyıl idealleriyle sunulduğunu düşünmeleri salık verilir. Sanal (düşünsel) pratiklerin gerçek ruhlardaki etkileşiminin gerçek olmasını arzu eden performantist, etkinliğin sonuçlarını da empatik bir yaklaşımla değerlendirmelidir. Aksi takdirde etkinliğin sonuçları gerçek olmaz.

Teknoloji günlük aktiviteleri öyle bir hale getirdi ki, insanların birbirlerinin yüzlerine söyleyemeyip yazdıkları mektuplar bile 0,1 kombinasyonlarına çevrildi. Mektup zarfının rengi, içine konulan veya serpiştirilen çiçek parçaları, içindekini tahmin etmenize olanak sağlıyordu. Oysa şimdilerde elektronik postanın eklerinin formatları önem kazanmıştır.

Mektup için şarkılar bestelendi, türküler yakıldı, maniler dizildi. Postacı kapılarda beklenir, yolları gözlenir oldu. Mektup ve postacı filmlere konu oldu. Şimdilerde ise internet ve e-posta üzerine senaryolar yazılıp daha film gösterime girmeden internet sayesinde de paylaşılır hale geldi. Yalnız bu konularda değil, insanın olduğu her yerde, her konuda teknoloji her şeyi etkiler oldu.

İnternette sohbet eden iki kişinin diyaloğu:

-Sana bir e-posta gönderdim aldın mı?
-Evet aldım.
-Ne düşünüyorsun?
-Düşündüklerimi akşam sana e-posta ile bildireceğim. Bunları sana anlatacak zamanım yok.

Bir gün sonra….

-Hani bana e-posta gönderecektin göndermedin?
-Ya kusura bakma hatlarda bir sorun oldu. (Halbuki internet hesabının faturasının ödeme tarihinin geçmesi nedeniyle interneti kesilmiş)

Neticede içerisinde doğal vitaminlerin gerçek parçaları olsa da hiçbir insan elmayı hap şeklinde yemek istemez.

Kıpkırmızı, elma gibi bir elmayı şöyle bir hamlede dalından koparıp, avucunuzla ve parmaklarınızla sarıp ısırmak için dişlerinizin arasına götürdüğünüzde, aklınızdan şu geçebilir:

-Elmanın kabuğu dişlerimin arasına girerse, dişim sızlar, ama tadı da amma güzelmiş.

Yanınızdaki şahıs:

-Bir güzel de kokuyor! Benim de canım çekti, bir elma da ben koparayım...

Bu gibi diyalogların yaşandığı bir an özleniyorsa, insanın doğanın bir parçası olduğunu ve kendisinin de varolduğunu hissettiği anları yaşatacak zamanları geliştirmemiz de gereklidir.

İnsan hayatında bazı anların telafisi veya tekrarı olmaz; ama bilgisayarda bütün kaybettiklerinizi geri kazanabildiğiniz sanal bir alem vardır ve bu alem “-miş gibi” yapar. Trajik olayların, cinayetlerin, suikastlerin, kutlamaların, günlük ekonomik faaliyetlerin, bilgi alışverişlerinin, teknoloji paylaşımlarının, stratejik savaş taktiklerinin, savaş araçlarının, deniz aşırı rota trafiğinin, doğal çevreyi koruma için kullanılan GPS uydu yönlendiricisinin vb. gibi bir çok önemli olayın ve durumun altında teknoloji artık vazgeçilmezdir. Ülkelerin alt yapılarının veya başka ülkelerin teknoloji yapılanmalarının sırları insan hayatından daha önemli hale gelmektedir. Projelerin teknolojik sırlarının korunduğu yerlerin emniyeti de teknoloji sayesinde güvenli yerler haline getirilmiştir. Teknoloji kendini teknoloji sayesinde korumaktadır.

Gizli saklı hiçbir şeyin kalmayacağı, her şeyin paylaşılacağı bir yola hizmet eden internet uygulaması ise, gizli olması gerekenleri koruyan bir araç haline gelmesi neticesinde sayısız casusluk olaylarının da hedefi durumuna gelmiştir.

Şehirlerin alt yapılarını oluşturmakta, tanzim ve yönetiminde kullanılan teknolojinin insanların, toplumların inşasında nasıl kullanılacağını gösteren bir kullanım kılavuzu mevcut değildir. Bunun deneme yanılma yöntemiyle yapılması da, çoğu zaman bilgi kirliliğine ve zamanın boş yere harcanmasına sebep olmaktadır. Profesyonel teknoloji danışma birimlerinin kurulması ve varlık odaklı yöneticilerin bu konuda eğitimi gereklidir.

Her varlık odaklı kurum gibi sanatın da bundan gerektiği ölçüde yararlanması kaçınılmaz olandır. Bir hedefi gerçekleştirirken diğer atıl teknolojinin veya değerlerin tarihe, dünya kültürel miras hazinesine, topluma ve ekonomiye kazandırılması, önemle riayet edilmesi gereken bir konudur.

Örneğin; Türkiye’de matbaanın kurulması aşamasında kitabı el ile yazarak kopya yoluyla çoğaltanların durumlarının sosyal boyutlarının analizi ve çıkabilecek sorunların çözümlemeleri yapılmadan, bir anda “matbaa kurulsun” isteği neticesinde, matbaa çok uzun süreler sonra ülkede kurulabilmiştir.

Örneğin; gazetelerin ticari ürünlerin reklamını yapan birer kağıt olduğundan hareketle, reklamları çıkardığınız zamanki haberlerin ve köşe yazılarının bir araya getirildiğinde, gazetelerin dörtte biri işe yarar gözükmektedir. Çoğu fotoğraftan ibaret olan bu haberler de zaten televizyonlardan izlendiğine ve artık internette yayınlandığına göre kağıt israfına son verilebilir ve milyonlarca ağacın kesilmemesi sağlanabilir. Ama bu fikir, kağıdı gazete veya dergi için kullananlar tarafından elbette kabul görmeyecektir. Bu olayın alt yapısında çalışan ağaç kesicisinden, nakliyesiyle uğraşan kamyoncusundan, kağıt ve mürekkep ticaretiyle uğraşan iş adamına kadar, onlarca kişi bu sistemden geçimini temin etmektedir. Kağıdın değerli bir madde olduğunun farkına varabilmek için, ancak ona değer katabilecek sanat ve zanaat faaliyetleri ile anlayabiliriz. Kitap, ebru, resim, hat, minyatür gibi…

Bir önceki sanat veya zanaat ne gibi aşamalar kat etmiştir? Bu sanatın ve zanaatın müdavimleri var mıdır? Hangi meslek grupları bu sanattan veya zanaattan geçinmektedir? Bu teknolojik değişim ve gelişmeden bir şekilde ekonomik veya sosyal zarar görmüş olan kesime nasıl yardım ve çözüm önerileri sunulabilir? Sosyalleşmenin gereği olan iletişim ve sanatın teknolojiyle desteklenmesi durumunda hangi kesimler bundan en çok fayda veya zarar sağlar? Başlangıçta bu ve bunun gibi sorular sorulmalı ve stratejiler geliştirilmelidir.

İşin ehline devredilmeside yeterli değil, onu kontrol edecek birimlere de ihtiyaç vardır. "Eğitim her şeyin başıdır" deniyor ama eğitimli insanların hataları diz boyunu aşınca, umutsuzluk umutları bitiriyor. Teknolojiyi gece yatıp sabaha kadar rüyasında çalışan, kendi ve dünya kültürlerinden haberdar olamadıkları veya bu kültürler onlara verilmediği için "ney" sazına kaval diyen, "tanbur"u görünce gitara benziyor diyen, almış olduğu onlarca techizatı kullanmak için tanburun karakterinin bir parçası olan tellerinin rezonansını kesmeye çalışan, sevdiği sazlar haricinde diğerlerine düşman veya ilgisiz onlarca diplomalı tonmaister, bu ülkenin gerçeğidir. Müzik teknolojileri bölümlerinden mezun olmak yetmez, bu işin bir tescil müessesesi veya kurumu olmalıdır ve “kültürlerini tanıma ehliyeti” almaları önerilmelidir. Müzik teknolojisi denilince perküsyon, elektro gitar, klavye, mikser, keyboard vb. gibi şeyler akla gelmektedir. Ancak bu ekipmanı kullananlar, içinde bulundukları toplumun müzik kültüründen habersiz bir şekilde, hangi sazı ne zaman, nerede, nasıl kullanacaklarını ve kültürlerinde var olan ritim kalıplarını bilmeyen, “serseri mayın” misali besteciler - aranjörler - tonmaisterler olarak etrafta cirit atmaktadırlar. Kötü tonmaister zaten kötüdür, ama diplomalılar da eleştirilmeye muhtaçtırlar. “Ben yaptım, oldu” diyememelidirler. Bu sivil bir inisiyatifi gerektirir. Bu konuda uzman, doğruyu söylemekten kaçınmayan, dost - akraba ürünleri demeden objektif kriterlere göre değerlendirmelerde bulunan kişilere ihtiyaç vardır.

Örneğin; bir müzik dinletisi sonunda sanatçılara takdim edilen, manevi değeri parayla ölçülemez seramikten yapılmış ney üfleyen bir neyzen figüründe, neyzenin ney sazını yanlış tutmasını kimse görmedi mi? O heykelciği kim kontrol etmiştir veya kontrol eden birisi var mıydı? Bunun gibi görünüşte umursanmayacak ama özde çok önemli bir kültürün ipuçlarını bu heykelcik ödül zedeliyorsa, bu eleştiri ve değerlendirme son derece önemlidir. Ney sazının o hale gelebilmesi için yüzlerce ömür tüketilmiş, eşsiz değerde anlar zamana kurban verilmiştir. O kültür zerrelerini yeni tekniklerle işleyecek zanaatçı ve sanatçılar bunun değerini bilerek hareket etmelidirler. Bunun tam tersini görmüş olsaydık, her şeyiyle mükemmel bir ödülün, "yalnızca o anın maneviyatına kattığı değil, aynı zamanda ödülün usta bir tasarımcı elinden çıktığı da anlaşılıyor" diye söze başlayacaktık. Örneğin; bir defter kapağında kullanılan resim veya fotoğraf, defterin kullanım amacının yanında başka olumlu düşünsel yönelimlere hizmet ediyorsa, o defter defter değil, olması gereken bir ürün ve yönlendiricidir.

Sanatın içinde teknolojinin kullanılıp kullanılmaması çok da önemli değildir. Önemli olan eserin içinde saklı gizler ve düşünsel imgelerin var olmasıdır. Teknoloji sayesinde bu imgeler de bir şekilde var olacaksa ve teşvik görecekse teknoloji herkese lazımdır. Kağıt defterler yerine dijital defterler, kara tahtalar yerine akıllı dijital tahtalar yaygınlaştıkça sanatın insancıllığı, tasarımın mükemmelciliği, teknolojinin pratikliği ile sanat (e-sanat) - tasarım (e-tasarım) - teknoloji (e-teknoloji) üçlüsü ilerleyen yıllarda önemini daha da arttıracaktır.

Herkesin sanatı, gerçek değeriyle tanıyabilmesi, doğa dostu teknolojiyi de makul seviyelerde elde edebilmesi ümidiyle….

Özer Özel