Bestekâr
Fikret Esat Karakaya
Güfte Sâhibi
Yok
Makam
Bezmârâ
Form
Saz Semaisi
Usûl
Aksak Semai-Curcuna
Kaynak
Fikret Esat Karakaya
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link

Bütün Ekli Dosyaları İndir

Son düzenleme:
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Olsun, ben bu meseleleri önemli buluyorum. Doğru bilgiye ulaşmak ve doğrusunu bilmek önemlidir.
Aynen aktarıyorum:
Vech-i arazbar, arazbardan sonra yerinde segâhla biter. Dik hisarda segâh yapmaz. Benim makamım, segâhın iki defa farklı perdelerde kullanılmasına dayalı.
 
Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Teşekkür ederim. Bu kadarcik fark Rast ile Sazkâr makamları arasında da var. Ama Sazkâr makamının repertuarı, muhtemelen terkip edildiği dönemde yapılan bir deste eserden ibaret. Sonradan bestelenmiş Sazkâr özellik gösteren şarkılar var, ("Senin aşkınla çâk oldum"/ "Asude fikrim avarelendi") onlar da Rast makamı olarak kaydedilmiş. Kısaca Sazkâr, Rast makamı içinde erimiş.

Tek farkı dik hisardaki duruş olan bir seyir içinde o duruş ancak geçki olur, makam olamaz.

Makamın ana perdesini dahi basmamayi özgürlük addeden bir bestekâr günün birinde türeyip de, Bezmara makaminda eser vermek üzre say ederek ve anlatıma göre makamın en ayırıcı özelliği olan o dik hisar perdesindeki segahli cümleyi, "herkes aynı şeyi yapsa yeni eser mi yapılır" diye kullanmayıp, neva ya da çargah perdesine inerek sonlandirirsa, ortaya çıkan eserin makamı Bezmara mıdir, Vech-i Arazbar mıdır?
 
Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Hümayun da seyir farkı da var içerik farkı da. Malûm; isfahan seyredip hicaz sesleriyle karar eder ve ısfahani çok fazla hissettirir. Burada sadece arada bastığı buselik perdesini kastemiyorum, onunla birlikte orta alt bölgedeki seyir de hümayun makamının karakteri. (Nideyim sahn-i çemen...)

Uzzal; hüseyni gibi başlayıp hicazla karar eder bildiğiniz gibi. (Afveyle suçum ey guliter...)

Hicaz diye anılan da nevada rast yapar ki uzzal yaparken seyir neva perdesine indiğinde mecburen Rast çeşnisini yaparsınız önce. Aslında içiçedir. Başlangıçta kullanılan çeşni belirler alt adını.

Ne olursa olsun hepsini hicaz başlığı altında toplarız. Arşivlerimizde de böyle değil mi? Örnegin, Afveyle suçum u uzzal başlığı altında aramayız.
 
Mesajlar
2121
Tepki Puanı
3187
Burada sadece arada bastığı buselik perdesini kastemiyorum, onunla birlikte orta alt bölgedeki seyir de hümayun makamının karakteri.
Ah, tamamdır. Ben seyri kastetmiyorsunuz olarak anladım, şimdi oldu.

Makamın ana perdesini dahi basmamayi özgürlük addeden bir bestekâr günün birinde türeyip de, Bezmara makaminda eser vermek üzre say ederek ve anlatıma göre makamın en ayırıcı özelliği olan o dik hisar perdesindeki segahli cümleyi, "herkes aynı şeyi yapsa yeni eser mi yapılır" diye kullanmayıp, neva ya da çargah perdesine inerek sonlandirirsa, ortaya çıkan eserin makamı Bezmara mıdir, Vech-i Arazbar mıdır?

Bu doğrudan doğruya Vech-i arazbâr olur, haklısınız. Kimi bestekârlar en bilindik makâmlarda dahi alışılmış seyirlere yüz çevirebiliyorlar. Örneğin Itrî Segâh Âyininde hiç kürdî kullanmamış ama biz o makâma başka bir isim aramıyoruz. Burada da biraz aynı durum var gibi.
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Bestekarın özgürlüğü konusundaki bazı cümlelerde bana bir atıf hissettim. Öncelikle şunu belirtmek ve bilmek lazım. Makamlar tarihi süreç içinde değişmiş, gelişmiş hatta kaybolmuşlardır. Örneğin Meragi'de dizisi verilen bir çok makam bugün farklı bir makama tekabül etmektedir. Ya da Rehavi. Rehavi, Evliya Çelebi'de de , Kantemiroğlu'nda da enteresan bir tanım ile anılır, bu tanım "trompet nağmesi"dir. Trompet bilindiği üzere geliştirilmeden önce, sadece doğuşkanlarını verebilen bir enstrümandı. Yani her tonde bir trompet vardı. Ve bu trompet tonun birinci, dördüncü, beşinci ve oktavını gayet temiz verebilmekte idi. Burdaki "trompet nağmesi" tanımı da, bizim marşlarda veya en barizini 10 kasımda 09:05'te çalan, duyduğumuz aşina olduğumuz aralıklara sahiptir. Örneğin Dol-sol ya da Sol-do gibi. Rehavi de böyle atlamaları eser içinde çok yapan bir makam imiş, tanımdan anladığımız kadarıyla. Yani Yegâh-Rast ya da Rast-Neva ya da Neva-Gerdaniye atlamalarını bol bol yapan bir yapısı vardır. Fakat tarihsel süreç içinde, Rast ile benzerliğinden ötürü, Rast'a da kullanılınca Rehavi makamına ihtiyaç kalmamıştır. Çünkü Rast'ta da yapılabilmiştir bu "trompet nağmesi". Zaten Kantemiroğlu'nda da "ismi olup cismi olmayan makamlar" kategorisindedir.
Bir de eklemek gerekir ki, teori yapılmış eserlerden çıkar, besteciler teoriye göre beste yapmaz. Eğer yaparlarsa müzikte gelişim olmaz. Örneğin Chopin kromatizmi, tonal değişimleri, tansiyon akorları Mozart gibi kullansaydı. Avrupa müziği hep aynı kalırdı. Buna mukabil, Dede Efendi'nin eser anlayışı asla Itri gibi değildir. Bu tarihsel, sosyal, kültürel bir süreçtir. Bu yüzden bugün Vech-i Arazbar diye bildiğimiz makam o gün Bezmara olarak geçebilir. Bunların seyri aynı olsa bile. Tarihten bir not bırakmak araştırmacının görevidir. Yani o gün böyleydi bugün böyle. Fikret bey bu araştırmaları sonucu Bezmara makamını ortaya çıkarmıştır. Bu makam, bugün kullandığımız bir çok makamın karışımı ya da aynısı bile olabilir. Fakat tarihe bir not düşülmüştür nihayet.
 
Son düzenleme:
Mesajlar
2121
Tepki Puanı
3187
Bu yüzden bugün Vech-i Arazbar diye bildiğimiz makam o gün Bezmara olarak geçebilir. Bunların seyri aynı olsa bile.

Bu kısmı anlayamadım üstâdım, açar mısınız? Eğer bir şey yanlışsa ve muhatapları hâlihâzırda ulaşılabilirse neden arşive ve beyinlerimize hatalı işlensin ki? Hem de makâmlar ve kullanılan öğretme metotları arasında bu kadar ihtilâf varken.
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Şunu demek istiyorum hocam, bir örnek daha vereyim. Bu Acem makamı diye bir makam vardır ama yoktur. Yani kullanılmamaktatır. Onun yerini Bayati almış. Yani eskinin Acem'i bugünün Bayati'si. Siz bugün bir Bayati eseri iki kategoriye de koyabilirsiniz. Bu doğal bir süreçtir. Yani yanlış olan bir şey yok aslında. Değişmiş, dönüşmüş. Örneğim bugün Acem-kürdi de Kürdi ile birleşmiştir. Her ne kadar Kürdi (bana kalırsa) bir makam değil çeşni olsa da, artık bugün yapılan eserler Kürdi makamı olarak geçer. Bu engel olunamaz bir süreçtir ne yazık ki. Buna mukabil Şedaraban ile Suzidil de hep karıştırılan makamlardır. "Ey gonca açık zevkini süre fasl-ı beharın" şarkısı bazı kaynaklarda Şedaraban bazılarında Suzidil olarak geçmektedir. Yani bu makamların seyri ayrı olsa bile bazen bestekarı bile yanıltabilir. Bazı konularda ayrı fikirlere sahip olsam da Hüseyin Sadettin Arel'in dediği gibi makamların çokluğu müziğin gelişmişliğini göstermez. Hatta kafa karışıklığına yol açabilir.
Bir örnek de yine Kantemiroğlu'ndan vereyim, Kantemiroğlu Uşşak makamı ile Dügâh makamı aynıdır der edvarında. Yani farkı yoktur der 18. yüzyılda fakat Nayi Osman Dede'nin Uşşak Ayini ile bu tartışma sonlanmıştır. Uşşak makamı oturmuş ve Dügâh makamı da Dügâh perdesinde yaptığı Segâh ve Hicaz geçkileri ile kimliğini ortaya koymuştur. Şu an ayırd edebiliriz.
Demek istediğim yanlış olan şey belki de hiç bir şeyin değişmeyeceğini sanmamız.
 
Son düzenleme:
Mesajlar
2121
Tepki Puanı
3187
Üstâdım bu ihtilâflar zaten ben kendimi bildim bileli var. Nâsır Dede de Tedkîk u tahkîk'de Uşşâk'ı Nevrûz-ı Asl olarak nitelendiriyor. Hâl böyle olunca ortalık çorbaya dönüyor. Yeni makam öğrenmeye çalışan birini düşünsenize, çıldırır gerçekten. Bir de hep yeni makamlar geliyor üstüne :)
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Bazı konularda ayrı fikirlere sahip olsam da Hüseyin Sadettin Arel'in dediği gibi makamların çokluğu müziğin gelişmişliğini göstermez. Hatta kafa karışıklığına yol açabilir.
Herhalde bunda hepimiz hemfikiriz.

Diğer söylenenler ile ilgili ben de kendi fikrimi ortaya koymak istiyorum izninizle.
Eskiden bu makam böyleydi, şimdi böyle diyebiliriz. O zamanları iletişim bu derecede yoktu, yâni herkes her şeyden haberdar değildi. Bir yandan bir şey oluverirken, diğer yandan aynı şey başka bir ad ile oluvermiş olabilir. Öncelikle bunları sâbitlememiz gerekir, yâni timeline (zaman çizelgesi) olarak hangi makamın hangi süreçten geçtiğini tespit edebiliriz. Buraya kadar tamam herhalde.

Ama artık çağ değişti. Artık her şeyden haberimiz var ve bilirkişi de çok. Yâni yeni bir şey ortaya koyarken herkesin süzeğinden geçebilmesi lâzım. Hâlihazırda bir makamımız varsa bir öğeyi anlatan, yine aynısını îcât etmek bence pek mantıklı değil. Bunu bu eser dışında söylüyorum, yâni bu eser o duruma girer mi girmez mi bilmiyorum. Müziğin gelişmesine bir lafımız yok, değişmesine de ancak bu müziğin temeli makam öğesi olduğu için bence değişmezi bu olması gerekir. Bir noktada herkes aynı noktada buluşup, bunun üzerine koymalıyız.

Ben müzisyen değilim, müzik ile sonradan tanıştım. Hele hele bizim bu rafine olan Makam Müziği kültürümüz ile daha geç. Ben heves ettim bunları öğrenmeye (hocasız, didaktik bir şekilde) ama kullandığım kaynaklar birbiriyle örtüşmüyorlar. Hatta bir çok noktayı atlıyorlar (notada böyle yazıyor ama biz çalarken böyle çalıyoruz gibi ya da inişte bu fa diyez fa olur gibi). Eksik kalıyor. Hevesim kırılıyor. Tam anlamıyla doyurucu bir şekilde olmuyor. Ayrıca hepsi 7-8 dizesini veriyor makamın, halbuki 5 oktav ses var. Bu makamlar nasıl genişlerler? Meselâ Erol Sayan kitabında çargâh makamı yoktur diyor. Ona olsa olsa çağdaş makamı demek lâzım diyor (latife yapıyor sanırsam). Herkes Arel-Ezgi-Uzdilek sisteminde hatâlar vardır diyor ve herkes kendi başına sistem üretmeye kalkıyor. Ortak bir noktada buluşma yok. Neden bir kurul olmaz ve bu sorunlar çözülmez anlamıyorum.
 
Mesajlar
2121
Tepki Puanı
3187
Size tamamen katılıyorum. Her yüz yıl yeni bir metot çıkıyor, karışıklık artıyor ve her düzeltmeye çalışan daha çok karıştırıp göçüp gidiyor.
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Aslında değişmek, değişebilmek güzel. Mesut Cemil'in de dediği gibi, biz buna Türk müziği değil de İstanbul müziği demeliyiz belki de. Öylesine rafine. Yani işin içine başka faktörler girince kafa karıştırıyor. Eski çağlarda alimler bu edvar kitaplarını yazarken bir çok kaynak kullanmışlar. İster istemez kendilerinde de bir şeyler katmak istemişler. Meragi'nin edvarı Safiyuddinin edvarının şerhidir. Bunun yanında, Safiyuddin "devir" derken, Meragi "makam" kavramını kullanmıştır ve yeni avizeler eklemiştir. Çalgıları tanıttığı bir bölüm eklemiştir. Bu güzel bir şey bana kalırsa. tez-antitez. Bu mutlaktır. Yani diyalektik düşünce biçimi aslında. Mutlak doğrunun olmaması ile ilgili.
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Bu söylediklerinizde hemfikiriz. Eski çağlarda aralarında ya yıllar olduğu için, ya da iletişim eksikliği olduğu için, ya da zâten büyük bir bölümü ezberden olduğu için muhakkak farklılıklar ve aynı şeyi değişik bir biçimde anlatılmış olması gâyet normaldir bana göre.

Sorun geçmişimizde yok o bakımdan. Olanlar olmuş, henüz oturmamış bir sistem olduğu için farklı varyasyonlar olabilir. Ancak Arel-Ezgi-Uzdilek'ten sonra bir sistem oturmuş iyisiyle kötüsüyle. Mesele bundan sonra kaynaklanan problemlerde bence. Bundan sonra biz bu işi 100 yıl sonra hâlâ sâbitleyemediysek, bu sâdece bir ayıbımız değildir. Bu yüzden kültürün ölmesine de neden oluyor.

Çoçuklarımız hâlihazırda oturmuş Batı sistemi varken, her çalgının yüzlerce metodu varken, biz daha doğrusunu bilemediğimiz bir müziği neden öğrensinler? Ben hâlâ şaşıyorum. Bizim müziğimizde bass seslerini verebilen hangi çalgımız vardır? Hiç kimse bundan rahatsız olmuyor mu? Bugün her popüler müzik bir bass kullanırken arka planda, bizim bass seslerini verebilecek bir çalgımız bile yok. Belki neylerin en pes olanı karşılıyordur ama emin değilim, en azından kullanıldıklarını görmedim.

Değişebilmek güzel bir şey dediniz. Bence de ama olanın üstüne koyarak. Biz daha ne elimizde olduğuna bile karar verememişiz. Bir eserin makamını konuşurken bana göresi, sana göresi olmamalıdır bana kalırsa (haddime olmadan söylüyorum). Yâni eski eserler için bu olabilir, onları tenzih ettim, ama son 100 yıl için bu geçerli olmamalıdır. Tabii ki burada sözüm size değil, sakın yanlış anlamayınız beni. Ben biraz bu konuda üzüntülüyüm. Ben büyüklerimize kızgınım açıkçası. Zamânında bu işi halletmeleri gerekirdi. Ama bir yandan da kızamıyorum. Bir altın çağı diyebileceğimiz döneme bakarsak 1920-70 arası, o zaman devlet kamçıyı vurmuş ve müziğimizi yasaklamış. Tam konservatuar açıldığı zaman da zâten Münir Bey vefat ediyor bir kaç sene sonra ve onunla bütün her şeyimiz. Kaç tâne ondan sonra bestekâr kalmış? Hâlâ o dönem bestelenmiş eserleri dinliyor ve çalıyoruz.

Umarım bir gün değişir bu durumlar.
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Ben alınmam hocam, tam tersine böyle mütalaaları severim. Bu şuna benzer; herkes Ay'a çıkıldığına inanıyor ama ben inanmıyorum. Bence çıkılmadı diyorum. Sebeplerimi söylüyorum. Bu kadar. Burda Kürdi makam değil çeşnidir bence derken. 17-18. yüzyıllardaki Kürdi eserlere bakarak söylüyorum. Tanburi Cemil'in Kürdi taksimini dinlerseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Kürdi Hüseyni yapıp yapıp en son Kürdi perdesini kullanarak bitirir seyrini, o dönemde. Bana göre çeşnidir. Ama Kürdi makamı diye bir şey yok mu karşımızda? var. Bana kalırsa Buselik de çeşnidir. Nedenini şöyle açıklıyorum. Bunlar takı olan çeşnilerdir. Mesela Acem-Kürdi, Acem-Buselik, Muhayyer-Kürdi, Tahir-Buselik. Dikkat ederseniz Kürdi- Acem yoktur. Yani bunlar perde ve çeşnilerdir. Ama dediğim gibi bunlara ecdat makam demiş. Benim görüşüm budur. Bu işte farklı bir önermedir. Tutar tutmaz, onu bilemem.
Hocam ben kendi adıma büyüklere de bir şey diyemem. Bizde yazma okuma kültürü zayıftır. Ne yazık ki. Yazanlar okumaz, okuyanlar yazmaz. Bir de bunlar var. Mesela Arel'i yerenler ya da sevenler, hiç biri Arel'i anlamamışlardır. Arel'in neleri var. Oturmuş her şeyi yazmış. Bütün görüşlerini kaleme almış. Binlerce eseri var. İnanın Atatürk kütüphanesinde o kadar çok el yazması, eser, makalesi var ki inanılmaz. Yani hatta çok sesli eserleri partisyonlarına kadar oturmuş yazmış. Bunları kimse bilmiyor. Arel o kadar çalışmış ki, onun sisteminin düşüncelerinin birilerini etkilememesi kaçınılmaz olmuş. Ama buna mukabil diğer üstadlar onun kadar çalışmamış belki de. Dediğim gibi suç kimsede değil. Ama inanın ki ben Türk makam müziğinin gelişmemesini bugünün "eskicilerin"de buluyorum. Seversiniz, sevmezsiniz bazı neyzen, tanburiler var ki, bunlar gençleri etkiliyor, onları müritleri yapmışlar. Adam konservatuarda okuyor, kafası açık olması gerekirken, yazılmış, emek verimişken "ben partisyon çalmam" diyebiliyor. İşte bunlar bu dışardaki kendini "ulvi" göstermeye çalışan, ne yazık ki eski kafalı insanlar yüzünden oluyor. Bunu da söylemek boynumun borcu olsun. Bunlar cemaatler gibi. Gençleri dogmalar ile zehirliyorlar.
 
Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Sonuç olarak benim şahsi fikrim; nasıl ki zamanın değişimi ile kimi makamlar, renk olarak varlıkları bilenlerce anlaşılsa da benzer makamların içine karışarak asimile olmuşlarsa (Uşşak-Huzi), (Rast-Rehavi- Sazkâr), (Beyâti-Acem vs... ) böylesi yapi olarak ayni ama seyir vs. gibi farklarla birbirinden ayrılan makamları bir potada düşünüp, öğrenmek-öğretmek gerekir diye düşünüyorum, derslerimde de uyguluyorum. Mesela (Uşşak-Beyati-isfahan-Neva), (Rast-Rehavi-Pencgah) (kürdi-Acemkurdi-muhayyerkurdi) vs...

Zaten var olan bir makamı bir perdesini öne çıkararak yeni bir makam adı koymak, tarihe bir nokta da ben koymuş olayım, namım yürüsün gibi biraz da enaniyet kokan zorlamalar, yüz sene sonra hâlâ bu musıki ile ilgilenen araştırma yapanlar olursa, en iyi ihtimalle onlarin istihza ile gülüşmeleri ile yâd olunacaktır.

Nazariyesi epeyce arapsaçı vaziyete gelmiş durumda iken, her üstad? kendi nazari anlayışının doğru olduğunu savunurken, açık söylemek gerekirse günlük hayatta da pek geçer akçe olmayan musikimizi daha da girift hâle sokmaya çalışmak, bindiğimiz dalı kesmekten başka bir işe yaramayacaktır.

Yeni denemeleri destekliyorum Bas partisyonlar gibi. Ama cok sesli olmasina karşıyım. Musikimizin alâmet-i farikası değişken olan perdeleri. Bu perdelerden ben feragat etmem, edilen "Turk Musıkisi" ni de dinlemem. (Cihat Aşkın'ın "Muş türküsünü çalması gibi)

Aslında bu sorunlar bizim meşk usulünü terk edip nota ile öğretime gecişimizle alakalı. Notaya karşı değilim yanlış anlaşılmasın :)
Nota demek sadece grafik demek değil. Makamsal perdelerin, değişikliklerin nasıl gösterilmesi gerektiği usül sayıları vs. hepsini ihtiva ediyor aslında nota. "Orada öyle yazıyor ama aslında böyledir" diyerek makam, usul öğretilemez. Yazıdaki yanlışsa niye anlattın hocam bunları demez mi öğrenci, diyorlar da :)

O yüzden meşk sistemine dönmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Herkese iyi pazarlar 😊
 
Mesajlar
2121
Tepki Puanı
3187
Meşk gerekli eyvallah, bir hocaya kapılanacağız, olması gereken bu. Tamam ama bu konu ne zaman açılsa aklıma YouTube'da tanbur öğrenmeye çalışan Rob geliyor.


Rob tanburu bıraktı çünkü kaynak sıkıntısı çektiğini, Türkçe kaynaklarda bile bir tutarsızlık olduğunu bu vaziyette Türk Müziğini öğrenmenin imkânsız olduğunu düşündüğü için bıraktı. Bu müziğe ''Dünya Müziği'' müziği diyoruz ama kendi hâlinde, gitarist, oldukça hevesli bir müzik severi bu kültürün içinde tutamıyoruz. Kendi sıkıldığı için mi? Hayır. Zor geldiği için mi? Hayır. Nazarî sistemimizin pejmürdeliğinden, Müzisyenlerimizin tutuculuğundan ve haddinden fazla bu müziği uhrevî kılmasından.
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Hocam Rob'un tanburu bırakması açıkçası onun bileceği iştir. Nazari sistem ile alakalı ise, Avrupa müziğinde de bir çok ekol var. Mesela armoni sisteminde Rus ekolü vardır, Alman ekolü vardır, Fransız ekolü vardır vs. Bunların genel anlamda bakış açısı aynıdır, ama formülleri farklıdır. Örneğin mükemmel kadansta bir ekol 1. dereceden sonra, 4. derece getirir, öteki 2. dereceyi getirir ama her ikisi de 5. dereceye gider. Rus ekolü kromatizmi daha çok kullanır vs.. Bunlar zenginliktir. Mutlak doğrunun olmaması gibi.
Kimse nasıl öğretirse öğretsin. Rob da bir hoca bulmalıydı belki daha iyi anlamak için. Meşk de olsun, şu anki nazari sistem de olsun. Öğrenmek isteyen her kaynaktan beslensin. Ama meşki nasıl anladığımız çok önemli. Eğer olay şeyh-mürit ilişkisine döner ve mürit olarak tabir edeceğimiz kişi artık şeyhinden başka kimseyi tanımama ukalalığına girerse bu olayı zorlaştırır. Kişi her şeye açık olmalıdır. Bakın bir menkıbe vardır. Kaygusuz Abdal müritleri ile geziyormuş, yorulmuşlar, şu iğde ağacının altında oturalım demiş Kaygusuz Abdal müritlerine. Müritlerinden biri şeyhim o iğde değil armut ağacıdır demiş (tam olarak ağacı hatırlamıyorum, önemli değil şu mevzuda). Kaygusuz Abdal bilmiyor mu onun iğde ağacı olduğunu? elbette biliyor. Kaygusuz tamam dönelim o halde demiş. Ve o müride yol vermiş. Çünkü bir mürit şeyhinin her dediğine inanması gerekir o doktrinde. Bu şu anki rasyonalitede yanlıştır. Elbette bu menkıbe bir misaldir yani itimat meselesi. Belki de Kaygusuz Abdal müridini denemek istemiştir. Ama iş bu noktaya varınca, o mürit artık kimseyi dinlemez, görmez oluyor. Dogmatik bir şey çıkıyor ortaya. Meşk hoca-talebe ilişkisi ile gitmeli ama hoca artık yetemediği yerde talebeyi serbest bırakmalı. Hatta şu hocaya git demeli. Nitekim Sadettin Kaynak Kani Karaca ile meşk ederken, onu Sadettin Heper ile tanıştırıp "eğer bana bir şey olursa, bu hocaya emanet ediyorum seni" demiştir. Bunlar olur.
Bir de araştırmanın görevinin mutlak doğruyu bulmak olmadığı bilinmelidir. Araştırmacı tarihsel süreci, belgeleri inceler. Bu da o zamanlar böyle imiş der. Yani kimse ona itibar etmek zorunda değil. Karşılaştırmalı gitmek araştırmacının görevidir. Kimsenin de müstehzi şekilde güleceğini sanmam. Nihayet belgeler ortaya konmaktadır.
Şu anki nazariyat sisteminin yetemediği yerler vardır. Ama bunun için bir sürü makaleler yazılmaktadır. Bunları araştırmak, okumak lazım. Arel'in yetmediği yerde, Rauf Yekta'ya başvurulur. O yetmezse, Nasır Dede'ye, o da yetmiyorsa Kantemiroğlu'na vs.. Yani bir de yerleşmiş şeyler var. Birileri şu aralar Rast aslında Pençgâh-ı Asl deyiptir duruyor. Tamam da, artık herkesin mutabık olduğu ve yerleştiği bir konuda bunda ısrar etmenin sebebi nedir. Yani biz Rast'a Pençgâh-ı Asl desek ne olur, demesek ne olur?. Bu tamamen kafa karışıklığına yol açmaktadır. Ha tarihsel olarak denir. O zaman buydu, şimdi bu. Tamamdır. Bu zaten araştırmacının görevi.
Velhasıl müziği yapmak gerek. Nazariyatla müzik öğrenilmez. Asıl kaynak eserler ve icradır. Bugün Meragi'ye atfolunan Rast eserleri geçince tamamdır. Rast öğrenilmiş olur. Onun karşılaştırmalı incelenmesi akademinin işidir.
 
Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Müziği uhrevî hâle bürüyerek kendi egolarımızı büyütüyoruz aslında. Önemli adamım ben 😊

Müzik bu adı üstünde sesle alâkalı, duyarak öğrenilir büyük bir kısmı. En mükemmel hale gelse de nazariyesi okuduğunu değil, duyduğunu baz alarak basacaksın perdeleri. Hoş o da ihtilaflı ya. Çünki okuduklarımız kafalarımızı karıştırdı. Fem-i muhsinden duydugumuza göre değil nazari tanımlara göre yeniden şekillenip bozuldu perdelerimiz. O yüzden meşk meşk meşk diyorum ısrarla :)
 
Mesajlar
2121
Tepki Puanı
3187
Birileri şu aralar Rast aslında Pençgâh-ı Asl deyiptir duruyor. Tamam da, artık herkesin mutabık olduğu ve yerleştiği bir konuda bunda ısrar etmenin sebebi nedir. Yani biz Rast'a Pençgâh-ı Asl desek ne olur, demesek ne olur?. Bu tamamen kafa karışıklığına yol açmaktadır. Ha tarihsel olarak denir. O zaman buydu, şimdi bu. Tamamdır. Bu zaten araştırmacının görevi.
Sanıyorum burada Sühan Hoca'dan bahsediyorsunuz. Ben nedense onun anlattığı yöntemin daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. En azından kendi içinde çelişmiyor. Müzikte bir tek doğrunun olmayacağını savunuyorsunuz, anlıyorum. Bu muhtelif ''doğrular'' sanatta belli bir seviyeye gelmiş kimseler tarafından benimsenip mukayeseye tabi tutulabilir ama henüz işin başındaki bir talebeye kırk farklı yerden kırk farklı doğruyu gösterip daha işin başında beynini mi bulandıracağız yoksa bu doğrular içinden kendimizce en doğrusunu mu seçeceğiz -ki bu durumda biz de ''melez bir doğru'' yaratmış olmuyor muyuz?
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Öncelikle bu sohbet oluştuğu için çok keyifliyim. Sonuç olarak ne çıkarsa çıksın, gerçekten duygulandım bir an. Siteyi kurarken hayâlimde böyle sohbetlerin geçmesi vardı. Şu an bunu yaşıyorum. Konuşuruz, tartışırız ve bir şeyler öğreniriz. Tabii burada yazılanların bir çoğu size sıradan gelebilir. Benim gibiler ama böyle sohbetlerden zevk alıyor çünkü bu sohbetlerin geçtiği canlı bir ortam hiç göremedik. Bu işlerin çok uzaklarında olanlar size ne kadar teşekkür etseler azdır. Sağ olasınız. Sohbete geri döneyim.


Bunlar takı olan çeşnilerdir.
Öncelikle beni yanlış anlamadığıniz için teşekkürler. Bu çeşni meselesi benim kafamı karıştıran olaylardan biri oldu. Yâni bir eser yaparken, bir çeşninin olması zorunluk mudur? Benim makam târifinden anladığım işte durak, güçlü ve seyrin olması. Bir çeşninin gerekliliğini okumadım ama aynı kitap başka bir yerde "bu makamda bu çeşni olur" gibisinden sözler de ediyor. Yâni bir makamın oluşması için nasıl bir uygulama var çözemedim henüz.

Seversiniz, sevmezsiniz bazı neyzen, tanburiler var ki, bunlar gençleri etkiliyor, onları müritleri yapmışlar. Adam konservatuarda okuyor, kafası açık olması gerekirken, yazılmış, emek verimişken "ben partisyon çalmam" diyebiliyor. İşte bunlar bu dışardaki kendini "ulvi" göstermeye çalışan, ne yazık ki eski kafalı insanlar yüzünden oluyor. Bunu da söylemek boynumun borcu olsun. Bunlar cemaatler gibi. Gençleri dogmalar ile zehirliyorlar.
Eğer olay şeyh-mürit ilişkisine döner ve mürit olarak tabir edeceğimiz kişi artık şeyhinden başka kimseyi tanımama ukalalığına girerse bu olayı zorlaştırır. Kişi her şeye açık olmalıdır.
Ama iş bu noktaya varınca, o mürit artık kimseyi dinlemez, görmez oluyor. Dogmatik bir şey çıkıyor ortaya. Meşk hoca-talebe ilişkisi ile gitmeli ama hoca artık yetemediği yerde talebeyi serbest bırakmalı. Hatta şu hocaya git demeli. Nitekim Sadettin Kaynak Kani Karaca ile meşk ederken, onu Sadettin Heper ile tanıştırıp "eğer bana bir şey olursa, bu hocaya emanet ediyorum seni" demiştir. Bunlar olur.
Bu meseleyi bir kaç kere tekrarladınız. Sanırsam bu yönde hoş olmayan tecrübeleriniz olmuş. Öncelikle genel anlamda size katıldığımı söylemek isterim ama bir yandan da saygı ve meşk durumunun vaziyetinin de önemli bulurum. Sizin dediğiniz gibi bence en iyi öğrenen kişi her şeye açık olan kişidir. Merak her bilginin ana kaynağıdır. Meraklı olmayan, merak etmeyen, "o öyle diyorsa o zaman öyledir" deyip sorgulamayanlar bir kültürü öğrenebilirler ama geliştiremezler.

Partisyon çalmak istemeyen arkadaşımız acaba hangi nedenle çalmak istememiştir? Bu bizim klasik sağcı ve solcu tartışmasına benziyor. Kemalist müzisyenlerin bu müziğe burun kıvırmaları gibi tam tersine bir olay mıdır?

Şeyh-mürit ya da hoca-talebe ilişkisi bence önemlidir. Hocaya karşı vefâ ve saygı her zaman olmalıdır. Ayrıca bizde geleneksel olan meşk sistemi olduğundan, talebeler hocaların izlerini tâkip etmelerinde bir sakınca olmamalıdır. O ekolü seçebilmelidirler. Ama tabii aynı anda başka ekollerin de olduğunu bilmeliyiz. Burada tabii bir çatışma çıkıyor. Bir çok ekol olunca, bu sefer "benim yolum daha doğru" gibi bir olan çıkıyor. Her müzik insanı kendi kurallarını koymaya başlıyor. Bu bence bir sorun tabii ki ama aynı zamanda ekollerin oluşması da bir kazanç. Yâni kesin bir şey söylemek zor bu konuda, iyi midir veyâ kötü müdür gibisinden.


Yani bir de yerleşmiş şeyler var. Birileri şu aralar Rast aslında Pençgâh-ı Asl deyiptir duruyor. Tamam da, artık herkesin mutabık olduğu ve yerleştiği bir konuda bunda ısrar etmenin sebebi nedir. Yani biz Rast'a Pençgâh-ı Asl desek ne olur, demesek ne olur?. Bu tamamen kafa karışıklığına yol açmaktadır. Ha tarihsel olarak denir. O zaman buydu, şimdi bu. Tamamdır. Bu zaten araştırmacının görevi.
Benim o mesele ile ilgili anladığım sâdece bâzı eserlerin aslında Rast olmadığı. Yâni burada hatâ varsa, düzeltmek doğru değil midir? Ama ben konuya hâkim değilim. Benim düşündüğüm gibi bir olay olmaya da bilir.




böylesi yapi olarak ayni ama seyir vs. gibi farklarla birbirinden ayrılan makamları bir potada düşünüp, öğrenmek-öğretmek gerekir diye düşünüyorum,
Evet, bence de bu güzel bir yol. Inşallah bu yönde biz de burada çalışmalar yapıp makam anlatımlarında böyle şeyler yapabiliriz. Bu konuda planlarım var ve bu aralar en güzel şekilde nasıl böyle teorik meseleleri görsel hâline getirebiliriz diye düşünüyorum.


Nazariyesi epeyce arapsaçı vaziyete gelmiş durumda iken, her üstad? kendi nazari anlayışının doğru olduğunu savunurken, açık söylemek gerekirse günlük hayatta da pek geçer akçe olmayan musikimizi daha da girift hâle sokmaya çalışmak, bindiğimiz dalı kesmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Evet, buna katılıyorum. Burada bir ortak karar alma mekanizması eksik olduğundan (dediğim gibi bu meseleleri aslında tâaaa eskiden halletmeleri gerekirdi o büyük bestekârlar hayattayken) problemler yaşıyoruz. Tabii biraz uçuk bir hayâl benimkisi ama belki bir gün bu sitede böyle gayri-resmî bir şey yapabiliriz. Ama tabii ironik bakımdan bu sefer biz de o söylediğiniz duruma düşüp "bizim anlayışımız doğrudur" kuyusuna düşmüş olma ihtimâlîmiz yüksek.

Yeni denemeleri destekliyorum Bas partisyonlar gibi. Ama cok sesli olmasina karşıyım. Musikimizin alâmet-i farikası değişken olan perdeleri. Bu perdelerden ben feragat etmem, edilen "Turk Musıkisi" ni de dinlemem. (Cihat Aşkın'ın "Muş türküsünü çalması gibi)
Bunu özellikle merak ettim. Neden çok sesli olmasında karşısınız? Perdelerimizden ferâgat etmeden böyle eserler ortaya koyamaz mıyız?

Aslında bu sorunlar bizim meşk usulünü terk edip nota ile öğretime gecişimizle alakalı. Notaya karşı değilim yanlış anlaşılmasın :)
Nota demek sadece grafik demek değil. Makamsal perdelerin, değişikliklerin nasıl gösterilmesi gerektiği usül sayıları vs. hepsini ihtiva ediyor aslında nota. "Orada öyle yazıyor ama aslında böyledir" diyerek makam, usul öğretilemez. Yazıdaki yanlışsa niye anlattın hocam bunları demez mi öğrenci, diyorlar da :)

O yüzden meşk sistemine dönmemiz gerektiğini düşünüyorum.
O yüzden meşk meşk meşk diyorum ısrarla
Hocam, peki meşk yapmak için ortamı olmayanlar ne yapacak? Ayrıca modern hayatta herkesin bir ailesi, bir geçinme derdi, vs. durumu var. Kaç usta gününden meşk için zaman verebilir? Verdi diyelim, kaç talebeye verebilir? Bunlar günümüz şartlarından bence biraz zor.



Rob tanburu bıraktı çünkü kaynak sıkıntısı çektiğini, Türkçe kaynaklarda bile bir tutarsızlık olduğunu bu vaziyette Türk Müziğini öğrenmenin imkânsız olduğunu düşündüğü için bıraktı. Bu müziğe ''Dünya Müziği'' müziği diyoruz ama kendi hâlinde, gitarist, oldukça hevesli bir müzik severi bu kültürün içinde tutamıyoruz. Kendi sıkıldığı için mi? Hayır. Zor geldiği için mi? Hayır. Nazarî sistemimizin pejmürdeliğinden, Müzisyenlerimizin tutuculuğundan ve haddinden fazla bu müziği uhrevî kılmasından.
Evet, kendisini hatılıyorum. Hatta o da benim gibi Emin Akan'ın metodunu kullanıyordu. O zaman çok istedim kendisine yazmayı ama bilgim kıt olduğu için yardımcı olamayacağımdan yazmamıştım. O yüzden meselâ İngilizce bir köşemiz var (tabii henüz kullanılmadı). Bir gün bu insanlara bu yardımı yapabilmek için.
 
Mesajlar
812
Tepki Puanı
2349
Bu çeşni meselesi benim kafamı karıştıran olaylardan biri oldu. Yâni bir eser yaparken, bir çeşninin olması zorunluk mudur? Benim makam târifinden anladığım işte durak, güçlü ve seyrin olması. Bir çeşninin gerekliliğini okumadım ama aynı kitap başka bir yerde "bu makamda bu çeşni olur" gibisinden sözler de ediyor. Yâni bir makamın oluşması için nasıl bir uygulama var çözemedim henüz.

Çeşni unsuru var olmasaydı, Levent bey, Fikret beyin Bezmara'sını ayrı bir makam olarak kabul etmek durumunda kalacaktı. Bu açıdan bakarsanız, belki biraz daha anlam kazanır mesele.
 
Mesajlar
812
Tepki Puanı
2349
Sanırım, bir diğer yandan da, makamı oluşturan dörtlü ve beşlilere de çeşni diyorlar. Bu tanıma göre, teoride, evet, her makamın bir (aslında birden fazla) çeşnisi oluyor.
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Sanırım, bir diğer yandan da, makamı oluşturan dörtlü ve beşlilere de çeşni diyorlar. Bu tanıma göre, teoride, evet, her makamın bir (aslında birden fazla) çeşnisi oluyor.
Bir makamı dörtlü ve beşliler oluşturuyor, bu tamam. Ama benim çeşniden anladığım belirli notaların art arda çalınmaları. Çünkü her eser belirli perdelerden oluşuyorlar ama bestekâr sonuçta belirliyor neyi nasıl dizdiğini. Her notayı kullanmayabilir. Ve belirli bir dizim olduğunda o bir çeşni oluyor. En azından ben böyle anladım kıt bilgimle.
Ve bir beste yaparken o makamın perdelerininden dışarıya çıkmamalıyız ama "şu üçlü çeşni" kullanılmalıdır diye ben makam târiflerinde görmedim. Aslında gördüm. Yazılı olanlarda yazmıyorlar ama ağızda hep "şu makamda şu çeşnisi" olur gibi bir düşünce var.

O bakımdan kafam karışık. Bestekârlarımız ne diyorlar acaba? @Levent Çelik @liberace87
 
Son düzenleme:
Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Cinuçen Tanrıkorur'un "Biraz da Müzik" isimli köşe yazılarından oluşan kitabının bir yerinde, "Nazariyati öğrenmenin en kolay ve en sağlıklı yolu çokça eser meşk etmektir" dediğini okumuştum.
Ben de bu anlayışla öğrencilerime, en az 6 ay bir makamdan belli başlı seçme eserleri çaliştiriyorum. Usulüyle, edebiyatıyla, nazariyesiyle, hattâ formların gerektirdiği hususi tavırlarıyla aynı makam meşk edildiginde ne soru kalır geride ne gam ne keder :)
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Çeşni kullanımı mürekkep makamlar için geçerli olabilir. Makamlar 4 çeşit hareketle karakter sahibi olabilirler. 1. Durak perdeleriyle (örneğin rast), 2. Seyir karakterleri ile (örneğin Zirgüle ve Şehnaz makamlarını ayırd etmemizi sağlayan) 3. kullandıkları perdeler ile (örneğin Hicaz), 4. kulandıkları çeşniler ile (örneğin Pesendide makamındaki Nişabur çeşnisi kullanımı).

Ben bunları konservatuarda bir akademisyen olarak edvar ve nazari kitaplar ile incelediğim eserlerden çıkardım, min gayri haddin. Ama çeşni kullanımı ana makamlar için geçerli olmayabilir.
 
Son düzenleme:
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
@Levent Çelik
Haklısınız ama meşk ortamına giremeyenler de var. Teorik bakımdan sistemin doyurucu olması lâzım. Bu neden önemli. Diyelim ortaokulda çocuklara öğretilecek bu müzik. Binlerce çocuğa bir usta sanatçı bulamayacağımıza göre, açıklayıcı bir biçimde sistematik bir yapı olması lâzım. Bir doktor, anatomi kitabı okuduğu için cerrah olamaz. Praktik yaparak olabilir. Ama bir sorusu olduğu zaman gidip kitaptan bakar sorunun cevâbını. Adamın ciğerini söküp bakıp sonra yerine koymaz. Bizim de bir sorumuz olduğunda cevâbımız bence "meşk yapmak lâzım" olmamalı. Bizim de başvurabileceğimiz doyurucu bir sistemimiz olmalı. Meşk praktik olarak düşünülmeli, teoriyi gerçeğe dönüştürmek için gerekli. Ayrıca meşk ortamında bir hoca olduğu için ânında her soruya bir cevâbı olduğu için çok hızlı bir öğrenme şekli oluyor. Yoksa bir kitaptan bir sorunun cevâbını bulmak imkansız olabilir. Meşk sisteminin faydaları tartışılmaz ama teoriyi aksatmamızı gerektirmiyor kanaatimce.

@liberace87
Estağfirullah. Yâni kesin bir kural yok çeşniler ile ilgili.
Peki benim çeşni târifim "bir kaç belirli notanın art arda olması" doğru mudur? En az kaç nota?

Peki bu bezmârâ makamı hangi kategoriye giriyor? Benim bu makamın târifinden anladığım burada bir çeşni zorunluluğu olmaması. Olmadığına göre Vech-i Arazbar makamının târifine uyduğundan ayrı bir makam olarak değerlendiremeyiz sonucu mu çıkmış oluyor?
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Çeşni adı üstünde bir lezzettir. Yani bir makamda kullanılan değişik bir tattır. Nitekim müzik görsel ve elle tutulur bir sanat olmadığı için, ancak duyulur, hissedilir. Çeşni de öyle. Bir çeşni olması için incelediğim kadarıyla bir nağme gerektir. Yani Segâh-Kürdi-Segâh yapınca bu 4'lü ya da 5'li düşünmeden bir Segâh çeşnisidir. Bu başka notalar ile de süslenebilir tabii. Ama belki makamın seyri içinde anlaşılabilinir. Örneğin, Isfahan'da Hicaz ve Neva perdeleri duyulduğu anda, bu Hicaz makamı da olabilir. Bu tamamen makamın diğer nağmeleri ve seyri ile ilgili olabilir.

Vach-i Arazbar konusuna bir şey diyemem. Bana kalırsa o zamanki Bezmara makamı bugünün Vech-i Arazbar'ı olabilir.
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Vach-i Arazbar konusuna bir şey diyemem. Bana kalırsa o zamanki Bezmara makamı bugünün Vech-i Arazbar'ı olabilir.
Ama tabii bezmârâ makamı daha yeni olduğu için, vech-i arazbar ise daha eski, bu halde tam tersine olmuş oluyor.

Bu tabii herhalde müzisyenlerimizin ne tür bir makam teorisi kullandığıyla ilgili. Bu konuda bir çok kez dillendirdik. Her dönem, her bestekâr kendi makam algısını yansıtacak eserler üretmiş olabiliyor. O bakımdan bir bestekârın makam anlayışı ile diğeri aynı olmuyor, hatta çelişkili oluyor. Burada böyle bir durum var galiba. Sonuç olarak üstâdımız Fikret Bey'i anlayabiliyoruz (bizim düşünemediğimiz ve bilmediğimiz nüanslara sâhiptirler tabii ki) ama sanki Levent Bey'in îkazı doğru. Tabii kimseye saygıda kusur etmek istemiyorum. Böyle bir tespit yapmak benim haddime bile değil. Ben bir bilmeyen olarak doğru bilginin peşindeyim sâdece. Bu konuya sanırsam makam târiflerini yaptığımızda tekrar döneceğiz.
 
Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Tabiki teorik bilgi de gereklidir ama tarifinden yemeğin tadını anlayamayız, yapıp tatmak gerekir. Limonu hiç tatmamış birine ekşi tadı nasıl anlatabilirsiniz? Önce tatmak lazım. Hem ekşi olan sadece limon değil ki, kivi de ekşi, yoğurt da ekşi vs. Adı ayni ama tadı farklı...

Kulak bunların daha kaç çeşidini yıllarca emekten etüdlerden sonra ancak ayırmaya başlar. Senelerce "budur" dediğin şeye "aa böyle imiş diyebilirsin, demelisin de. Ilimde dik kafalılık olmaz, olursa dediğim dedik öttürdügüm düdük denir ona ki kendin çalar kendin dinlersin. Bu maalesef bugünki hal-i pür melalimizin de tarifi. Herkes kendinden menkul.

Altina yazdigimiz konu da dahil, Bezmara diye bir makam duymadım hiç. Daha önce de yazdım zaten her seyiyle ayni olan makamın adını değiştirerek buluş? yapmak, müellifini? bırakın, hıçkırıgina dahi meftun olduğum Münir Bey olsa aynı şekilde itiraz ederdim.

Aynı şekilde Evcara mevzuundaki itirazım da sabittir. Ilimde alınma gücenme olmaz. Tarife göre yapılmamasının tek açıklaması Evcara'ya benzetmeme gayreti olarak aklıma geliyor.

Bu dediğimi polemik olarak almamanızı rica ediyorum, lütfen oturup üzerinde düşününüz. Başkasının yaptığını kontrol eder gibi objektif olunuz. Samimî söylüyorum bu gayretiniz oldukça tarihe daha çokça not düşersiniz, inşallah gelecekte başvuru kitaplarının müellifi olursunuz. Ama bu şekilde zorlama işlere gerek yok. Acele etmeyin.
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Bezmara makamı yeni bir makam değil bu arada. Nasır Dede'de var bu makam ama bunun tabii Vech-i Arazbar makamıyla alakası yok. Hüseyni'de Uşşak yapıp Dügâh'ta Hüseyni yapıp, Hüseyni perdesinde karar verir diyor. Ekteki de Yalçın Turan'ın Tedkik ü Tahkik adlı çevirsinden. Sanırım Fikret hoca bir hoşluk yapmak istemiş kendi kurduğu grup için. Bu biraz entertainment olabilir. Belki ciddi bir şey değildir bilemiyorum.

Evcârâ ve Maye-i Kevser konusu da başka bir olay. Maye-i Kevser 18. yüzyılda Kevseri Mecmuasında geçiyor. Benim icadım falan değil. Ben bu makamı canlandırmaya değil, biraz da sıkıntıdan bir şey yazayım dedim. Yani böyle makam icad etmek, canlandırmak gibi bir niyetim yok. Makam üretmek boş bir iştir, bugünden sonra, padişah efendimizden himmet olmadığı müddetçe :)
 

Bütün Ekli Dosyaları İndir

  • 91.9 KB Görünüm: 176
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
@Levent Çelik
Tümüyle tüm söylediklerinize katılıyorum. Bu konuları konuşabilmeliyiz ve burada bunu yapıyoruz. Özellikle bu konudaki îtirâzınızı anlıyorum ve ortaya konulan bilgileri göz önüne alarak sizi haklı bulduğumu söyleyebilirim.

Ama tabii eksik kalan nokta ise daha kökten bir sorun. Bu sizin makam anlayışınıza göre haklı bir îtirâz oluyor (ki ben de sizinle aynı fikirdeyim). Ancak başka bir tür makam anlayışına sâhip olan bir kişi, onun temel kurallarına uygun bir şekilde bu durumu farklı bir makam olarak algılayabilir. Sorun burada.
Ortak bir makam anlayışı olmadığından bu sohbet olmuş oluyor. Yâni benim makam kurallarım ile sizinkisi bir değilse, benim kurallarıma göre bu yanlıştır diyebilirim ama sizinkisini baz alırsak bu doğru olabilir. Objektif olarak ikisi de hem doğru hem yanlış oluyor böylelikle.

Ortak bir karar olmalı. Eğer burada bu makamı kabul edersek, o zaman her makamda etmeliyiz. Ama etmiyorsak, o zaman hepsine aynı uygulamayı yapmalıyız. Hatta sizin önermiş olduğunuz bir makam da var, o konuya da geri dönmek lâzım.
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3912
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
@liberace87
Hem sizin gibi, hem de Levent Bey gibi üyelerimizin olduğu için çok şanslıyız.

İzniniz olmadan (ama umarım bir sakıncası yoktur) bu paylaşımınızı ayrı bir başlığa taşıdım çünkü bu değerli kitap bunu hak ediyor.
Ayrıca yeni konunun sâhibi sizsiniz ve bendeniz sayfaların 90 derece dönmüş şekli olan versiyonunu da ekledim. Isteyen istediğini kullansın diye.
 
Üst Alt