Kavram Olarak İcrâ

Her şeyden önce, "tarihî icrâ" gibi muğlak bir terimi başlığa koyduğum bir yazıda, anlatmaya çalıştığımın tanımını netleştirmeden herhangi bir uğraşa girmenin mantıklı olmadığını düşünüyorum. Tabii, bu da beni "icrâ"yı ve bu kavramın "tarihî" türünü tanımlamaya zorluyor. Bunu yapmak için, kelimeyi parçalarına ayırarak, yaygın olarak kullanılan sözlüklerden yararlanıp, bu yazı dizisi için kullanışlı tanımlar çıkarmaya çalışacağım. [1] Bu bazı okurlara gereksiz gelebilir, hatta sözlük kullanmamı beğenmeyecek olanlar da çıkacaktır, ancak hem kelimenin nüanslarını ortaya çıkarmak, hem de eleştirel bir bakış açısıyla kelimeleri anlamak için bunun iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.

İcrâ kelimesinden başlayacak olursak, TDK'nin verdiği tanım maalesef musıkî geleneğimizdeki icrâ anlayışını karşılamaktan âcizdir: [2]
İcra
Arapça: icrāʾ
1. isim, müzik Bir müzik eserini oluşturan notaları sese çevirme.
(...)
4. isim, eskimiş Yapma, yerine getirme, bir işi yürütme.
Böyle bir tanımın ilk problemi, notası olmayan eserlerin veya doğaçlamaya dayalı formların "icrâ" edilemiyor olmasıdır. Bununla birlikte, bir müzik eserinin notası olması, belirli bir musıkî geleneğinin o notayı nasıl okuyup çaldığına dâir bir bilgi de vermez. Yâni, Barok dönemi Batı müziğinden Doğu Asya'daki klasik müzik geleneklerine kadar birçok yerde sıkça karşılaştığımız gibi, notayı "kağıtta görüldüğü şekliyle" çalmak, o gelenekte istenen ve beklenen tavıra ters düşer.

Müzik tanımından genel tanıma geçtiğimizde ise, "bir işi yürütme" şeklinde, daha kullanışlı bir tâbir ile karşılaşırız. Burada, tanımın net olup olmadığını bir yana koyarak, "yürütme" işlemiyle, "iş"in bütününün arasındaki farka dikkat çekmek isterim. Tanıma göre, bir işin icrâsı, o işi "yürütme" sürecinden önce oluşturulmuş bir bilginin varlığını gerektirir; yâni bir işin nazarî ve amelî kısımlarının ayrımını.

Kubbealtı Lugatı'nın yorumu çok farklı olmasa da, arada küçük, ancak önemli farklar vardır: [3]
İcrâ
(ﺍﺟﺮﺍﺀ) i. (Ar. cereyān "akmak, vâki olmak, yürümek"ten icrā')
1. Bir şeyi fiil hâline getirme, yapma, yürütme, uygulama.
(...)
4. mus. Bir mûsikî parçasını, notalarını ağızla veya bir çalgı ile seslendirmek sûretiyle söyleme veya çalma.
Buradaki musıkî tanımı, aradan "nota" kavramını çıkararak daha isâbetli bir anlam oluştursa da, bize daha fazla bilgi verecek bir durumda değildir. Genel tanım da TDK'nin tanımından daha net bir şekilde benzer bir şeyi ifâde eder; "fiil hâline getirme", buradaki en önemli tâbir olabilir.

Sonuç olarak, icrâ kavramına getirebileceğimiz en genel ve isâbetli tanım, "teorik bilgileri fiil hâline getirmek" olabilir. Tabii burada "bilgi"yi geniş anlamda yorumlamak gerekir; musıkî alanında bilgi, kitapta yazan yazıdan geleneksel söylemlere, kağıttaki notadan kas hafızasına kadar geniş bir yelpâzeyi içine alır. Burada önemli olan, icrâ derken bahsettiğim kavramın, nota çalmakla bitmediğidir.

Bu bilgilerden yola çıkarak "tarihî icrâ"yı da açık bir şekilde tanımlayabiliriz, "tarihî" kelimesinin anlamı "tarihle ilgili" gibi bir tâbirden ibâret olduğundan, "tarihî icrâ"yı "teorik bilgilerini tarihsel kaynaklardan alan icrâ" olarak daraltabiliriz. Ancak maalesef bu konuda tanım, bütün sürecin en kolay kısmı; bunun neden olduğunu bölümün sonunda göstermeye çalışacağım.



[1] Tanımlarımda bir "mutlak doğruluk" kaygısı içinde değilim, amacım herkes tarafından kolayca anlaşılabilecek, yazı dizisi boyunca aynı kalacak tanımların oluşturulması.

[2] Türk Dil Kurumu: Güncel Türkçe Sözlük, "icra"

[3] Kubbealtı Lugatı, "icrâ"
  • Beğen
Reactions: Derûnhân