Aslında yine size katılıyorum. Şöyle ki öncelikle ben sâdece Balkanlardaki devletlerden bahsetmiyorum. Ermenistan'da da bu böyle. Ya da Orta Doğu ülkeleri de buna dâhil. Meselâ bizim Şerif Mûhiddin Targan Bey orada konservatuarı kuruyor ve öğrenci yetişiyor. Bugün meselâ Türk ekolü ve Irak ekolü diye ayrımlar var ûdîler arasında. Halbuki o ekolün kaynağı zâten bizden. Nasıl ayrı bir kendilerine dal olabiliyor, anlayamıyorum. Ya da Ermenîler bizim ud ekolünü sâhipleniyorlar özellikle Amerika'da. Burada amacım düz bir milliyetcilik değil. Mesele bir öge kimin kaynağındansa, ona sâdık kalınması. Bizse biz, başkarlarıysa başkaları. Dediğiniz gibi kendimiz de mitolojik uydurmalar katmışız. Bunlardan da arınmak lâzım.
Balkanlar durumu ise dediğiniz gibi zâten Batı kaynaklı. Oranın üstten görme biçimi bizim buralara kadar etki ediyor. Politik konuşmak istemiyorum ama bizim "Cumhûriyetçi" tayfalarımız da var aynı Batı gibi düşünen. Bu ideolojik saplantılar maalesef güçlünün etkisinden kaynaklanıyor, haklının ya da doğrunun değil. Ve Batı bizi akademik anlamda ezip geçtiği için buna karşı da gelemiyoruz, ya da yavaş yavaş diyelim. Bunların etkisini tâaa Japonya'da görebiliriz. Adamlar öyle bir boyun eydiler ki kendi kültürlerini silme derecesine geldiler. Bizim gibi bir geçmişe sâhipler ama biz daha iyi koruyabilmişiz kendimizi bence. Bizim müziğimiz kat ve kat daha zengin diyebilirim.
Biraz geç cevap veriyorum, affedin. Dediğinizi anlıyorum, ancak bu sahiplenme konusu biraz karmaşık bir durum. Irak ekolünün temeli Türkiye olsa da (ki bu konuda bir araştırmam olduğundan değil, mantıktan konuşuyorum) geçen zaman içinde kendi özelliklerine sâhip olmuşsa o artık farklı bir ekoldür. İçindekiler de ona istediği adı verirler; Arap, Irak vb. ne isterlerse. Sorun asıl şurada, kimin kaynağından gelmiş konusu bile öyle basit bir konu değil.
"Post-Ottoman" (Osmanlı sonrası? [gâliba en doğrusu "eskiden Osmanlı'nın olduğu yerler"]) coğrafyası Batı'dan gelen milliyetçi hareketlerden dolayı ulus devletlerde homojenleşmiş, homojenleştirilmiş bir coğrafyadır. Bu olaydan önceki ve sonraki gelenekler de birbirinden farklı şekilde algılanmalıdır. Yâni meselâ, "kasap havası/hasapiko" adlı dans ve oyun havası. Yunan tarafı der ki; Bizans'ta buna benzer bir dans vardı, bu bizim. Biz deriz ki, adı açıkça Türkçe, bu bizim. Sonra hiçbirimizin elinde net bilgi kalmaz, birbirimize ırkçı hakâretler etmeye başlarız. Ama kimden geldiği belli olmasa da çok açık bir gerçek vardır ki bu dans Türk, Rum, Ermeni, Sefarad vb. bir sürü kökenden gelmiş insan tarafından oynanmıştır, bu oynayanlar da zamanla bu dansa bir şeyler katacaktır. Bu açıdan bu bilgi bize yetmeli diye düşünüyorum, sonrası daha fazla bilgimiz olana kadar önemli değil.
Müziğin hepsinde benzer bir durum var aslında, birçok etnik grubun bir arada yaşadığı bir coğrafyada müziği "bu müzik şu grubun" gibi adlandırmak doğru olmayabilir. Ancak elimizde bir bilgi var; Osmanlı topraklarında, Bizans kilise müziği ve benzer koro müzikleri dışındaki müziğin çok büyük çoğunluğu makam sistemindedir, ya da makam sistemiyle sentez geçirmiş yerel geleneklerden oluşmaktadır. Bu bilgi açıktır, nasıl Batı müziği içindeki bir sürü millet müziğe benzer şekilde bakıyorsa, bu bahsettiğim coğrafya da (ve İran da aslında) benzer şekilde bakıyor. Bundan sonrasını yöresel farklılıklar olarak inceleriz, bundan ekoller, tarzlar, tavırlar da çıkarırız, ama bu birliktelik hep temelde olmalı; hepimiz melodik ve ritmik materyale bir
"conceptual category" yâni sınırları tam belli olmayan, ama duyduğunuzda anlaşılan tasnifler bütünü olarak bakan bir gelenekten geliyoruz, bu da bizi hem Batı ve Orta Avrupa'dan, hem de Kuzeydoğu Asya'dan çok net bir şekilde ayırıyor. Biz bu bakış açısı üzerinde birleşelim, bu birlikteliğin içinde kendimizi üç milyon parçaya bölmeye de bilgimiz yettikçe uğraşırız.
İkinci paragrafta neredeyse tamâmen katılıyorum, ve maalesef Japonya ve Doğu Asya'nın geri kalanındaki müzik geleneklerinin yaşadığı tahribat, bu coğrafyadan fazladır. Diğer kültürel değerlere gelince iş biraz daha karmaşık bence, ama bu konuşmanın biraz dışında kalıyor.