1643250498658.png


Türk Müziğinin 20. Yüzyıldaki Üslup Gelişiminin 21. Yüzyıla Aktarımı Sorunları Ve Çözüm Önerileri
II. Bölüm

Geçen yazımızda genel bir müzik durumunu ve Türk müziğinin aktarımı sorunları ve çözüm önerilerini, taş plak ve gramofonun müziğimize kattığı değerleri açıklamıştık. Bu yazımızda da bir başka özellikten ve olmazsa olmazdan, bolahenk nısfiye (yerinden, günümüzde bestenin yazıldığı perdeden) ahenginden söz edeceğiz.

Neden Bolahenk Okunmalı?
Çünkü, o eserin bestecisine saygıdan ötürü.
Çünkü, o eser o belirtilen makamın frekansları üzere bestelendi.
Çünkü, o makam yerinden çalındığı zaman bir anlam içermektedir.
Aslında yetenekli ses sanatçıları bolahenk nısfiye ahenginden okusun diye de bestelenmiş olabilir.

Yerinden okunmaması dolayısıyla;

  • Türk Makam Müziğinin özelliklerine uymuyor.

  • Ses sistemi frekanslarıyla,
  • Makam tarifleriyle,
  • Frekansların beden ve ruh üzerindeki etkisi ile,
  • Enstrümanların ses sahalarının dışına çıkıyor.
  • Transpoze dolayısıyla olması gereken gerçek aralıklar ve oranlar tam olarak oluşmuyor.
  • Pest sesler hanendenin daha fazla nefes harcamasına sebep oluyor.
  • Kelimeler anlaşılmıyor, boğuk bir algı oluşuyor.
  • Makamların gerçek ses frekans özelliklerini göstermiyor.
  • Enstrümanlar çok pest seslere inemeyince tiz oktavına çıkmak zorunda kalıyor.
  • Tiz seslerde hançere daha kontrollü bir şekilde kullanılıyor (pestlerde hançere kontrolü daha zor olmaktadır).
  • Meyan, gazel ve kaside okumaktaki temel özellik olan feryad-ü figan olma durumu pest ahenkteki okuyuşla uyuşmamaktadır.
  • Yerinden okumanın performans değeri diğer ahenklerdeki okuma değerlerinden daha fazladır ve mutlaka daha yerinde bir üslupla beraber daha fazla takdiri hak etmektedir.
  • Kötü bir üslupla yerinden değil yerinin üstünden okumak da kötüdür.
Bolahenk veya yerinden okunması ve icra edilmesi için bu kadar neden yetmez mi?

Diğer taraftan, neden başka ahenklerden okunmalıdır diye sorulduğunda çoğu zaman verilen cevap “Eser çok tiz” olmaktadır. Bu da okuyucunun doğuştan gelen yeteneksizliğinin bir göstergesidir. Halbuki eserin tizlerinin olması sorun değildir. Sorun onu okuyacak kişinin ses kapasitesinin yetersizliğidir.
“Zaten epey zamandır süpürde ahenginden bile okuyan yok iken bolahenk nısfiye ahengi nerede ve kim okuyacak?” diyenler çıkabilir.

Bolahenk nısfiye ahenginden okuyamayan lütfen okumasın.

(Bolahenk ahengi okumalısınız dedim, anlamadılar; sebeplerini saydım, yine anlayan yok. İnsaf! Bu kadar çabaya karşılık deve bile hendekten atlardı. Az kalsın ben pes etmek üzereydim. Neyse ki benim gibi düşünen sanatçı büyüklerimiz ve dostlarımız varmış, onlara sizler adına teşekkür ediyorum.)

Taş plak, gramofon ve nice köşk fasılları zamanlarındaki, o gecelerin güneşi, ahalinin gecelerini aydınlatan o parlak sese sahip güçlü hanendelerin biri çıkıp gelse de şu garip yerlerden okumaya çalışan garibanlara bir hadlerini bildirse... Yerinden okuyamayanlara yuh olsun dese...

- Al sana işte budur senin aynan. deyu…
Zamanında yapmış olduğu o plağı, şimdiki Türk Makam Müziği “şan”cısının (sancısının) yüzüne çarpsa ve yine dese ki;
- İşte sana aradığın mihenk. Aradığını da sanmıyorum ya!.. Hâlâ ne duruyorsun? Oku yerinden!
- Ama bu sesim için çok tiz. Bu eseri mansur okuyabilirim.
- Sus ve haddini bil o zaman! Sen hanende değilsin. Etrafta ben Türk Müziği okuyorum diye dolanıyorsun. Ne o afralar tafralar? Seni bir seferliğine affediyorum ama, okuyacaksan yerinden oku! Yerinden okuyamayacaksan sana bir önerim var: hayatın boyunca hep sus işaretini uygula. Böyle daha tehlikesiz olursun. Etrafına daha az zarar verirsin.

Yakın zamana kadar bayan ve erkek sesleri eserleri yerinden okumanın marifet olduğunu bilirlerdi. Büyük üstadların yanında yerinden okurlardı. Şimdilerde durum değişti. Büyük üstadlarımız azaldı, çoğu hakkın rağmetine kavuştu ve meydan boş kaldığı için okullu, mürekkep sıvamış ve yetenekli seslerimiz sütçü beygiri gibi bir o yana bir bu yana koşturuyorlar ve eserleri bolahenk okumuyorlar; veya okumaya cesaret edemiyorlar. Halbuki eserler tiz kısımlara bir veya birkaç kez çıkmaktadır. Üslup deseniz en basitçe, en masum tabiriyle “gazino, pavyon” tavrından pek bir farkı yok.

Tanbur, kemençe, kanun, lavta, keman çalan ve makamatı dize getiren o sazendeler yanında billur gibi çağlayan hançereleriyle yürekleri titreten, olmadık hareketleri en tiz seslerde bülbülleri kıskandıracak kadar kolaylıkla icra eden o hanendeler arkalarında hiç mi iz bırakmadılar? Şimdiki hanende kırıkları hiç mi dinlemiyorlar ve hiç utanmıyorlar mı bu hallerinden?
Buradan solfej hocalarına, konservatvuar sınav jürilerine, yönetici konumundaki yetenek avcılarına sesleniyoruz:

YETER, YETER, YETER! BOLAHENK NISFİYE (YERİNDEN) OKUYAMAYAN ERKEK SESLERİNİ, YERİNDEN (BOLAHENK NISFİYE), YILDIZ VEYA MÜSTAHSEN OKUYAMAYAN BAYAN SESLERİNİ TÜRK MAKAM MÜZİĞİ ŞAN DALLARINA ALMAYINIZ…!

Bolahenk nısfiye düzeninde okunmasını şart koşun. Çalışsınlar. Yetenekli ve azimliler ses sanatkârlığında ilerlesinler…
Söz gelimi, “Rast makamını bile mansur, kız, yıldız hatta müstahsen ahenginde okuyan hanendeler istemiyoruz” deyin.

Bu müziği pespaye duruma getiren en başta gelen sebeplerden biri de doğuştan ses güzelliğine ve güzel tınıya sahip olanların boru gibi homurtularla eser okuma gayretleridir. Yeni yetişenlere yanlış örnek olmaktadırlar. Hocaları da zaten bu konuya hiç eğilmemişlerdir. Çünkü, hocanın kendisi de herhalde yerinden okuyamamaktadır.

Sigara içen, alkolü aldığını marifetmiş gibi anlatan bir takım hanende bozması var ki amanın… Eserleri yorumlamaları da bir o kadar ayyaşlaşmış vaziyette. Bu müziği meyhane havası haline getiren bir zümre var ki… Malumunuz o kendini bilmezler, divalar, dubalar, tekerlekler, kovalar, ne ararsanız işte onlar ve onlara alkış tutan kaymak tabaka jöleleri… Bütün suç onların diyeceğim ama bizim içimizde de yanlışa alkış tutan akıllı-cahillerimiz de mevcut değil mi? Elbette vardır. Onlar da düzenin kölesi olmuş durumundadırlar.

Bu konuda hiç halis ve muhlis olmaya niyetim yok. Yeteneksizseniz yeteneksizsinizdir. Bunu anlayacak imtihan jürilerimize sesleniyorum. Bolahenk nısfiye ahenginden okuyamayanları okullarınıza almayınız.
Usulden bîhaber, şan tekniğinden, nefes kullanımından ve ses teli sağlığından, usta icracılardan bîhaber, diyapazondan bîhaber, tanbur çalmaktan, beste formlarından, bestenin icra şeklinden, üsluptan, metronomdan, süslemelerden, hançere kullanımından, nefes yerlerine uymaktan, telaffuzdan, okuyacağı eserin bestecisinden, güfte sahibinden, güftenin anlamından, konser performansını yapacağı zaman el-kol hareketleri ve yüz mimiklerinden bîhaber, gazel okuyamayan, notası ve solfeji olmayan, nazarî bilgisi olmayan, dikte ve deşifresi zayıf, okuduğunu öğretemeyen, öğrendiğini uygulayamayan hanende nesli istemiyoruz.

Evet, Türk makam müziği zor bir müziktir. Herkes hanende olacak diye bir kural yok elbette. Müziği deli gibi sevmek de yetmez efendim; yetmez! Yerinden okumak için birazcık doğuştan yetenekli de olmak gereklidir. O yetenek dükkanlarda, pazarlarda, satılmaz. Konservatuvarlar, müzik fakülteleri veya müzik kursları bu yeteneği veremez. Müzik okulları yalnızca yeteneği olana yeteneğini nasıl kullanacağının disiplinini, sistemini ve diğer sanatlara nasıl bakması gerektiğinin donanımlarını önerir, alternatifler üretir ve yönlendirir.
Mutlaka birileri vardır bu müziği yerinden okuyan ve onların dahi sahiplenilmesi ve desteklenmesi icab eder. Sözümüz meclisten dışarı değil, içeridür. Kimse kusura bakmasın, meslek ahlakına sahip olmak evlâdır. Sanatçı disiplinini elde edemeyenler şimdiden sonra bunu aramasınlar! Bu nafile bir özleyiştir. Ancak şunu yapabilirler: Bir an önce kabuklarına çekilsinler. Zaten geliştiremedikleri sesleriyle makam müziğimizi geriye götürdüler.

YETER YETER YETERRRRRRRRRRRRRR…

Bu halimizin diğer sebebi de profesyonel veya amatör korolarımızdır. Bu korolarda o güzelim makamlar ve o nadide eserler bestecilerinin kemiklerini sızlatırcasına en pest ahenklerden, “davudî” tabiri ile süsleyerekten icra edilir. Sanki o eserleri besteleyenler “davudîlikten” anlamıyormuş gibi... Bir de duygulu okuma adına baş hafifçe öne doğru uzatılır ve kafa sallanır. Bu vücut hareletlerinin ve mimiklerin esere hiç bir katkısı olmadığı gibi üslubu da bayağılaştırır. Görsel bir aldatmacadan ibarettir. Bu olan bitenlerden konser dinleyicisinin zaten haberi yoktur (İnşallah bu yazıyla olacak). Görsellik, üslubu daha da güzelleştirmesi gerekirken eserlerin bayağılaşmasına sebep olmaktadır. Bu durumun tek sebebi elbette yorumcu değildir. Yapılan bestelerin, dinleyenlerin, seyreden izleyicilerin, icra edilen mekanın, konser amacının, konseri kimin yönettiğinin, konser repertuvarının, icra edenlerin, söyleyenlerin, konuşanların, takdim edenlerin, bu faaliyetlerde bulunan herkesin hocalarının ve ailelerinin, arkadaşlarının, devletin kültür politikalarının, Susurl…’un, Ergenek…’un, Ayışı…’nın vb. gibi daha birçoğunun eserlerin yorumuna veya müzik sanatının hayatiyetini sürdürmesinde dolaylı veya dolaysız etkisi vardır.

YETER YETER YETERRRRRRRRRRRRRR…

Üzülerek görüyoruz ki insanlarımız neyi verirseniz alıyorlar. Onlar çok düşüncelidirler, iyiyi de, kötüyü de, yetenekli olanı da, yeteneksizi de alkışlamayı insanlığının bir parçası sayarlar. Bu yüzden bazı icracılar da her yaptıklarının arkasından “biz zaten amatörüz, o kadar yanlış kadı kızında da olur” derler.
Bu müziği icra etmek isteyen musiki derneklerindeki sanatsever insanlarımızın, o çalışmalara gitmelerinin yanında mümkün olduğunca kaliteli konserlere de gitmeleri daha isabetli ve sanatın gelişimi açısından daha da isabetli bir davranış olur. Ama maalesef bu düzen böyle kurulmuş… O icra heyeti, o dernek çalışmalarına elbette devam edecek, ama kaliteli konserler veren gruplar ve topluluklar yine seyirci bulmakta güçlük çekecekler. Hatta bazı korolar konserlerine gelen dinleyicilerine çekilişle altın dağıtacak kadar izleyicisini beklemektedir. Zaten bazı koroların hali de içler acısı. En başta onların bu harc-ı alem icralarını ve kontrbas-tuba üslubunu bırakmaları gerekmektedir.
Bunu amatör söyledi de profesyonel ne diyecek, hangi nedenleri uyduracak? Pişkinliği cabasıdır. Kaybedecek çok şeyi var ama öyle de böyle de olsa zaten alkışı alacak ya... Yanlışını gizleyemez ama gününü de kurtarır. Akademisyen hanendeyi hiç sormayın... Bu yazıdan sonra yeteneksizliğine zemin oluşturacak kılıfı hazırlamaya girişmiştir ya da hazırlamıştır bile.
Ne dediğinin anlaşılmadığı bir telaffuz bozukluğu ve gereksiz yerlerde nefes almalarla beraber kelimeleri katletmekte bir beis görmeyen, kendini Hafız Sami, Hafız Osman, Münir Nurettin gibi söylemeye bile dileği varamayacak, Türk makam müziği sanatına bakış açısının tahayyül sınırlarının en ileri seviyelerine uzanamayacak kadar dar ve sığ olduğu “yetenek timsallerimiz”in ve ses sanatkârlığında ilerlemek isteyenlerin kendilerine çeki düzen vermesi gerekmektedir. Makam müziğimizin hanendeleri için örnek alınası abideler vardır. Onların kayıtları mevcuttur. Kendisini bu sanat dalında ilerlemeye adamış, bolahenk nısfiye ahenginden okuyabilen gençlerimizin bir an önce keşfedilmeleri veya kendilerini keşfettirecek etkinlik ve faaliyetlerin içinde olmaları gerekmektedir.
Türkiye radyo tarihinin en pestten okuyan ses sanatçısı olarak ün yapanların bu müziğe yaptığı kadar hiçbir sebep yoktur ki bu müziğe kötülük etmiş olsun. Hafız Sami, Hafız Osman, Hafız Burhan, Hafız Kemal, Hafız Kâni Karaca, daha bir çok ustamız gibi olamayanlar istemeyerek de olsa müziği katledilmesine sebebiyet vermişlerdir.

Neyse ki bu sorun, yetenekli ve bu konuya duyarlı gençlerimiz tarafından daha beter büyümeden çözülecek. Erkek sesleri bolahenk nısfiye akordunu, bayan sesleri de hiç değilse yıldız ve müstahsen akordunu kullanarak o güzelim makamlarımızın seslerini ve gerçek tınılarını duyurabilecekler. Makamlarımız ve bestelerimiz artık kurtuldular ümidini taşımak istiyorum.
Sizleri aşağıdaki “Bolahenk Nısfiye Destanı” ile baş başa bırakıyorum.

Bolahenk Nısfiye Destanı

Hikaye sanma, gerçek! Yalan değil bu Bolahenk Nısfiye Destanı
Bolahenk nısfiye hanendenin bağrının, ciğerlerinin kaynağı!
Yeni bir şey değil ki, elbette ecdâd okumuş bolahenk nısfiye
Şimdi edeceğiz inşallah diğer ahenklerden okuyanları tesviye!

Ahenklerimiz çıktı meydâne; görünüşte hepsi birbirinden merdâne
Ahenklerin şâhı bolahenk nısfiyedir; sanma bu sözler yalnızca kafiye
Baktık içlerinde en yiğit olanı, gözü pek ahengimiz bolahenk nısfiye
Türk müziğinin aşkına vallah diğer ahenkleri edecek inşallah tasfiye!

Artık yeteneksizler gelmesin bre maazallah!
Belki yerinden okur muyuz artık inşallah!
Tüm isteğimiz budur amin tebarekallah!
Bu yazıdan sonra bekliyorum evvelallah!

Yeter çektiğim kalın seslerden! Geldi yeter illallah!
Koptu geliyor bolahenk hanende; bre koptu maaşallah!
Geldi kendi bülbül sesi gür; yıkacak ortalığı; geldi inşaallah;
Kurtaracak makamları, eserleri vallah, kurtaracak evvelallah!

Seyirci başımızın tâcı, bilsin ki artık eserler okunmalı yerinden
Eserler besteler hançerenin en kıvrak, en taze, en makbul yerinden
İnsanımızı yakalamazsa ciğerden, dimağ, ruh, gönülden ve heyhat!
Bittiği gündür müziğimizin yine düşmanlarının bitmeyen yerinden (yermek manasında)

Ne olur çalış; var işte yetenek tembel! Okusana eserleri yerinden!
Kimse seni almaz ki o tatlı uykudan, etmez seni o makbul yerinden.
Dinlemeyen olursa seni gönder hallederim ona gürlerim heyhat!
Bitmez yoksa müzik düşmanının durulmaz yerli yersiz yerinden (yermek manasında)

Marifet iltifata tâbîdir; ola ki marifetin yoksa iltifat nere?
Mansur, kız, yıldız ahenginin düşmüşsün kucağına bir kere!
Bolahengi ne olur bir dene, bin kere seni çıkaracak göklere
Yoksa marifetin seni o zaman bolahenk yerin dibine göndere!

Sazende, hanende, hocalarım hepsi bana kızgın, dargın
Ne yapayım mansur, kız, şah okumak hastalıklı ve salgın
Dinlenmiyor üslup da pestten olunca tastamam aygın-baygın
Hiç mi yok bestecilere, Hafız’a bir nebze olsun yok mu saygın?

Masum, garip bakma doğrusu budur; dinle gramofondaki billur sesi
Öğren bu ses, bu hançere, sende olmayan bu neyin nesi neyin fesi?!
İşte o zaman bir bilen vardır deyu düşersin sen de elbet yollara
Sen de vurursun o zaman o iri-cahil-garip arası kafanı taşlara.

Plaktaki ses Hâfız Sami’ye aitse; ki o tamam hafızların şahı;
Ondaki hançere, ses, insandan çıkarır atar mel’un ahı
Bet beniz dökülür sende oylumlu sana verir ince bir mesaj
Duyduğunla kulaklarına yapmaktasın artık yumuşak bir masaj.

Hanendeye, sazendeye saygı için biraz çekmelisin elbet de zahmet
Bütün dualarım seninle olsun çalış da hanende olmaya sen azmet
Şah, mansur, kız, yıldız okuyanı, dinleyeni bolahenkle kendine ram et
Senden sonra gelecekler böylelikle okusun inşallah ruhuna rahmet

Hafız Sami, Osman, Kemal, Burhan, Kâni, Saadettin, Yusuf nicesi peh peh peeeh!
Sayalım hanendelerden desem seni diller varır mı anmaya maalesef deh deh deeeh!
Ağlanacak haline gülersin tabii, kafanı vurursun, iş işten geçti, söylersin ah ah aaah!
Okurlar arkandan Yasin-i Şerif amma ilmine ve sanatına çekerler vah vah vaaah!

Kulaklarınız inanamıyor, beyniniz durdu, ağzınızda tek hece peh peh peeh
Türk müziğini kuruttunuz, Bolahenkliler gelsin size derler hadi deh deh deeeh
Üslup da mı yok sizlerde, hiç kendi kendinize üzülmüyor musunuz ah ah aaah
Neyiniz var sizin gösterin hele sesinizin sınırları çok mu dar vah vah vaaah

Sazendeyi görmez misin canım benim transpoze ile oluyor perişan
Onu geçtim makamların bestecilerin maneviyatına birazcık acısan
Gaddar olma biraz da çalış, sen de okusana zor mu bolahenk nısfiye?
İnşallah olursun bu sanattan bolahenk nısfiyeliler yüzünden tasfiye

Asla taviz verme bolahenkten okumayanlar her daim çatlasın
Bolahenk oku ki okumayanların kulaklarında hançeren çınlasın
Sazendeler sonunda etsinler sana dua, artık onlar da bolahenk çalsın
Adın söylenir dilden dile bre maşallah sonunda “Bolahenk” olur mahlâsın

Bolahenk oku transpozeyi bıraktığını fâş etme, duymasınlar “hadi gari”
Bolahenk okundu “bilmeyon mu” bunca eser çok uzun zamandan beri
Bolahenk oku ki üslubun olgunlaşsın, olsun hançeren müstesna ve seri
Bolahenk bilmeyenler okumayanlar istemem olsun mecnun ve serseri

Bolahenk mahlasını almak söyledim elbette çetrefilli, uzun ve zor bir yol
Her gün alıştırma olmalı âh ünlemiyle gazel, kaside, trilli uzunca ve bol
Bolahenk için ayranı, kahveyi, çayı, cigarayı, asitli içeceği biraz kes
Uzun tut nefesini, al kısa soluklarla burnundan daima sıcak, ılık bir nefes

Hançereni kontrol edip güçlü solukla biraz da uzun tut nefesini
Yerinden oku ki diğerleri kessin o boru tuba-kontrbas sesini
Göreceksin sana bir gayret gelecek duyacaksın marifet hevesini
Başarmaya azmet, verme dünyaları alsan da değişme bolahengini

Uykuna dikkat et gezme o bar bu gece şu mahalle cadde sana ne
Sabah uyandığında hemen doğrulma nefes çalış düz bir zeminde
Bolahenkten mahrum kalmamak için yediklerine dikkat etmelisin
Bal, rezene, ıhlamur, zencefil iyidir hançere, ciğer ve sesin için

Elin küffarı gibi elbet de etmelisin saz ile solfej, nota olmalı yanında
Bu amatörce yapılacak bir iş değil evet sen en iyi olmalısın dalında
Aşağıda söylediklerime kulak ver, yabana atma, azmet artık buna alış
Gözlerini kaçırma! Suçlusun kabul et! Tembelsin; otur biraz ses çalış!

Nefesini tut onbeş saniye, sonra yavaşça ver hepsi otuzbeş saniye
Bekle üzerine bir onbeş saniye de sessizlik sana olsun sermaye
Bir nefes öyle kolay alınmıyor. Nerede o bolluk? Yokla ciğerini
Farkına varmalısın; bildin mi şimdi değersiz marifetinin ederini?

Eleştiriye kendini de ekle, gör başarı kaçınılmaz olacak
Merak etme göreceksin dinleyicilerin etrafını saracak
Şimdi söylediklerimin arkasında dur, etme mesleğine ihanet
Her şey güzel olacak, tez canlı olma, ne olur biraz sabret

saz ve söz net ‘i takip etmelisin ki bilgiden kalma mahrum
Eleştiriden korkma! Zararı yok, ki o çok özel ve sağlam bir kurum
Bolahengi anlamamaya azmettiysen dön dolaş kudursan nafile
Geliyor bekle de gör, Bolahenkliler geliyor kalabalık bir kafile

Destanlaşmaya az kaldı, bekliyoruz, Bolahenk Nısfiyeliler nerede?
Eyvah! Dereyi görmeden paçaları sıvadık boğulmayalım derede!
Diğer ahenklerden okuyanların elleri dilleri titresin her işittiğinde
Hep beraber söyleyelim şu besteleri aynı anda haydi tek bir ahenkte!

Bolahenk Nısfiyeliler geliyor! Hançeresi dehşetengiz, ciğerde bol nefes
Bastıracaklar mansuru, kızı, yıldız, müstahsen, süpürdeyi duysun herkes!
Kaçacak yer ararlar heybetinden, ona derler ahenklerin şâhı merdane
Dökülüyor ter, kan, diğer ahenkten okuyanların alınlarından dane dane!

Kaçacak yer aradılar, nâfile, sahne değil dünya bile onlara oldu öyle bir dar
Sen gürlediğin anda diğer ahenktekiler oldular sus pus, yüzleri oldu bir nar
Gazelde Şeyh Galip ise, kasidede Hüdaî, ahenkte sen bolahenk nısfiyesin
Bırak hasetlerinden seni duyanlar çatlasın, saçlarını yolsun, tırnaklarını yesin!

Sen daima gazanfersin, seferde olsak sen önde, onlarsa bir sürü
Diğer ahenklerden okuyanlar senin yanında sanırsın yürüyen ölü!
Ciğerleri titretensin, bağırları söküp alansın, ahenklerin şahısın
Gürledikçe yanar, yandıkça gürleyen, üslupta da baş pehlivansın.

Çık Yegâh’tan yukarı iki oktav, bir de sonra Tiz Acem ve Eviç’i
Sonra tekrar Yegâh’a in; unutma Kaba Nim Hicaz olmalı yedeni
Yegâh’tan başlayıp eylemelisin iki oktav arpeji seri bir şekilde etüt
Sana özenecek diğer ahenktekiler ama korkudan ediyorlar tereddüt

Çakma hanende olmaya azmetme, yorulmayasın yazık, sesine etme zahmet
Bir sen eksik kal, etrafta var diğer ahenklerden amanın sürüsüne bereket!
Diğer ahenkten okuyanları etme inkişâf ettirme zaten gerideler ey medet
Onları inşallah ıslah et, bolahenk nısfiyeden okumaya ne olursun sevk et!

Solfej, etüd, nazariyat, usul ve bol bol ecdadı dinlemeyi ne olur etme ihmal
Bolahenk nısfiyende gizli alacağın kudret, enerji, kasvet, sesin için gerçek ikmal
Plaktan dinlediğini tekrar et; hışırtıyı duymamalısın! O kısmı idare et, o gülün dikeni
Diğer ahenklerden okursan Bolahenk Nısfiyeliler sanma hayır dua ile anarlar seni!

Matematik, elektronik, fizik, kimya, makine, felsefe, tarih, coğrafya ilmi geniş ve sonsuz
Bolahenkten nısfiyeden okuyamayan yeteneksiz olmayabilir ama inatçı bir kere, huysuz!
Eskilerin tabiriyle kendini bir şey zanneden, kıçı kırık, yeteneksiz, sanki ipsiz ve donsuz!
Şah, mansur, kız, yıldız, müstahsen, süpürde ahenkleri sanki yaşayamaz sanıyor onsuz.

Üslup, usul, nazariyat, solfej, almalı ehlinden bir de tanbur dersi
Bu sözlerim, bu destan korkarım galiba bir çok kişiyi bayağı gerdi
Sevgili Bekir Sıtkı Sezgin hocama Allah rahmet eylesin gani gani
“Bu musiki kitaptan öğrenilmez fem-i muhsinden öğrenilir” derdi

Biliyorum herkesten özür dilemek kabahatinden suçu daha fazla büyütür
Biraz zaman verin ne olur, muhatapları elbet bir gün gelir bu sözlerimi öğütür
Evet şunu da demeseydim dediğim yoktur hiçbir söz ve tek bir kelimemin
Yine de özür diliyorum ama kabahat biraz da bolahenk okumayan kabilenin!

Başka dert mi kalmadı gibi serzenişte bulunmayalım istirham ederim
Bunu her yerde her daim tekrar edeceğim, maalesef bu benim görevim
Bolahenk nısfiye benim destanlarımdan sadece biri ve en değerlisi
Bunu da anlayacaktır sanıyorum bil cümle alemin alaylısı, mekteplisi

Bu şiiri yazanın kalemi elleri dert görmesin dersiniz inşallah!
Yetiştirsin talebe, eylesin dört dörtlük, amin tebarekallah!
Beni de duanızdan mahrum etmeyin, unutmayın bu fakiri
Fakiriz alemde hepimiz, Allah bire bin versin cümlemize inşallah!

İşte gelmektesin sözüme yavaş yavaş elhamdülillah!
Sağ olaydı açardı sana Neyzen, gözü kara savaş maazallah!
Şair değilim, fakirim, olamam Neyzen’e rakip eyvallah
Ey hanende! Olmalısın hanende olmaya talip inşallah!
Tanburî Neşîd

Kalın sağlıcakla…
Bolahenk Nısfiye Özer Özel