Üniversite Korosu ve Süheyla Altmışdört
Kültürümüze hizmet edenlere bir vefâ nişânesi olarak armağanlar verilir. Mûsıkîmiz de kültürümüzün içinde olduğundan, mûsıkî bahsinde kimlere üstün hizmet armağanı verilir sualimin, zihnimdeki liste başlarında hep Süheyla Hoca gelir. Neden mi?
Millî kültürümüzün en önemli yapı taşlarından biri olan ve medeniyetimizi bütün dünya kültürleri içinde lâyıkı veçhile temsil etme kudretine sâhip, "Klasik Türk Mûsıkîsi"nin, tekemmülünü tamamlayıp, inkırâza uğradığı varsayılan yirminci yüzyılda, yaşadığını ispat edenlerin arasında Süheyla Altmışdört Hoca hanım vardır.
Yine birçoklarında köhnemiş tâbir edilen, ayağa, sokağa, meyhâneye düştüğü ifâde edilen, böyle bir dönemde, mûsıkîmizi eğitimli ve aydın üniversite öğrencisi genç nesillere, aşkıyla, şevkiyle, bitmez-tükenmez enerjisiyle sevdirerek öğreten, İstanbul Üniversite Korosu ve bu koro ile özleşen, bu koronun kırk iki yıllık şefi ve hocası Süheyla Altmışdört olmuştur.
1942 yılında Ercüment Berker'in şefliğinde kurulan koroya sırasıyla Nevzat Atlığ, Abidin Gerçeker ve Şemşettin Kodal'ın idâreciliğinden sonra 1963 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı mezunu ve burada Türk mûsıkîsi nazariyâtı, solfej ve usul dersleri veren öğretim üyesi Süheyla Altmışdört şef olarak atanmıştır.
Bendenizin katıldığı 1980 sonrası beş yıllık dönemde, Üniversite Korosu ve Süheyla Altmışdört Hoca, o kadar popüler idi ki, mûsıkîye biraz temâyülü olan üniversite öğrencileri, koro çalışmalarının yapıldığı Beyazıt Vezneciler'deki İstanbul Üniversitesi Mediko-Sosyal Merkezini hemen buluverirdi.
Ben de Kubbealtı'nda ve burada tanıştığım Hoca Câhit Gözkân'ın mûsıkî ve ud talebesi iken, kendimi Üniversite Korosu'nun da içinde buldum. Ve Câhit Gözkân Hocamın yanı sıra, klasik repertuarın öğrendikçe sevilen ve tutkuya dönüşen atmosferi içinde, bir baktım ki öğrencisi olduğum hukuk fakültesinde girdiğim derslerden çok Üniversite Korosu'nun derslerine devam ediyorum. Ancak bu durum fakültedeki derslerimi olumsuz etkilemedi, hiç sene kaybetmeden fakülteden mezun oldum.
Diğer taraftan, mûsıkî çalışmalarına ve koroya devam etmekten büyük haz duydum, üstelik o dönemdeki birçok arkadaşın dûçar olduğu kötü alışkanlıklardan ve bilhassa öğrencilerin taraf olduğu kavgalardan uzak kaldım. Ömür boyu keyfini çıkaracağım bir meşgale edinmemde ve dostluklar kazanmamda mûsıkînin bana büyük katkısı oldu.
Üniversite Korosu'na devam ettiğim yıllarda, üniversiteden mezun olup mesleğini icrâ eden eski talebelerinin birçoğunun korodan kopamadığını ve mesâilerinin elverdiği ölçüde çalışmalara katıldığını müşâhede ettim. Mesela ûdî Osman Nuri Özpekel, edebiyat öğretmeni olarak atandığı Edirne'den cuma günleri erken döner ve koro çalışmasına katılırdı. Kezâ Kimya Fakültesi mezunu olduğundan, yakın bir mesâfede özel bir kimyâ firmasında çalışan Adnan Mungan son derslere iştirak ederdi. Her ikisi de bu dönemde İstanbul Devlet Türk Müziği Korosu'na katıldılar. Devlet korosunu o zamanki müdürü, şimdiki şefi Fâtih Salgar, Süheyla Hocanın yardımcısıydı. Pazartesi günleri eserlerin ilk meşklerini yapardı. Bizim mezûniyet yılımızda Üniversite Korosuna katılan Mehmet Güntekin kısa süre sonra Devlet Korosu'nun imtihanlarını kazandı ve Üniversite Korosu'nda da şef yardımcılığına atandı. Zâten Devlet Korosu'nun önemli bir kısmını Üniversite korosundan yetişen müzisyenler oluşturuyordu. Üniversite Korosu ile Devlet Korosu'nun organik bağı böylece sürüp gitti. Buradan yetişen birçok amatör, mûsıkîyi meslek seçerek profesyonel oldu. Bu dönemde bulunduğum bütün mûsıkî mahfillerinde üniversite korosundan geçmeyen yoktu desem, mübalağa etmiş olmam.
Öte yandan, Anadolu'nun dört bucağından üniversite eğitimi için İstanbul'a gelmiş öğrencilerden mûsıkî eğilimi olanlar iyi bir müzisyen olarak yine bütün yurda dağıldılar. Hattâ meslekleri îcâbı yurtdışına gidenler de, yurt içindekiler gibi birbirlerini bulup, gerek dernek çatısı altında, gerekse kendi aralarında, mesleklerinin yanında mûsıkî hayatlarını da sürdürdüler. Böylece Klasik Türk Mûsıkîsinin yayılmasına ve yaşamasına katkıda bulundular. Horasan erlerinin atılan çerağın peşinden Rumeli'nde irşâda memur olması gibi, Üniversite Korosunda Süheyla Altmışdört Hocanın tedrisâtından geçmiş talebeleri, gittikleri yerlerde, bir mûsıkî misyoneri olarak, gök kubbeye hoş sadâ yaymaya şimdi de devam etmektedirler.
Nasıl etmesinler ki; bendeniz üniversite korosundaki beş yıllık devâmın sırasında, haftada üç gün, üçer ders yaparak, otuz civârı klasik takım geçtim. Hemen hepsini ezberleyerek konserlerde ve ayda bir İstanbul Radyosu'nda yapılan amatör topluluklar programında icrâ ettik. Elimizdeki notaları devlet korosunun o dönem müdürü, sonra şefi olan, Üniversite Korosu menşeli Ender Ergün yazmış, Süheyla Hoca âdeta kendinden geçercesine terennüm ettiği eserleri, yaşayarak, hissederek öğretmişti.
Süheyla Altmışdört Hoca ile bağım diğer talebeleri gibi mezûniyetle sona ermedi. Kora'da eserleri geçerken, bütün talebeleri gibi, birbirimize sirâyet eden sevgi selini hep içimde hissetmişimdir. Bu da karşılıksız olmasa gerek, Hocanın en yakını olan âile fertlerinin avukatlığını da yine, Hocanın ricâsı ile memnûniyetle icrâ ettim.
Süheyla Hoca 2005 yılında, koronun geleneğine uygun olarak kendi seçtiği halefi, hem Devlet Konservatuarı, hem de Belediye Konservatuarını derece ile bitirmiş talebesi Elif Ahıs'a Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salonu'nda yapılan bir jübile ile Üniversite Korosu Şefliğini devretti. Programın sonunda salonda bulunan bir kısmı çocukları ve dahi torunları ile gelmiş talebeleri hicaz faslını birlikte geçmek için sahneye çıktık. Bu anda bütün salon sahneye yöneldi ve hep bir ağızdan Üniversite Korosu'nda geçilen eserlerden oluşan takım icrâ edildi. Konserlerimizin değişmez geleneği olan, konser sonunun kulisinde, Süheyla Hoca'nın elinin öpülmesi için yine sıra kuyruğu oluştu. Hepimiz büyük bir zevk ve keyif ile Hocamızın elini öptük. Bu ânın, bizim için hayâtımızın en mutlu anlarımızdan biri olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?
Cemil Altınbilek
Kültürümüze hizmet edenlere bir vefâ nişânesi olarak armağanlar verilir. Mûsıkîmiz de kültürümüzün içinde olduğundan, mûsıkî bahsinde kimlere üstün hizmet armağanı verilir sualimin, zihnimdeki liste başlarında hep Süheyla Hoca gelir. Neden mi?
Millî kültürümüzün en önemli yapı taşlarından biri olan ve medeniyetimizi bütün dünya kültürleri içinde lâyıkı veçhile temsil etme kudretine sâhip, "Klasik Türk Mûsıkîsi"nin, tekemmülünü tamamlayıp, inkırâza uğradığı varsayılan yirminci yüzyılda, yaşadığını ispat edenlerin arasında Süheyla Altmışdört Hoca hanım vardır.
Yine birçoklarında köhnemiş tâbir edilen, ayağa, sokağa, meyhâneye düştüğü ifâde edilen, böyle bir dönemde, mûsıkîmizi eğitimli ve aydın üniversite öğrencisi genç nesillere, aşkıyla, şevkiyle, bitmez-tükenmez enerjisiyle sevdirerek öğreten, İstanbul Üniversite Korosu ve bu koro ile özleşen, bu koronun kırk iki yıllık şefi ve hocası Süheyla Altmışdört olmuştur.
1942 yılında Ercüment Berker'in şefliğinde kurulan koroya sırasıyla Nevzat Atlığ, Abidin Gerçeker ve Şemşettin Kodal'ın idâreciliğinden sonra 1963 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı mezunu ve burada Türk mûsıkîsi nazariyâtı, solfej ve usul dersleri veren öğretim üyesi Süheyla Altmışdört şef olarak atanmıştır.
Bendenizin katıldığı 1980 sonrası beş yıllık dönemde, Üniversite Korosu ve Süheyla Altmışdört Hoca, o kadar popüler idi ki, mûsıkîye biraz temâyülü olan üniversite öğrencileri, koro çalışmalarının yapıldığı Beyazıt Vezneciler'deki İstanbul Üniversitesi Mediko-Sosyal Merkezini hemen buluverirdi.
Ben de Kubbealtı'nda ve burada tanıştığım Hoca Câhit Gözkân'ın mûsıkî ve ud talebesi iken, kendimi Üniversite Korosu'nun da içinde buldum. Ve Câhit Gözkân Hocamın yanı sıra, klasik repertuarın öğrendikçe sevilen ve tutkuya dönüşen atmosferi içinde, bir baktım ki öğrencisi olduğum hukuk fakültesinde girdiğim derslerden çok Üniversite Korosu'nun derslerine devam ediyorum. Ancak bu durum fakültedeki derslerimi olumsuz etkilemedi, hiç sene kaybetmeden fakülteden mezun oldum.
Diğer taraftan, mûsıkî çalışmalarına ve koroya devam etmekten büyük haz duydum, üstelik o dönemdeki birçok arkadaşın dûçar olduğu kötü alışkanlıklardan ve bilhassa öğrencilerin taraf olduğu kavgalardan uzak kaldım. Ömür boyu keyfini çıkaracağım bir meşgale edinmemde ve dostluklar kazanmamda mûsıkînin bana büyük katkısı oldu.
Üniversite Korosu'na devam ettiğim yıllarda, üniversiteden mezun olup mesleğini icrâ eden eski talebelerinin birçoğunun korodan kopamadığını ve mesâilerinin elverdiği ölçüde çalışmalara katıldığını müşâhede ettim. Mesela ûdî Osman Nuri Özpekel, edebiyat öğretmeni olarak atandığı Edirne'den cuma günleri erken döner ve koro çalışmasına katılırdı. Kezâ Kimya Fakültesi mezunu olduğundan, yakın bir mesâfede özel bir kimyâ firmasında çalışan Adnan Mungan son derslere iştirak ederdi. Her ikisi de bu dönemde İstanbul Devlet Türk Müziği Korosu'na katıldılar. Devlet korosunu o zamanki müdürü, şimdiki şefi Fâtih Salgar, Süheyla Hocanın yardımcısıydı. Pazartesi günleri eserlerin ilk meşklerini yapardı. Bizim mezûniyet yılımızda Üniversite Korosuna katılan Mehmet Güntekin kısa süre sonra Devlet Korosu'nun imtihanlarını kazandı ve Üniversite Korosu'nda da şef yardımcılığına atandı. Zâten Devlet Korosu'nun önemli bir kısmını Üniversite korosundan yetişen müzisyenler oluşturuyordu. Üniversite Korosu ile Devlet Korosu'nun organik bağı böylece sürüp gitti. Buradan yetişen birçok amatör, mûsıkîyi meslek seçerek profesyonel oldu. Bu dönemde bulunduğum bütün mûsıkî mahfillerinde üniversite korosundan geçmeyen yoktu desem, mübalağa etmiş olmam.
Öte yandan, Anadolu'nun dört bucağından üniversite eğitimi için İstanbul'a gelmiş öğrencilerden mûsıkî eğilimi olanlar iyi bir müzisyen olarak yine bütün yurda dağıldılar. Hattâ meslekleri îcâbı yurtdışına gidenler de, yurt içindekiler gibi birbirlerini bulup, gerek dernek çatısı altında, gerekse kendi aralarında, mesleklerinin yanında mûsıkî hayatlarını da sürdürdüler. Böylece Klasik Türk Mûsıkîsinin yayılmasına ve yaşamasına katkıda bulundular. Horasan erlerinin atılan çerağın peşinden Rumeli'nde irşâda memur olması gibi, Üniversite Korosunda Süheyla Altmışdört Hocanın tedrisâtından geçmiş talebeleri, gittikleri yerlerde, bir mûsıkî misyoneri olarak, gök kubbeye hoş sadâ yaymaya şimdi de devam etmektedirler.
Nasıl etmesinler ki; bendeniz üniversite korosundaki beş yıllık devâmın sırasında, haftada üç gün, üçer ders yaparak, otuz civârı klasik takım geçtim. Hemen hepsini ezberleyerek konserlerde ve ayda bir İstanbul Radyosu'nda yapılan amatör topluluklar programında icrâ ettik. Elimizdeki notaları devlet korosunun o dönem müdürü, sonra şefi olan, Üniversite Korosu menşeli Ender Ergün yazmış, Süheyla Hoca âdeta kendinden geçercesine terennüm ettiği eserleri, yaşayarak, hissederek öğretmişti.
Süheyla Altmışdört Hoca ile bağım diğer talebeleri gibi mezûniyetle sona ermedi. Kora'da eserleri geçerken, bütün talebeleri gibi, birbirimize sirâyet eden sevgi selini hep içimde hissetmişimdir. Bu da karşılıksız olmasa gerek, Hocanın en yakını olan âile fertlerinin avukatlığını da yine, Hocanın ricâsı ile memnûniyetle icrâ ettim.
Süheyla Hoca 2005 yılında, koronun geleneğine uygun olarak kendi seçtiği halefi, hem Devlet Konservatuarı, hem de Belediye Konservatuarını derece ile bitirmiş talebesi Elif Ahıs'a Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salonu'nda yapılan bir jübile ile Üniversite Korosu Şefliğini devretti. Programın sonunda salonda bulunan bir kısmı çocukları ve dahi torunları ile gelmiş talebeleri hicaz faslını birlikte geçmek için sahneye çıktık. Bu anda bütün salon sahneye yöneldi ve hep bir ağızdan Üniversite Korosu'nda geçilen eserlerden oluşan takım icrâ edildi. Konserlerimizin değişmez geleneği olan, konser sonunun kulisinde, Süheyla Hoca'nın elinin öpülmesi için yine sıra kuyruğu oluştu. Hepimiz büyük bir zevk ve keyif ile Hocamızın elini öptük. Bu ânın, bizim için hayâtımızın en mutlu anlarımızdan biri olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?
Cemil Altınbilek