Mesajlar
162
Tepki Puanı
264
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
YouTube
link
Merhabalar,

Bu platformdaki nota yazma meraklısı üyelerin bir eseri ses kaydından ilk kez notaya almaları gerektiğinde nasıl bir yol izlediklerini merak ediyorum. Mesela ben ses kayıtlarından hareketle nota yazarken "halk" müziği tabir edilen repertuvarın notalarında genellikle olduğu gibi duyulan her şeyi dikte etmek veya eserin yalnızca iskeletini anlamaya çalışıp onu yazarak üslubun dinamizmini icracılara bırakmak arasındaki uçurumda hep gider gelirim...

Son zamanlarda Tahir Karagöz'ün kayıtlarıyla ilgileniyorum. Karagöz'ün kendisine ait bir eseri (bakınız), önemli üstadlardan elde ettiği ve kendinde harmanladığı bir üslup üzere icra ettiği duyulabilir. Bu icrada da fark edileceği üzere eserin aynı bölümlerini farklı farklı, elbette dinamik ve lezzetli bir şekilde aktarıyor. Şarkının tekrarlayan hanelerini röprizle döndürürken bahsettiğim uçurum arasında nerede konumlanacağımdan pek emin olamıyorum; üstadın gönlüne düşmüş ilhamı ve arzuladığı üslubu eksiksiz temsil etmeye çalışırken notanın kolay okunabilmesi de sağlamalıyım diye düşünüyorum. Bu hususta akla Cemil Bey'in Şedaraban'ı geliveriyor. Cemil Bey'in saz semaisini elimizdeki Şedaraban Saz Semaisi notalarından çok farklı çaldığını ilgililer hemen hatırlayacaktır. Elbette bazı notaların, mesela Cinuçen Bey'in kaleminden çıkmış olan notanın, uzun uzadıya her dönüşü farklı çalmış olan Cemil Bey'i bir "sıcak takipte" bulunduğu söylenebilir. Ancak bu kez de, artık Cemil Bey'den çıkıp umuma mal olmuş bu eserin başka bir musikişinasın sadrındaki ilhamı sınırlandırabileceği ihtimalini düşünmeden edemiyorum. Belki birçokları bunun bir abartı olduğu düşünebilir ama içinde bulunduğum durumu, yani bir kültür hazinesinin tespitini onun hakikatini koruyarak yapabilmeyi bıçak sırtında yürümeye benzetiyorum. Notayı yazarken yaptığım tercihlerin beni eserin bestekarı başta olmak üzere kültür hazinesinin asıl sahibi olan gelmiş, geçmiş ve bu hazinenin varisleri olacak tüm kamuya karşı sorumlu hale getirmesi sebebiyle bir vebale girmekten de endişe duyuyorum. Hasıl-ı kelam, bu bıçak sırtı köprünün üstünde gidip gelerek nota yazıyorum. Buradaki tehlikeleri en aza indirmeyi, notayı eserin iskeletini temsil edebilecek mümkün olan en sade şekliyle yazmakla ve referans kaydını mutlaka notayla birlikte vermekle sağlayabileceğimi düşünüyorum. Bu hususta başka ne gibi yaklaşımlar ve düşünceler var, doğrusu merak ediyorum. @Levent Çelik hocam sizin fikirlerinizi de merak ediyorum.​
 
Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Aşağı tükürsen sakal yukarısı bıyık.... Aynı git-gelleri ben de dahil pek çok kişi yaşamıştır-yaşıyordur.

Aslında çok derin bir problemi açtın, nereden başlasam konu uzar da gider, yaprağı tozar gider, yar yolunu şaşırmış, kimbilir nereye gider 😊 Sonuca da varmaz maalesef.

Üslûp denilen şey notadan ögrenilmez evvelâ. Yazsa dahi kendimize ait olmaz. O notayı öyle okursunuz, başka notayı başka birinin tavriyle. Nota okuyabilmek müziği okuyabilmek anlayabilmek için yeterli değildir. Nasıl ki divan edebiyatı şiirlerini okuyabiliyor ama kelime anlamlarını biliyor olmak şerh etmeye yetmiyorsa, Müziğin de kendine ait, anlamak için içine girmemiz gereken bir dili var.

Iki defa okuyup sıkılan, gelin birlikte bir iki birşey çalıp okuyalım dediğinde "iş" varsa gelirim diyenlerin duyamayacağı anlayamacagi bir dil bu. Yazik anlamadıkları dili konuştuklarını zannediyorlar. Kâni hoca rahmetli "Ev fasıllarına giderdik, bir eseri 50 defa okumadan bırakmazdık" derdi.

O kadar çalışılan bir eser artık sizden bir parça hâline gelir ki sonraki icrâlarinizda bir yerlerini süslersiniz farkında olmadan. Hatta değiştirirsiniz de. Her okuduğunuz birbirinden farklı tatlar içerir, sizinle birlikte yaşayan gelişen yenilenen hâle dönüşür. Başta Münir Bey olmak üzere bütün eski ustalarda gördüğüm duyduğum olması gereken bu.

Bir de günümüzün "nota" gerçegi var. Nota üzerinde hece takibi yapıyoruz, sözler şiir olarak ezbere bilinmiyor.

40 defa gittiği yeri hafızasına almayıp, navigasyonsuz tuvalete gidemeyen yeni nesil gibi her ayrintiyi nota üzerinde görmek istiyoruz (duyarak yaşayarak değil, görerek öğrendiğimiz için) halbuki müzik duyulan hissedilen birşey değil mi? Niye kulağı devreden çıkardık o zaman?

Olan bu maalesef, kulaklarımız artık duymuyor, kulak duymayinca kalp de duymuyor.
 
Mesajlar
251
Tepki Puanı
358
Ancak sesle ifade edilebilecek şeyler var dediğiniz gibi, bence onlar sade; kolay bir yazımla gösterilmeli, detaylı öğrenmek isteyen için ses kaydı var. Kudemâ bütün süslemeleri almıyor yazınızdan anladığım kadarıyla, sebebi eserin sadece kayda alınması ve meşk edilme gerekliliği olabilir. Bence süs yazabilirlerdi fakat tercih etmediler. Meşk vardı, bugün ise yeterince üstad bulunmuyor kim tavrı öğretsin.. Belki çarpmalar vs 32’liklere girmeden, 16’lık cinsinden temsili musıkî ifadeleri/nota cümleleriyle yazılabilir. Bence kayıtta yapılmak isteneni temsil etmesi kafî.
 
Son düzenleme:
Mesajlar
162
Tepki Puanı
264
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
YouTube
link
Üslûp denilen şey notadan ögrenilmez evvelâ. Yazsa dahi kendimize ait olmaz.
Yazıp duvara asmalık bir yargı... Özellikle üslubun kişiye ait olmasına, o kişiyle kaim olmasına, beraberinde gelip tüm yaşanmışlığa eşlik etmesine; etmesi gerektiğine kesinlikle katılıyorum hocam. Müziğimizin güzel taraflarından biri de bu diye düşünüyorum; başkalarının sandığı gibi "ölü", "müzelik", "tarihi" falan değil; bilakis son derece canlı ve dinamik bir şekilde yaşıyor!

Belki çarpmalar vs 32’liklere girmeden, 16’lık cinsinden temsili musıkî ifadeleri/nota cümleleriyle yazılabilir. Bence kayıtta yapılmak isteneni temsil etmesi kafî.
Sadık Bey, efendim sanırım şimdiye kadar bildirilen görüşler aynı yönde. Konu biraz başka bir yöne gidecek ama mesajınızı okurken aklıma kendi beste çalışmalarım geldi. Başka birinin ses kaydından hareketle bir nota dikte etmiyorken, tamamen bana ait bir eseri yazmam gerektiğinde elbette ilk mesajımda arz ettiğim endişelerle işe başlamıyorum. Çünkü referans tamamen kendim oluyorum. Notayı basitçe yazsam bile yazdığım o notadan anladığım, notaya baktığımda içimde tınlayan melodi zaten duymayı arzu ettiğim, bestelediğim şekilde oluyor; çarpmalarıyla, nüanslarıyla, hatta Arel-Ezgi-Uzdilek değiştirici işaretleriyle gösterilemeyen perde nitelikleriyle... Ancak taze taze yazdığım notayı, eseri bir başka sanatçıdan duymak arzusuyla verdiğimde duyduğum deşifre hayal ettiğim gibi, bestelediğim gibi olmayabiliyor. Bu kez de hayal kırıklığına uğrayabiliyorum. O vakit, notayı yazarken arzu ettiğim ve olmazsa olmaz dediğim tüm nitelikleri o "basit" iskelete yığmaya başlıyorum. Elbette basitlikten eser kalmamaya başlıyor. Bu hususta vardığım son karar ise şöyle; eserin notasını kendim eseri nasıl okuyorsam mümkün mertebe o şekilde, tüm nitelikleriyle yazıyorum. Ancak mutlaka güncel bir yorumumu referans kaydı olarak notaya iliştiriyorum. Yani eseri gündemine alan kişi, yalnızca notayla muhatap olmamalı, kaydımı da dinlemeli diyorum. Tüm bu ürünlerle hemhal olunduktan ve eserin "hakikatini" sezdikten sonra yorumcunun kendi üslubu dairesinde eseri icra ederek yeniden üretebileceğini, "yorumlayabileceğini" düşünüyorum. Sanırım en iyi yol bu gibi... @Levent Çelik hocam?
 
Mesajlar
1580
Tepki Puanı
2703
Notaya baktığımızda sadece seslerin grafiğini görmüyoruz. Geliştirdiğimiz ya da duymak istediğimiz icrâ üslubunun direklerini kolonlarını da yerleştiriyoruz kağıdın üzerine ki seslendirerek hayat verdiğimiz müzik de bütün bu alışkanlıklarımız birikimlerimizle şekilleniyor.

Mesela bir kitap okuruz. Sonra bir yönetmen o romanın filmini çeker. A biliyorum hikâyeyi deyip heyecanla seyretmeye gidersin, hayal kırıklığı ile evine dönersin.

Kendi hayal dünyanda şekillendirdigin roman film içinde bambaşka bir hâle bürünmüştür.

Filmi sen çekse idin hayalindeki gibi olurdu ama bir başka kişinin hayali algısı birikimleri vs doğal olarak farklı olduğundan, aynı hikayeyi senin düşündüğünden farklı yorumlaması normaldir. Bir de oyuncuların da kendi hayallerini kattıklarını da hesap edersek, hikaye sizin anladığınızdan çok başka yerlere gitmiştir artık.

Öte yandan eğitim esnasında öğrencilere hatırlatıcı olması açısından, kendi istediğimiz tavrı gösteren bir takım işaretlerden faydalanmak iyi olabilir. Derslerde de yeri geldikçe sözle anlatıp istediğimi alamadığım yerlerde bazı işaretlerle tahtada örnekledigim oluyor. Bunlar sistemli olmayan o anki ihtiyaca göre uydurduğum şeyler genelde
 
Son düzenleme:
Üst Alt