Bu aslında Fars alfabesinden (ya da eski yazıdan) Latin alfabesine geçişte yaşanmış bazı zorluklardan itibaren sorgulanmış bir şey. Bu Cumhuriyet dönemindeki harf devriminde değil sadece, örneğin Ali Ufki Bey'in yazdığı iki adet mecmuada da görülüyor. Yani Türkçe 17. yüzyılda dahi, her ne kadar Fars alfabesiyle yazılsa da, Latin harflerini bilenler tarafından denenmiştir kaynakları incelediğimizde. Keza 15. yüzyıldan itibaren yazılmış Türk makam müziği kaynaklarında, bugün kullandığımız usullerin hemen hemen hepsi farklıdır. Şarkı formu 18. yüzyılın ortalarında şekillenmiştir. Veya bir çok formun da değiştiği gözlemlenmektedir.
Türk makam müziği için ise yakın tarihte Türkçeleştirme ve bunda birlik sağlanması olayını Hüseyin Sadettin Arel yapmıştır. Örneğin bugün kullandığımız durak, güçlü, tiz durak, yeden vs. gibi terimler Arel tarafından dilimize aktarılmıştır. Bunların hepsini Musiki Mecmuasında neşretmiş kendisi. Bununla beraber o zaman ulusallaşma ile başlayan her alanda birlik anlayışına, bugün ihtiyaç olup olmadığı kuşkuludur. Avrupa ve Amerika'da çağdaş avantgarde müzik doğrultusunda yapılan bütün eserlerde artık kişisel terimler kullanılmakta ve bunlar 'programme notes' olarak müziğin başında tarif edilmektedir. Bu yüzden biraz daha esnek davranmak gerekir belki bu terim konularında.