Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Rahmetli Nezih hoca(Uzel), hocası Sadettin Heper'in, "Dede bu işi bozdu, musikimiz aslında tekrarlı ısrarlı uzun monoton seslerle cümlelerle kendini ifade eder" dediğini anlatırdı. Örnek olarak da Hüseyni YS. "Ey şeh-i kisver-i nazu nahvet" i okurdu.

Hattâ ilave olarak 40li yıllarda batıcı müzisyen güruhunun musikimizi kötülemek için saydıkları "monoton" "tek sesli" gibi yaftalamalari doğrudur monotondur.

Tekrar eden küçük büyük uzun kısa cümleler bir nevi zikir mahiyetinde olup, ruha aynı anda hem coşkunluk verir hem de teskin edicidir.
 
Mesajlar
251
Tepki Puanı
358
Naçizane fikrim, bu monoton düz/ses tutma mevzu hakikat ama basit bir şey değil. Alî bir zevkin eseri. Mesela bugünün ezanlarının büyük meselesi, çokça perde/geçki gösterip geniş bir seyir izlemesi, böyle olunca ezanın ağırlığı kalmıyor. Genel konuşuyorum tabi. Heceler/kelime vurguları da oturmuyor böylece. Bu örnek verilen eseri dinledim, aklıma saadettin kaynak’ın insan suresi kıraati geldi, uzunca bir müddet bir perdeyi haylice vurguluyor çok da dingin hoş. Orda sadettin heperin anlattığı sanat var bence. Bir noktadan sonra o letafet kayboluyor aynı kayıtta, gönül yenilik arzu ediyor ama o perdeye devam ediyor kaynak, bence bu eser de aynı dertten muzdarib. Aynı perdelere vurgu güzel ama ayrılması gerektiği yerde ayrılmıyor gibi. Ne düşünürsünüz bilemiyorum :) Benim bu sözden anladığım, bir musiki cümlesinin içinde seçilen bir perdede nisbeten uzunca kalmak ve sonra yapılan küçük yeni nağmelerle o perdeyi süslemek. Bu birçok ilahide de var, rast “ey şehid-i kerbelaya ağlayan” gibi. Kastedilenin bu olduğunu düşünüyorum. Belki şöyle denmeli, konuşurken mesela “fener cimbomu kendi sahasında 2-1 yendi” diyoruz, skora kadar düz bir cümle ama ancak sonda arzu edilen neticeyi öğreniyoruz. Bunun gibi düşünüp cümlelerini sabırla kuruyorlar sanki. Cümlenin yapıtaşlarının yüklemle aynı parlaklıkta olması beklenebilir mi? Bence konuşulması tefekkür edilmesi gereken bir husus. Bunun musıkimizde çok mühim ama zor bir haslet olduğu kanaatindeyim. Az ama öz derler ya. Yunus hz leri gibi. Sözlerin taşıdığı mana da eserlerin nağmelerine şekil veriyor, bunları göz önünde tutarak monoton/düzlüğü genişçe mütalaa edebiliriz.
 
Mesajlar
202
Tepki Puanı
328
Rahmetli Nezih hoca(Uzel), hocası Sadettin Heper'in, "Dede bu işi bozdu, musikimiz aslında tekrarlı ısrarlı uzun monoton seslerle cümlelerle kendini ifade eder" dediğini anlatırdı. Örnek olarak da Hüseyni YS. "Ey şeh-i kisver-i nazu nahvet" i okurdu.

Hattâ ilave olarak 40li yıllarda batıcı müzisyen güruhunun musikimizi kötülemek için saydıkları "monoton" "tek sesli" gibi yaftalamalari doğrudur monotondur.

Tekrar eden küçük büyük uzun kısa cümleler bir nevi zikir mahiyetinde olup, ruha aynı anda hem coşkunluk verir hem de teskin edicidir.
(Daha erken gönderecektim, yazarken uyuyakalmışım. :D)
Nezih Uzel'e ve hocasına son derece saygı duymakla birlikte, pek aynı fikirde değilim; ya da en azından kullanılan mantıksal çerçeveyi doğru bulmuyorum.
Bunu sâdece Dede Efendi'ye bağlamak ne kadar sağlıklıdır o ayrı konu, bununla birlikte 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçişte, makam müziğinde bu tür bir değişiklik olması muhtemeldir. Ancak, bu musıkîmizin "aslında" nasıl olduğu konusunda bize bir bilgi vermez; çünkü musıkîmizin "asıl" bir formu yoktur; her müzik geleneği gibi sürekli bir değişim içindedir.

Bir örnek vereyim; Kantemiroğlu Edvârında melodik yoğunluğun en iyi göstergesi vezindir. Burada az çok Batı müziği ile de âşinâ olan Kantemiroğlu'nun sözüne güvenecek olursak, "Frenk"lerin kullandığı vezin, en az melodik olarak süslenmiş eserlerin bulunduğu "vezn-i kebir"dir. Yâni kendi görüşüne göre durum, sizin bahsettiğinizin tam tersidir. Bunu "yüzde yüz doğrudur, Kantemiroğlu kesinlikle haklıdır" diye söylemiyorum; ancak belgelerin bizi yönlendirdiği sonuç, bu yoruma biraz ters düşüyor. Çok net bir dönemlendirme olmadan, Kantemiroğlu'nun Owen Wright neşrinde tempoların günümüzde beklenenden daha hızlı olması gerektiği yazıyor. Anlaşılan Haydar Sanal gibi araştırmacılar da bu konuda aynı fikirdedir (Anlaşılan diyorum çünkü "Mehter musikîsi" adlı kitabında bu varsayımı yapmış, okumadığım için çok net konuşamıyorum, ancak Owen Wright'ın kitabında Sanal'ın tempo direktifleri yazar, gerçekten de yürük tempolarda icrâyı doğru bulmuştur).

Biraz daha araştırma yapıp bunu bir bölümde detaylandırmak da isterim.
 
Son düzenleme:
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3914
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Sanırım ilk bölümün can noktası bu cümle :). Devâmını bekliyoruz.
...günümüz icrâsını zamanın eserlerine giydirmeye çalışırsak, Eski İstanbul'un haritasını yaparken bilmediği yerleri günümüzdeki binalar, sokaklar ve parklarla dolduran bir tarihçi oluruz; bu da bizi gerçeğe yakınlaştırmaz.

Yazıda "çıkarım" yoluyla ilerlememiz gerektiğini söylüyorsunuz. Mantıklı ancak bir müzik kaydı olmadan, söylediğiniz gibi
...nota yazma geleneği olmayan bir kültürün sonucudur. Kaynaklar vardır, ancak nota değil, nazariyata dayalılardır;
şeklinde yeterli bir çıkarım yapabilmemiz mümkün müdür? Bugüne kadar bunları derleyen olmamış mıdır?
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3914
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
"Dede bu işi bozdu, musikimiz aslında tekrarlı ısrarlı uzun monoton seslerle cümlelerle kendini ifade eder" dediğini anlatırdı. Örnek olarak da Hüseyni YS. "Ey şeh-i kisver-i nazu nahvet" i okurdu.
Örnek bir kayıt var mıdır? Bu olur ya da buna benzer? Ne denildiğini anlamak istiyorum.

Tekrar eden küçük büyük uzun kısa cümleler bir nevi zikir mahiyetinde olup, ruha aynı anda hem coşkunluk verir hem de teskin edicidir.
Buna da bir örnek alabilir miyiz Levent Abi?
 
Mesajlar
202
Tepki Puanı
328
Yazıda "çıkarım" yoluyla ilerlememiz gerektiğini söylüyorsunuz. Mantıklı ancak bir müzik kaydı olmadan, söylediğiniz gibi (...) yeterli bir çıkarım yapabilmemiz mümkün müdür? Bugüne kadar bunları derleyen olmamış mıdır?
Arada işim çıktı, şimdi cevap verebiliyorum.
Bâzen çok net çıkarımlar yapabiliyoruz, özellikle makam, usûl, form farklılıkları, enstrümanlar gibi konularda. Bazı yerlerde mantık kullanarak da ilerleyebiliriz, geleneksel heterofoni gibi (eserler notasız çalınıyorken enstrümanlar arası tekniklerin [Batılı anlamda çok sesli olmamakla birlikte] farklı olması beklenir, bkz. örnek 1, 2; veyâ Türk halk müziğindeki çalma teknikleri). Daha sıkıntılı alanlar da var; mesela yukarıda bahsettiğim tempo meselesi. Bu konuda (ki kendi bölümünde detaylı bir şekilde anlatacağım), Kantemiroğlu'nun Batı müziği ve makam müziği mukayesesini dikkate alarak, aşağı yukarı bir tempo mantığı oluşturulabilir. Basitçe, konuda net bir tanımlama yapamamakla birlikte, vezn-i kebirde yazılmış eserlerdeki melodileri geç barok dönem, erken klasik dönem eserlerindeki nota yoğunluğuna göre değerlendirebiliriz. Melodik yoğunluk vezinle birlikte artınca, temponun da düşmesi beklenir; yâni küçük vezinlerdeki eserlerin vezn-i kebir eserlerden daha düşük tempoyla çalınması beklenir. Ali Ufkî dönemindeki bütün eserler, vezn-i kebirde yazılmış gibidir; 18. yüzyılda ilerledikçe, ve melodik yoğunluk arttıkça, temponun da düşmesi, bizi tempoların daha iyi bilindiği 19. yüzyıla kadar götürür. 18. yüzyılın detayları daha az bilindiğiden, ve eserler meşk ile geldiğinden, tempoyu Kevseri'den 19. yüzyıl ortasına kadar giderek düşen bir çizgi gibi hâyâl etmek en mantıklısı olabilir (başına, ortasına değil, yanlış söylemişim, ve 19. yüzyılda Osmanlı'nın musıkî geleneği farklı tavırlara bölündüğünden bu yorumu yapmak daha zor oluyor, bir de gazino dönemi ve Darülelhan'da tempo tekrar yükselmiştir). Gerçekten de bu kısa hâli maalesef, tempo karmaşık bir mesele olmasına rağmen, aslında aşağı yukarı anlayabileceğimiz bir meseledir; ancak sayfalarca yazı yazmadan ancak böyle oluyor.
 
Son düzenleme:
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3914
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Anladım. Aslında bu konuyla ilgili bir "timeline (zaman çizelgesi)" çıkarabiliriz yazı dizisinin sonunda.

Yâni görsel olarak kırılma noktalarını gösterebiliriz. Ya da günümüzde olan farkları.
 
Mesajlar
202
Tepki Puanı
328
Anladım. Aslında bu konuyla ilgili bir "timeline (zaman çizelgesi)" çıkarabiliriz yazı dizisinin sonunda.

Yâni görsel olarak kırılma noktalarını gösterebiliriz. Ya da günümüzde olan farkları.
Güzel bir fikir bence, teşekkürler. Tek sıkıntı, kesin olmayan bilgileri ya da çabuk değişebilecek bilgileri nasıl göstereceğimiz. Meselâ 1725/50-1800 arası tavır değişiklikleri konusunda net değiliz, kırılma noktalarıyla değil, ana hatlarıyla biliyoruz. Ama bu durumlar çözülürse yapılır, neden olmasın.
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3914
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Güzel bir fikir bence, teşekkürler. Tek sıkıntı, kesin olmayan bilgileri ya da çabuk değişebilecek bilgileri nasıl göstereceğimiz. Meselâ 1725/50-1800 arası tavır değişiklikleri konusunda net değiliz, kırılma noktalarıyla değil, ana hatlarıyla biliyoruz. Ama bu durumlar çözülürse yapılır, neden olmasın.
Her zaman " ? " ya da " * " gibi işâretler ile ilgili belirsiz kısımları gösterebiliriz. Elimizdeki bilgiye göre, cetvele göre değişir. Belki de bir cetvel oluşturacak kadar bilgi de yoktur, görmeden bir şey diyemem ama olabilir gibi sanki :).


@Levent Çelik
Sağ olasın Levent Abi. Bu "monoton" konusunu tekrardan deşmek istemiyorum :). Bence kültürün iyisi her varyasyonu barındırabilendir. Monoton olup olmasından ziyâde tek tip olması bence iyi ki olmamış. Dünyânın en güzel yemeği de olsa insan her gün aynı yemeği yemez, onun gibi. O yüzden eğer müziğimiz öyle olmuş olsa bile iyi ki öyle kalmamış. Ama tabii diğer bir sorun ortaya çıkıyor. Eskisini yenilerken bu sefer kaliteden ödün vererek farklı olmak değildir mesele. TSM örneği gibi. Ben böyle düşünüyorum ama buna katılmayıp, o tarz hep kalsaydı diyenleri de anlayabiliyorum.
 
Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Insanın ruh hâli hep aynı olmuyor olmaz da zaten. Sanırım Heper o cümleyi sarfedecek bir hâl içinde idi.
Zikir ilahilerini pek istemez, büyük usullü tevsihleri besteleri tercih edermiş.
Hele âyin meşklerinde "2 3 kat ağır çalışırdık fenalıklar basar" derdi Nezih hoca.

Esasen ayinlerin temposu Kâni hocanın kayıtlarındaki ve Münir Bey'in Beyati Ayin kaydındaki gibi olması lazımken, Sema mukabelesi "Sema gösterisi" olalı beri atlı kovalıyor gibi okunmaya başlandı. Yeni çıkan "müzik" türü gibi ne dediğini dinleyen de okuyan da bilmiyor.
 
Üst Alt