Merhaba,
Ben ud sanatçısı, besteci ve eğitmen Baha YETKİN. 2000 yılından bu yana müzik camiasının içinde bilfiil yer alan bir sanatçı ve eğitmen olarak tecrübelerim sonucunda edindiğim bilgi ve izlenimleri yazıya dökerek müzikle ilgilenenlere ve müzikte kariyer yapmak isteyenlere bir nebze de olsa katkı sağlamak istedim. Bu yazıları yakın zamanda dijital platformlarda podcast olarak da bulacaksınız.
Bu ilk yazımda sizlere bahsedeceğim başlıklar şöyle:
1- Makam müziği nedir?
2- Türkiye'de ve dünyada makam müziği nasıl algılanıyor?
3- Günümüzdeki makam müziği uygulama alanları nerelerdir?
Öncelikle makam müziği nedir bunu iyice kavramak gerekiyor. İlk olarak şunu belirtmeliyim ki Makam müziği, belirli bir bölgeye veya zümreye ait bir müzik değildir. Bir çok yerde farklı örneklerini, türlerini görüyoruz. Farklı toplumlar benzer melodilere farklı isimler vermiş, farklı bakış açılarıyla yaklaşıp müzik kültürüne değişik duygular ve lezzetler katmışlardır. Hint Raga müziği, Yunan Rembetiko müziği, Klasik Türk müziği, Geleneksel Anadolu müziği, İspanyol Flamenko müziği, Arab müziği, İran Mugam/Dastgah müziği, Azerbaycan Mugam müziği dünyadaki makam müziklerinin başlıcalarıdır. Makam/Mugam/Dastgah/Raga gibi isimler, karakteristik bir müzik cümlesine/melodisine verilen isimlerdir. Renkler farklılık gösterse de temelde hepsi aynı tarz müziklerdir. Makamsal müziğin ilk örnekleri veya versiyonları bugün Lydian, Dorian gibi isimlerle anılan antik Yunan modları olduğunu tarihi araştırmalardan biliyoruz. Ayrıca, okuduğum kitaplardan, yazılardan ve tarihçilerin açıklamalarından Antik Mısır'da ve hatta daha öncesindeki kavimlerde de benzer müzik türlerinin olduğu konusunda bir çıkarımım var. Henüz kanıtlanmış bir şey olmasa da ihtimal dahilinde. Tabiki bu makamlar yıllar içinde hem batı müziği içinde hem de doğu müzikleri içinde günümüze kadar evrimleşmişlerdir. Müzik kültürünü toplumların gelişimleriyle birlikte incelediğimizde çok daha detaylı bilgiler ediniyoruz. Bu konuda değerli müzikologlar/etnomüzikolaglar tarafından yazılmış birçok metin(makale, tez vs) var. Araştırmak ve daha detaylıca öğrenmek isteyenler bu belgelere internetten ulaşabilirler.
Müzik hayatıma başladığımdan beri, hatta daha öncesinden beri, Türkiye topraklarında makam müziğine bakış bana hep garip gelmiştir. Bir şekilde birileri Anadolu kültürlerinden bestelenen ve bu bölgede icra edilen müziği ikiye bölerek Sanat müziği ve Halk müziği demiş ve herşeyi aynı olan müziği ikiye ve taraflara bölmüşlerdir. Ben de hep şunu sordum; Sanat müziği sanat içeriyorda Halk müziği sanat içermiyor mu? Bu garip bir durum? Bugün Sanat müziği veya Halk müziği denen müziklerin ikisi de makamsal müziklerdir. Maalesef Türkiye'de yanlış algılama, anlama, eğitimdeki yanlışlıklar ve yetersizlikler, sorunu tanımlamada ve çözüm üretmede yapılan faydasız tartışmalar ve doğru düzgün bir sonuç alınamaması, Türkiye topraklarında bu işi teorik ve akademik yönden garip bir çıkmaza sokmuştur. Bunun sonucunda yüzyıllardır bu topraklarda süre gelen müziğin standart bir eğitim şekli, müfredatı 2023 yılı itibariyle maalesef bulunmamaktadır. Buna bağlı olarak da her yerde farklı icralar ve bu konular üzerine ben doğru çaldım sen doğru çaldın gibi veya falanca usta böyle okurdu veya şöyle çalardı gibi garip ve net bir sonuca varılmayan tartışmalar duymaktayız.
Ayrıca, bana garip gelen bir konuya daha deyinmek istiyorum. Yıllar içinde bazı insanların Klasik Türk müziği denmesinden rahatsız olduklarını duydum ve şahit oldum. Eğer alt kimlikleri işe karıştıracaksak haklı olabilirler. AMA bu isimdeki "Türk" tabiri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına verilen bir sıfattır. Bu müziğin yalnız Türk'lere ait olduğunu belirtmez. Biliyoruz ki bu müziğe yüzyıllar boyu Türkü, Ermenisi, Yunanı, Arabı, Makedonu, Arnavutu, Çerkezi, Romanı, Kürdü ve daha bir çok etnik kökenden gelen insanlar katkıda bulundular. Bu özelliğiyle Klasik Türk Müziği dünyadaki iki klasik müzikten biridir, diğeri tabiki Batı Klasik müziği.
Bir diğer taraftan, Dünya'da bu müziğe verilen isimler biraz daha karışık durumda ve kullanılan yere göre değişiklik gösteriyor. Mesela benim karşılaştıklarım; Osmanlı müziği, Osmanlı saray müziği, Osmanlı oda müziği, Türk müziği, Klasik Türk müziği, İstanbul müziği. Mikrotonal müzik, Türk modal müziği gibi isimler. Kimler neden yeniden isimlendirme gereği duyuyor bilemiyorum ama bu konunun da yakın zamanda çözülmesi gerekiyor.
Dünyada makam müziğine bakış ise yine kendi tecrübelerimle şöyle açıklayabilirim; bir grup insan, makam müziği denilince sadece Arap müziği olarak düşünüyor. Bazı ortamlarda bu müzikten bahsedildiğinde "çok kötü müzik ya, bir kayıt dinledim ne akort var ne ahenk, bir de bu insanlar makam müziğinin ustalarıymış" dedikleri oluyor. Ben de kimi, hangi kaydı dinleniz diye soruyorum. Verdikleri isimler hiç bilinen ustaların isimleri olmuyor. Çoğunlukla sosyal medyanın gücünü kullanarak kendini usta gibi göstermiş birileri çıkıyor. İnsanlar, o kişilerin usta olduğuna inanıyor. Bu bilgi kirliliğiyle insanlar da makam müziğine önyargılı yaklaşıyorlar. Yani demem o ki kötü reklam maalesef yüzyıllardır süre gelen muhteşem bir müzik mirasını zedeliyor. Eğer, bu müziği icra ediyorsanız sizden ricam bu işi ciddiye alıp doğru şekilde aktarın ve insanlara doğru örnekleri dinletin. Eğer bu müziği öğrenmeye çalışan biriyseniz de lütfen eğitmenlerinize ve ustalarınıza kimleri dinlemeniz veya takip etmeniz gerektiğini sorun. Ayrıca, çevrenizle de bu kişileri ve kayıtları paylaşın ki insanlar da bu müziğin güzelliğinin farkına varsın.
Bir diğer konu da akademik boyutta ele alış ama o taraf benim alanım değil. O konuda yazılar ve kitaplar yazan uzman müzikologlar var onları okumanızı, takip etmenizi öneririm. Ben sizlerle sadece tecrübemi ve bilgimi paylaşıyorum.
Günümüzdeki uygulama alanlarına gelecek olursak da; dünya çapında bir çok müzisyen (özellikle Ortadoğulu, İspanyol ve Hint kökenli olanlar) müziklerinde makamsal müziğe yer veriyor. Örneğin; Dhafer Youssef, İbrahim Maalouf, Anouska Shankar, Aziza Mustafa Zadeh, Avishai Cohen, Paco de Lucia, Vicente Amigo, Renaud Garcia-Fons gibi. Bu sanatçıların haricinde diziler, filmler, jinglelar ve müzikaller için bestelenen eserlerde de makamsal ezgilere zaman zaman yer verildiğini biliyoruz. Umarım bu müzik türünün kullanımı gün geçtikçe artar ve daha fazla insana ulaşır ve kötü müziği piyasadan kovar
Yine kendi deneyimlerimden birkaç örnekle bu yazımı noktalamak istiyorum. 5-6 yıl kadar İstanbul'da bir flamenko grubumuz vardı. Ben de udumla eşlik ediyordum. Ağabeyim, ben 9-10 yaşımdayken flamenko gitar çalmaya başladı. Yıllarca bu müziğe ağabeyim sayesinde aşina olduktan sonra icra etmesi çok daha kolay oldu. Her bir flamenko modunun veya "makamının" aynı Türk makam müziğinde olduğu gibi karakteristik bir yapıya sahip olduğunu gördüm ve anladım. Sonrasında davet üzerine İspanya'ya gidip flamenko icra edince, oradaki usta gitaristlerin, müzisyenlerin ve eğitmenlerin takdirlerini kazandım. Bu insanlar benim bu kadar akıcı ve doğal bir şekilde flamenko parçalara eşlik etmemi hayretle karşıladılar. Fakat benim için flamenko ve türk müziği birbirine çok benzer müzikler. Hissetmeniz ve müziğe kendinizi vermeniz yeterli.
Bir diğer örnekte Londra'ya taşındıktan sonra tanıştırıldığım şarkıcı ve besteci Romanyalı Manooka adındaki arkadaşımla gerçekleştirdiğimiz konserlerden bir anıyı sizlerle paylaşmak isterim. Eserlerin neredeyse hepsi Romanya ve özellikle Transilvanya kültüründen eserlerdi. O eserleri çalışırken farkettim ki bu eserler, benim Türk müziği eğitimimde öğrendiğim ve sonrasında da defalarca uygulamasını yaptığım Suzinak, Hicazkar, Şehnaz gibi makamlardaydı. Aynı makamlar olduklarını sadece bölgeye göre küçük uygulama değişiklikler olduğunu farkettim. Bu benim o eserleri daha rahat icra etmemi ve doğaçlamalarımı daha uygun şekilde yapmamı sağladı.
Makam müziğinde kullanılan aralıklar doğada naturel şekilde tınlayan ve aslında seslendirmesi ve işitmesi daha basit olan sesler. Bu sayede dünya üzerinde milyonlarca insan bu müzikleri rahatlıkla dinleyip kolaylıkla eşlik edebiliyor. Ayrıca sözlerini anlamasa bile kendilerinden birşeyler bulabiliyorlar. Hemen küçük bir örnek vereyim; Madrid'te gerçekleştirdiğim Osmanlı müziği atölyesinde sözlü bir eser örneği vermem istenmişti. Ben de benim bestecim dediğim Selahattin Pınar'ın Kürdilihicazkar makamındaki "Nereden sevdim o zalim kadını" adlı eserini hiçbir açıklama yapmadan seslendirdim. Bitirdiğimde salonun yarısından fazlası ağlıyordu. O gün orada beni dinleyen insanların yarısından fazlası hayatlarında Türk müziği dinlememiş insanlardı. Bu olay bana, duyguları müzikle ifade etmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Konuştuğumuz dilin, inancın, bulunduğunuz coğrafyanın bir önemi olmadığını, müziğin evrensel gücünün bunlardan daha etkili olduğunu bir kez daha görmüş oldum.
Sizlerin de müziği hissetmesi ve kendi duygularını ifade etmesi ve kendini ifade eden eserler bulması dileğiyle,
Müzikle kalın,
Baha Yetkin
04.03.2023 - Londra
Ben ud sanatçısı, besteci ve eğitmen Baha YETKİN. 2000 yılından bu yana müzik camiasının içinde bilfiil yer alan bir sanatçı ve eğitmen olarak tecrübelerim sonucunda edindiğim bilgi ve izlenimleri yazıya dökerek müzikle ilgilenenlere ve müzikte kariyer yapmak isteyenlere bir nebze de olsa katkı sağlamak istedim. Bu yazıları yakın zamanda dijital platformlarda podcast olarak da bulacaksınız.
Bu ilk yazımda sizlere bahsedeceğim başlıklar şöyle:
1- Makam müziği nedir?
2- Türkiye'de ve dünyada makam müziği nasıl algılanıyor?
3- Günümüzdeki makam müziği uygulama alanları nerelerdir?
Öncelikle makam müziği nedir bunu iyice kavramak gerekiyor. İlk olarak şunu belirtmeliyim ki Makam müziği, belirli bir bölgeye veya zümreye ait bir müzik değildir. Bir çok yerde farklı örneklerini, türlerini görüyoruz. Farklı toplumlar benzer melodilere farklı isimler vermiş, farklı bakış açılarıyla yaklaşıp müzik kültürüne değişik duygular ve lezzetler katmışlardır. Hint Raga müziği, Yunan Rembetiko müziği, Klasik Türk müziği, Geleneksel Anadolu müziği, İspanyol Flamenko müziği, Arab müziği, İran Mugam/Dastgah müziği, Azerbaycan Mugam müziği dünyadaki makam müziklerinin başlıcalarıdır. Makam/Mugam/Dastgah/Raga gibi isimler, karakteristik bir müzik cümlesine/melodisine verilen isimlerdir. Renkler farklılık gösterse de temelde hepsi aynı tarz müziklerdir. Makamsal müziğin ilk örnekleri veya versiyonları bugün Lydian, Dorian gibi isimlerle anılan antik Yunan modları olduğunu tarihi araştırmalardan biliyoruz. Ayrıca, okuduğum kitaplardan, yazılardan ve tarihçilerin açıklamalarından Antik Mısır'da ve hatta daha öncesindeki kavimlerde de benzer müzik türlerinin olduğu konusunda bir çıkarımım var. Henüz kanıtlanmış bir şey olmasa da ihtimal dahilinde. Tabiki bu makamlar yıllar içinde hem batı müziği içinde hem de doğu müzikleri içinde günümüze kadar evrimleşmişlerdir. Müzik kültürünü toplumların gelişimleriyle birlikte incelediğimizde çok daha detaylı bilgiler ediniyoruz. Bu konuda değerli müzikologlar/etnomüzikolaglar tarafından yazılmış birçok metin(makale, tez vs) var. Araştırmak ve daha detaylıca öğrenmek isteyenler bu belgelere internetten ulaşabilirler.
Müzik hayatıma başladığımdan beri, hatta daha öncesinden beri, Türkiye topraklarında makam müziğine bakış bana hep garip gelmiştir. Bir şekilde birileri Anadolu kültürlerinden bestelenen ve bu bölgede icra edilen müziği ikiye bölerek Sanat müziği ve Halk müziği demiş ve herşeyi aynı olan müziği ikiye ve taraflara bölmüşlerdir. Ben de hep şunu sordum; Sanat müziği sanat içeriyorda Halk müziği sanat içermiyor mu? Bu garip bir durum? Bugün Sanat müziği veya Halk müziği denen müziklerin ikisi de makamsal müziklerdir. Maalesef Türkiye'de yanlış algılama, anlama, eğitimdeki yanlışlıklar ve yetersizlikler, sorunu tanımlamada ve çözüm üretmede yapılan faydasız tartışmalar ve doğru düzgün bir sonuç alınamaması, Türkiye topraklarında bu işi teorik ve akademik yönden garip bir çıkmaza sokmuştur. Bunun sonucunda yüzyıllardır bu topraklarda süre gelen müziğin standart bir eğitim şekli, müfredatı 2023 yılı itibariyle maalesef bulunmamaktadır. Buna bağlı olarak da her yerde farklı icralar ve bu konular üzerine ben doğru çaldım sen doğru çaldın gibi veya falanca usta böyle okurdu veya şöyle çalardı gibi garip ve net bir sonuca varılmayan tartışmalar duymaktayız.
Ayrıca, bana garip gelen bir konuya daha deyinmek istiyorum. Yıllar içinde bazı insanların Klasik Türk müziği denmesinden rahatsız olduklarını duydum ve şahit oldum. Eğer alt kimlikleri işe karıştıracaksak haklı olabilirler. AMA bu isimdeki "Türk" tabiri Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına verilen bir sıfattır. Bu müziğin yalnız Türk'lere ait olduğunu belirtmez. Biliyoruz ki bu müziğe yüzyıllar boyu Türkü, Ermenisi, Yunanı, Arabı, Makedonu, Arnavutu, Çerkezi, Romanı, Kürdü ve daha bir çok etnik kökenden gelen insanlar katkıda bulundular. Bu özelliğiyle Klasik Türk Müziği dünyadaki iki klasik müzikten biridir, diğeri tabiki Batı Klasik müziği.
Bir diğer taraftan, Dünya'da bu müziğe verilen isimler biraz daha karışık durumda ve kullanılan yere göre değişiklik gösteriyor. Mesela benim karşılaştıklarım; Osmanlı müziği, Osmanlı saray müziği, Osmanlı oda müziği, Türk müziği, Klasik Türk müziği, İstanbul müziği. Mikrotonal müzik, Türk modal müziği gibi isimler. Kimler neden yeniden isimlendirme gereği duyuyor bilemiyorum ama bu konunun da yakın zamanda çözülmesi gerekiyor.
Dünyada makam müziğine bakış ise yine kendi tecrübelerimle şöyle açıklayabilirim; bir grup insan, makam müziği denilince sadece Arap müziği olarak düşünüyor. Bazı ortamlarda bu müzikten bahsedildiğinde "çok kötü müzik ya, bir kayıt dinledim ne akort var ne ahenk, bir de bu insanlar makam müziğinin ustalarıymış" dedikleri oluyor. Ben de kimi, hangi kaydı dinleniz diye soruyorum. Verdikleri isimler hiç bilinen ustaların isimleri olmuyor. Çoğunlukla sosyal medyanın gücünü kullanarak kendini usta gibi göstermiş birileri çıkıyor. İnsanlar, o kişilerin usta olduğuna inanıyor. Bu bilgi kirliliğiyle insanlar da makam müziğine önyargılı yaklaşıyorlar. Yani demem o ki kötü reklam maalesef yüzyıllardır süre gelen muhteşem bir müzik mirasını zedeliyor. Eğer, bu müziği icra ediyorsanız sizden ricam bu işi ciddiye alıp doğru şekilde aktarın ve insanlara doğru örnekleri dinletin. Eğer bu müziği öğrenmeye çalışan biriyseniz de lütfen eğitmenlerinize ve ustalarınıza kimleri dinlemeniz veya takip etmeniz gerektiğini sorun. Ayrıca, çevrenizle de bu kişileri ve kayıtları paylaşın ki insanlar da bu müziğin güzelliğinin farkına varsın.
Bir diğer konu da akademik boyutta ele alış ama o taraf benim alanım değil. O konuda yazılar ve kitaplar yazan uzman müzikologlar var onları okumanızı, takip etmenizi öneririm. Ben sizlerle sadece tecrübemi ve bilgimi paylaşıyorum.
Günümüzdeki uygulama alanlarına gelecek olursak da; dünya çapında bir çok müzisyen (özellikle Ortadoğulu, İspanyol ve Hint kökenli olanlar) müziklerinde makamsal müziğe yer veriyor. Örneğin; Dhafer Youssef, İbrahim Maalouf, Anouska Shankar, Aziza Mustafa Zadeh, Avishai Cohen, Paco de Lucia, Vicente Amigo, Renaud Garcia-Fons gibi. Bu sanatçıların haricinde diziler, filmler, jinglelar ve müzikaller için bestelenen eserlerde de makamsal ezgilere zaman zaman yer verildiğini biliyoruz. Umarım bu müzik türünün kullanımı gün geçtikçe artar ve daha fazla insana ulaşır ve kötü müziği piyasadan kovar
Yine kendi deneyimlerimden birkaç örnekle bu yazımı noktalamak istiyorum. 5-6 yıl kadar İstanbul'da bir flamenko grubumuz vardı. Ben de udumla eşlik ediyordum. Ağabeyim, ben 9-10 yaşımdayken flamenko gitar çalmaya başladı. Yıllarca bu müziğe ağabeyim sayesinde aşina olduktan sonra icra etmesi çok daha kolay oldu. Her bir flamenko modunun veya "makamının" aynı Türk makam müziğinde olduğu gibi karakteristik bir yapıya sahip olduğunu gördüm ve anladım. Sonrasında davet üzerine İspanya'ya gidip flamenko icra edince, oradaki usta gitaristlerin, müzisyenlerin ve eğitmenlerin takdirlerini kazandım. Bu insanlar benim bu kadar akıcı ve doğal bir şekilde flamenko parçalara eşlik etmemi hayretle karşıladılar. Fakat benim için flamenko ve türk müziği birbirine çok benzer müzikler. Hissetmeniz ve müziğe kendinizi vermeniz yeterli.
Bir diğer örnekte Londra'ya taşındıktan sonra tanıştırıldığım şarkıcı ve besteci Romanyalı Manooka adındaki arkadaşımla gerçekleştirdiğimiz konserlerden bir anıyı sizlerle paylaşmak isterim. Eserlerin neredeyse hepsi Romanya ve özellikle Transilvanya kültüründen eserlerdi. O eserleri çalışırken farkettim ki bu eserler, benim Türk müziği eğitimimde öğrendiğim ve sonrasında da defalarca uygulamasını yaptığım Suzinak, Hicazkar, Şehnaz gibi makamlardaydı. Aynı makamlar olduklarını sadece bölgeye göre küçük uygulama değişiklikler olduğunu farkettim. Bu benim o eserleri daha rahat icra etmemi ve doğaçlamalarımı daha uygun şekilde yapmamı sağladı.
Makam müziğinde kullanılan aralıklar doğada naturel şekilde tınlayan ve aslında seslendirmesi ve işitmesi daha basit olan sesler. Bu sayede dünya üzerinde milyonlarca insan bu müzikleri rahatlıkla dinleyip kolaylıkla eşlik edebiliyor. Ayrıca sözlerini anlamasa bile kendilerinden birşeyler bulabiliyorlar. Hemen küçük bir örnek vereyim; Madrid'te gerçekleştirdiğim Osmanlı müziği atölyesinde sözlü bir eser örneği vermem istenmişti. Ben de benim bestecim dediğim Selahattin Pınar'ın Kürdilihicazkar makamındaki "Nereden sevdim o zalim kadını" adlı eserini hiçbir açıklama yapmadan seslendirdim. Bitirdiğimde salonun yarısından fazlası ağlıyordu. O gün orada beni dinleyen insanların yarısından fazlası hayatlarında Türk müziği dinlememiş insanlardı. Bu olay bana, duyguları müzikle ifade etmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Konuştuğumuz dilin, inancın, bulunduğunuz coğrafyanın bir önemi olmadığını, müziğin evrensel gücünün bunlardan daha etkili olduğunu bir kez daha görmüş oldum.
Sizlerin de müziği hissetmesi ve kendi duygularını ifade etmesi ve kendini ifade eden eserler bulması dileğiyle,
Müzikle kalın,
Baha Yetkin
04.03.2023 - Londra