Messages
2516
Reactions
3914
Website
link
Facebook
link
"İstisnâları olmakla birlikte, genellikle, hüzün, acı, keder, hasret gibi duygular hüzzâm, hicâz, saba makamlarıyla, neş‟e, sevinç, aşk gibi duygular, mahur, muhayyer, rast makamlarıyla, mistik, dîni duygular, uşşak, segâh gibi makamlarla anlatılır."

Az önce burada bulunan makâleyi okuyordum: Şair ve Bestecı̇ Arasındakı̇ Ahenk ve bu yukarıdaki cümleyi alıntılamak istedim.

Sizce de bu böyle midir? Böyle mi düşünüyorsunuz ya da hissediyorsunuz?

İngilizce'de "unspoken laws/rules" diye bir tâbir vardır. Yâni herkesin bilinçaltında bildiği ve uyguladığı kurallar olur. Ama bu kurallar bir yerde yazılı değildir. Örnek olarak biz büyüklerimizin ellerini öperiz. Bu hiç bir yerde kural olarak yazmaz. Kânun maddesi de değildir. Ama böyle "konuşulmayan kurallar" vardır hayatta. Biri hapşırdı mı "çok yaşa" demek gibi.

Ve belki de bestekârlarımız bilinçaltında makamları böyle mi işliyorlar? En azından alıntının yazarı böyle bir genelleme yapabilmiş.

Siz ne düşünüyorsunuz merak ettim.
 
Messages
202
Reactions
327
Az önce burada bulunan makâleyi okuyordum: Şair ve Bestecı̇ Arasındakı̇ Ahenk ve bu yukarıdaki cümleyi alıntılamak istedim.

Sizce de bu böyle midir? Böyle mi düşünüyorsunuz ya da hissediyorsunuz?

İngilizce'de "unspoken laws/rules" diye bir tâbir vardır. Yâni herkesin bilinçaltında bildiği ve uyguladığı kurallar olur. Ama bu kurallar bir yerde yazılı değildir. Örnek olarak biz büyüklerimizin ellerini öperiz. Bu hiç bir yerde kural olarak yazmaz. Kanun maddesi de değildir. Ama böyle bir "konuşulmayan kurallar" vardır hayatta. Biri hapşırdı mı "çok yaşa" demek gibi.

Ve belki de bestekârlarımız bilinçaltında makamları böyle mi işliyorlar? En azından alıntının yazarı böyle bir genelleme yapabilmiş.

Siz ne düşünüyorsunuz merak ettim.
Bu konuya iki şekilde bakılabilir, ki siz zâten bu bakış açılarından birini sunmuşsunuz. Segâh ve uşşak gibi makâmların bu kadar sıkı bir şekilde dinî düşüncelere, tasavvufa bağlanması tam anlamıyla bir kültürel koddur. Aynı şekilde hüseynî'yi duyduğumuzda aklımıza kırsal halk müziği, aşık edebiyatı gelir. Geleneklerden bizim aklımıza kaydettiğimiz kodlardır, bir açıdan da bestekârlar toplumun aklına kazınmış olan kodları, bu duyguları uyandırmak için kullanırlar.

Tabii, farklı bir bakış açısından, bunun doğuştan gelen, toplumdan bağımsız bir tarafı olmadığını savunmak biraz zordur. Maalesef makâm müziğimizde bu konuda yeterince araştırma olmasa da, insanların bazı perde aralıklarını daha huzur verici, "aydınlık" ve (Kantemir'in terimini kullanacak olursak) ünsiyetli bulduğu, bazılarını ise daha hüzünlü, "karanlık" ve (yine Kantemir'in terimi) arbedeli bulduğu aşağı yukarı bilinmektedir. Genellikle de iki perde arasındaki frekans ilişkisi, sayı miktarı çok büyük olmayan bir kesirle ifâde edilebiliyorsa (veyâ bu tür bir kesre kulağın ayırt edemeyeceği kadar yakınsa), insana daha huzurlu gelir.

Bunun üzerine daha fazla da konuşulabilir, ancak hem kendi bilgimin, hem de makam müziği araştırmalarının sınırları gereği burada bırakmam daha mantıklı olabilir.
(Bu konuyu özel olarak araştırmış birinin makamlardaki hangi perde aralıklarının bu duyguları yarattığını söylemesi güzel olabilir, çünkü makâmlar Batı modları veya dizileri kadar basitçe açıklanabilen bir melodik materyal türü değildir, [biraz makam nedir konusuna da girmek zorunda kalırız ama] ilginç bir tartışma konusu olur.)
 
Messages
2516
Reactions
3914
Website
link
Facebook
link
Kod terimi daha uygun. Ben doğru tercümeyi yapamadım, siz kod deyince tam oturdu. Evet, geleneklerden gelen kodlar demek yanlış olmaz herhalde.

O halde böyle genelleme yapmak pek yanlış değil. Hüseynî örneği de cuk oturuyor.

Bunu perde aralıklarına mı bağlamak gerekir, perdelerin kendisine mi yoksa makamların seyirlerine mi? Sanki bunların kombinasyonu böyle bir izlenim yaratıyor bizde. Yâni o makamdaki öne çıkan frekanslar ile birlikte melodilerin makam seyri bu etkiyi yaratıyor gibi. Frekans aralıklarının rolünü hiç düşünmemiştim.

Her yerde anlatılan, iste Osmanlı döneminde şifâ için müzik dinletilir diye bir yaygın söylenti vardır. Şu, şu ve şu makamlar şunlara iyi geliyor gibisinden. Bu konular hakkında bilimsel bir incelememiz olsa, ne güzel olurdu. "Makamların yarattıkları etki" gibisinden.
 
Messages
202
Reactions
327
Bunu perde aralıklarına mı bağlamak gerekir, perdelerin kendisine mi yoksa makamların seyirlerine mi? Sanki bunların kombinasyonu böyle bir izlenim yaratıyor bizde. Yâni o makamdaki öne çıkan frekanslar ile birlikte melodilerin makam seyri bu etkiyi yaratıyor gibi. Frekans aralıklarının rolünü hiç düşünmemiştim.
Üçü de bu etkiyi yaratabilir, ancak frekansların kendisinin etkisi, çok büyük farklar olmadığı sürece çoğu insan için o kadar önemli değildir. Mesela bir eseri iki ayrı âhenkte (diyelim ki Bolahenk ve Kız) çaldım. Makâmın hissinde çok bir değişiklik olmaz. Ancak bir makâmın perdelerinin birbiriyle ilişkisini değiştirin, makâmın kendisi değişir.
Her yerde anlatılan, iste Osmanlı döneminde şifâ için müzik dinletilir diye bir yaygın söylenti vardır. Şu, şu ve şu makamlar şunlara iyi geliyor gibisinden. Bu konular hakkında bilimsel bir incelememiz olsa, ne güzel olurdu. "Makamların yarattıkları etki" gibisinden.
Kesinlikle olmalı, çoğu insan bu makâmı nasıl algılıyor, bu kültürden kültüre nasıl değişiyor gibisinden. Tabii belirli makâmların şifâ getirmesini beklemek de günümüzdeki bilimsel yaklaşımlar açısından biraz gülünç olur bence, sonuçta Adbülbaki Nasır Dede'nin zamanından beri bildiğimiz (ve aslında AEU sistemiyle de biraz unuttuğumuz) gibi, makâmlar bizim yarattığımız, kullanımı değişken ve Batı dizilerinin tersine bir (biraz ilginç bir terim olacak) "özgöndergelilik" prensibine bağlıdır, yâni daha basit olarak, makâmların "öz"leri, mahiyetleri ve temelleri sâdece musıkî camiasının toplu kararları üzerine vardır. Bu yüzden mistik bir "şifâ", bir makâmdan asla beklenemez, belirli ezgiler belirli fiziksel etkiler yapsa bile (ki o bile zordur).
 
Last edited:
Messages
2516
Reactions
3914
Website
link
Facebook
link
Üçü de bu etkiyi yaratabilir, ancak frekansların kendisinin etkisi, çok büyük farklar olmadığı sürece çoğu insan için o kadar önemli değildir. Mesela bir eseri iki ayrı âhenkte (diyelim ki Bolahenk ve Kız) çaldım. Makâmın hissinde çok bir değişiklik olmaz. Ancak bir makâmın perdelerinin birbiriyle ilişkisini değiştirin, makâmın kendisi değişir.
Buna katılıyor muyum, bilemedim. Bence her kültür için geçerli bir kaide var, o da pes seslerin hüzünü yansıttığı, tiz seslerinin ise sevinci. Yâni bence frekansların etkisi büyük rol oynuyor. Âhenk olarak sesler göçürüldüğünde bence fark yaratır bu. Belki de bu yüzden "uhrevî" olsun diye kız neyi kullanılıyor genelde? Makamları bilenler için belki bir fark yaratmıyordur ama bilmeyenler daha çok pestten ses duyduklarında, bu sanki onlara daha baygın bir izlenim verir bence. En azından bana öyle geliyor diyelim.


Kesinlikle olmalı, çoğu insan bu makâmı nasıl algılıyor, bu kültürden kültüre nasıl değişiyor gibisinden. Tabii belirli makâmların şifâ getirmesini beklemek de günümüzdeki bilimsel yaklaşımlar açısından biraz gülünç olur bence,
Şifâ meselesinin tabii ki günümüzde geçerliliği yok ama kültürümüzde olmuş olan bu meselenin güzel bir incelemesinin olmaması şaşırtıcı. Kimsede mi merak etmemiş bunu :). Belki de vardır, o da olabilir. Yâni tabii ki şifâ niyeti olarak değil de, etki olarak, duygu, his, vs. olarak bir anket çalışması olsa bu kültürel kodlamalar ile ilgili kazanım elde edebiliriz.
 
Messages
202
Reactions
327
Buna katılıyor muyum, bilemedim. Bence her kültür için geçerli bir kaide var, o da pes seslerin hüzünü yansıttığı, tiz seslerinin ise sevinci. Yâni bence frekansların etkisi büyük rol oynuyor. Âhenk olarak sesler göçürüldüğünde bence fark yaratır bu. Belki de bu yüzden "uhrevî" olsun diye kız neyi kullanılıyor genelde? Makamları bilenler için belki bir fark yaratmıyordur ama bilmeyenler daha çok pestten ses duyduklarında, bu sanki onlara daha baygın bir izlenim verir bence. En azından bana öyle geliyor diyelim.
Şöyle bir durum var zâten, bu durum kültürler arası bir şekilde çok iyi araştırılmamıştır. Batılı çevrelerde, yukarıda verdiğim bir makâleye göre, seyrin önemi, "tonic"e göre daha fazladır. Tabii sizin söylediklerinize geçersiz demiyorum, ancak verdiğiniz iki örnekte zaten kullanılan melodik ve armonik materyal olarak da fark vardır. Yâni Marche Funèbre'i iki oktav yukarı taşısak bile aynı hissi yaratmasa da Spring'in verdiği duyguların yakınından geçmez.

Özetle, belki de bu konuda sonuçlara varmak için de biraz erken.
 
Top Bottom