Mesajlar
1639
Tepki Puanı
2029
Türk müziğinin icrasının nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz? İlk videodaki gibi mi yoksa ikinci videodaki gibi mi? Ya da olay bu kadar siyah/beyaz değil mi?


 
Son düzenleme:
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3913
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Türk müziğinin icrasının nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz? İlk videodaki gibi mi yoksa ikinci videodaki gibi mi? Ya da bu kadar kesin konuşamayız mı?
İkisi de benim zevkime tam olarak uymuyor ama bu herkesin kendi görüşüne bakan bir olay.

İlki bana daha çok uyuyor ama beni rahatsız eden durumlar var.
İkinci videoda ses icrâsını ne güzel dinleyebiliyoruz ve duyabiliyoruz. Orkestra öne geçmiyor. Ama bizim fasıl ekibindeki hânendeleri duymak için yanında oturuyor olmamız lâzım. Mikrofon/sound ayarı yok bizde. Ancak İbrahim Bey bir gazel patlatınca "ha şimdi oldu" diyebiliyorsun, sonra yine "boğuk boğuk" bir şeyler. Bastırılıyor sesleri ya kayıttan kaynaklı, ya mikrofon ayarlarından ya da saz icrâcılarından dolayı. Bu çalıp söyleyen müzisyenlerin suçu değil, daha çok kayıt meselesine âit bir durum.

Bir de "Türk müziği icrâsı" bir kalıba oturtulmamalı. Yâni orkestrasyon büyüklüğüne bağlı. Bir iki çalgı ile farklı "sound", 3-8 çalgı ile "oda müziği", orta boy ile fasıl heyeti ve daha da büyük heyetler ile yine farklı izlenim oluşuyor. Küçük orkestrasyon gruplarıyla güzel ses yakalayabildiğimizi düşünüyorum gelenekten gelen bir tavrın olduğunu da düşünürsek. Orta boyutta (8-15) sıkıntılar başlıyor ve daha da büyüklerini zâten beceremediğimizi düşünüyorum. Hep Batı'dan kopya şekil oluyor. Kendimize öz bir ses yakaladığımızı düşünmüyorum orta-büyük gruplar için (fasıl heyetini saymazsak).

2. videoda ise zâten "bizlik" bir durum yok Derya Bey'i saymazsak (saz ekibi olarak). Eserler çok güzel seçilmiş özenle (ilk videodaki liste de güzel) ve Dilek Hanım da kendi tarzını oluşturmayı seviyor ve deniyor gördüğüm kadarıyla ve icrâ olarak zâten bir şey dememiz ayıp olur. Ama bu tür denemeler hep yine tipik "bizden" olmayan bir tarz içeriyor. Bu müzisyenler zâten bizim müziğimizin bir parçasının en üst seviyede olanları günümüzde. Derya Bey olsun, Cengiz Onural Bey olsun, Dilek Hanım olsun bunlar hep elit en iyi müzisyenlerimizden ki bizim gibi klavye başında oturan amatörlerin söz hakkının bile olması ayıp aslında. Ama yine de her insanın, kıt bilgili de olsa, bir görüşü oluyor ve bunu da dile getirmek istiyor, affediniz. Yoksa haddime değil.

Bence temel sorunumuz orkestrasyon ile ilgili. İcrâ olarak en üst kalitede ses ve saz sanatçılarımız hâlâ var (bestekârlar kalmadı, o ayrı) ama modern dünyâya uygun bir "sesimiz" bence henüz yok. En başta bas sesi verebilecek bir çalgımızın olmamasına bağlıyorum en büyük eksikliği. Ne yapıp edip o sorunu gidermemiz lâzım. Her yerde bir kontrbas, 2-4 kemanlar, viyolonseller duymak istemiyorum. İstiyor olsam o müziği dinlerim zâten. Bunlar hiç olmasın demiyorum ama ister istemez baskın oluyorlar. 1 keman koyulacaksa, 4 tâne tanbur koyulması lâzım. Tabii ama bunlar da biraz finans meselesi. Kimse bir ekip kurup 4 tâne tanbûrî koymaz, koymuyor. Sınırsız imkan olsa... Kabak kemânemiz var, rebâbımız var, en kötü yaylı tanburumuz var. Öncelikle bunları değerlendirip o "yaylı grubunu" oluşturmak lâzım Batı'nın grubuna bir alternatif olarak. Kendi sesimizi dizayn etmeliyiz. Oradan temel çalgıları alıp sonra da üstüne türk çalgısı koyarak bir yere varamayız.

Gördüğüm kadarıyla bu yönde aktif bir çalışma yürüten tek isim Oğuzhan Balcı (ve İTÜ TMDK Geleneksel Çalgılar Orkestrası). Maalesef kayıtlar güzel değil o yüzden güzel bir izlenim bırakmadı bu denemeler bende (diğer Youtube kayıtlarını da dinledim). Benim merak ettiğim kayıtlardaki orkestrasyon tercihleri. Örnek altta olan videoda 3 tanbûrî görüyorum en arkada. Önlerinde 5 kanûnî ve 4 ûdî. Oraya 100 tanbûrî koysanız belki anca sesini duyarsınız, neden böyle bir diziliş yapmışlar, hem de aynı açıdan, aklım almadı. En azından sazların oraya oturtsalarmış, ki onlar niyeyse bayağı çoklar halbuki orada en cılız ve nârin olan tanburlar. Ama böyle deneye deneye güzel bir ses yakalarlar umarım, bir de kayıt için profesyöneller yetiştirirlerse iyi olur :).

 
Son düzenleme:
Mesajlar
189
Tepki Puanı
204
Bu şekilde de gelişemiyoruz.


Ama o da Avrupa'nın klasik tarzını biliyor ve ona göre çalıyor. Bize pek uygun değil.

Bemce okadarda değil. Şu renkli ışıklı discomatik arabeskden yadan popkültürlü türk klasik müzikisinden iyi bence.
Jordi Savall mesela Mehter musikisini (Marche Turque / Muhayer Küme Peşrev ) Osmanl klasik enstrumanları ile icra ediyor, ve yamında Cornetto, Schalmei/Zurnanın yumaşak sesli versiyonu ve Trombon kullaniyor. Osmanlı Mehteri de Nefir ve Boruyi zaten Savalll in deki gibi, bir Bordun veyahut büyük bir ihtimal ile ritmli bir bordun çalarak icra etmişler. Şimdiki mehter de Nefir kullanılmiyor o tarzda.

Bence uygun omuş. Üstelik avrupa tarzı genelde Çok sesli dir, Savall okadarda çok sesli müzikisine kaymıyor.

 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3913
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Bemce okadarda değil. Şu renkli ışıklı discomatik arabeskden yadan popkültürlü türk klasik müzikisinden iyi bence.
Tabii ki o seviyeyle kıyas değil. Adam belki de Batı'nın en iyi müzisyeni "eski müzik" ile ilgili. Ne yapsa kaliteli oluyor ama yine de bizim müziğimizin eğitimini almamış olanlar her zaman kendi eğitiminin yönünde gidecektir. Yâni kendi içimizden bir şey ortaya koymamız lâzım. Bu toprakları bilen, bu kültürü hazmetmiş olan insanlar ile bir yere gidebiliriz.

Ama Tabiki anliyorm görüşünü. Saf, klasik müzikisinde çok kaliteli olan bence İttmt nin Yenikapı mevlevihanesini müziki icraformu
Evet, bizim hâlâ kaliteli müziğimiz var ama ilerleme yok. Bestekârlar kalmadı, yeni formlar, yeni sesler yok. Koruyabildiğimiz kadar iyisini korumaya çalışanlar var Allah'a şükür ama onlar da göç edince bu dünyâdan, ne yapacağız?
 
Mesajlar
189
Tepki Puanı
204
Tabii ki o seviyeyle kıyas değil. Adam belki de Batı'nın en iyi müzisyeni "eski müzik" ile ilgili. Ne yapsa kaliteli oluyor ama yine de bizim müziğimizin eğitimini almamış olanlar her zaman kendi eğitiminin yönünde gidecektir. Yâni kendi içimizden bir şey ortaya koymamız lâzım. Bu toprakları bilen, bu kültürü hazmetmiş olan insanlar ile bir yere gidebiliriz.


Evet, bizim hâlâ kaliteli müziğimiz var ama ilerleme yok. Bestekârlar kalmadı, yeni formlar, yeni sesler yok. Koruyabildiğimiz kadar iyisini korumaya çalışanlar var Allah'a şükür ama onlar da göç edince bu dünyâdan, ne yapacağız?
Elbette Mudikide de muhafazekar kalmamız lazım. İttmt başka autenik /gerçekciye yakın bir mevlevihane yok zaten. Mehteri gerçek usulde icra eden takım da yok, türk klasik müziğide küreselleşeden dolayı popkültüre yakın olmuş.


şu görüş de var. 26:00 dakikdadan

 
Son düzenleme:
Mesajlar
189
Tepki Puanı
204
Tabii ki o seviyeyle kıyas değil. Adam belki de Batı'nın en iyi müzisyeni "eski müzik" ile ilgili. Ne yapsa kaliteli oluyor ama yine de bizim müziğimizin eğitimini almamış olanlar her zaman kendi eğitiminin yönünde gidecektir. Yâni kendi içimizden bir şey ortaya koymamız lâzım. Bu toprakları bilen, bu kültürü hazmetmiş olan insanlar ile bir yere gidebiliriz.


Evet, bizim hâlâ kaliteli müziğimiz var ama ilerleme yok. Bestekârlar kalmadı, yeni formlar, yeni sesler yok. Koruyabildiğimiz kadar iyisini korumaya çalışanlar var Allah'a şükür ama onlar da göç edince bu dünyâdan, ne yapacağız?
Evet zamanında bu siyasi politikalar yüzünden halka bir takım şeyler yasaklandı, unutturuldu ve yeterli eğitim götülmedi. Ben bunu Marş musikisinde fark ettim, en son bilinen Bestekarlar Fethis Sazcalan ve Halit recep arman ve oda osmanlı bahriye mızıkasında ders almış. Diğerleri pek yok artık. Alaturka küreselleşme ile pop-laştırıldı, birçok kültüri maddeler kayboldu.
Çoksesesli nota sistemi gitti, tamam batıdan geldi ama osmanlı musikisine uygun bir şekilde kullanılmışdı.

ilk önce halk eski tarza geri dönüp, yeni eğitim sistemi lazım. İşte, kültür ve turizim bakanlılığının bir vazifesi.

Elbette bunu daha farklı konulara götürebilirim de, ama çok siyasete girer şimdi...
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Geleneğin dönüşümü ya da değişimi doğrultusunda olaya bakmak sağlıklı olur. Bence her ikisi de olmalı. Hatta çok seslilik içeren daha çok eserler olmalı, belki de elektronik ile de birleştirilmeli. Adorno'nun bahsettiği kültür endüstrisi fikrinde olaya bakarsak, müzik üretilmeye başladığından itibaren (yani bestekardan çıktığından itibaren) endüstrinin eline geçer ve meta haline dönüşür. Talep doğrultusunda piyasaya sunulur. Tüketim olmazsa elbette üretim azalır. Şu anda birinci videodaki müziğin alıcısı var olsa da, çok spesifik bir gruba hitap edebiliyor. Bunun himayeye ihtiyacı var. Yani patronaj. Bu ister devletten, ister sivil toplumdan gelsin yüzyıllardır böyledir. Dede Efendi de, Mozart da belirli himayeler ile üretimini sürdürdü. Yalnız kitle iletişim araçları o dönemde yaygın olmadığından ve özellikle aristokrat ve daha sonra burjuva sınıfının en büyük zevklerinden biri olan müzik üretimi için siparişlerin verildiği bir ortam vardı. Şimdi ise, dijital kayıt ve seslendirme ekipmanları doğrultusunda ve burjuvanın zevklerinin ve ilgi alanlarının değişmesiyle birinci videodaki müziğin üretimi durmuş olabilir. Bu noktada devletin kültür politikası devreye girebilir. Eğer devlet bu geleneğin yok olmasını istemiyorsa, bu müziği yapanlar karşılıksız desteklenmeli ve üretim sağlanmalı. İkinci videoda ise alıcısı olan bir müzik görmekteyiz. En azından daha rafine zevklere sahip genç bir kitle için ilgi çekici. Dönüşüm zaten kaçınılmaz. Ben her zaman sunu savunmuşumdur; Münir Bey şu anda mezardan kalkıp gelse ve tanınmamış olsa kimsenin rağbet edeceğini sanmam. Bu dönemsel, siyasi, toplumsal ve sosyo-ekonomik olarak değerlendirilmesi gereken bir konu. Tek bir doğru olduğuna inanmıyorum
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3913
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Söylediklerinize katılıyorum, çok güzel tespitleriniz var @liberace87

Yâni tabii ki her ikisi de olmalı, imkan oldukça her çeşit, her tür, her farklı ses olsun. Ama ben o patronaj isteyen türü daha çok benimsiyorum. Ama toplum önemsemiyor, sıkıntı orada dediğiniz gibi, yâni talep yok. Burjuva sınıfı da olmayınca destekleyen, tam bir ölüm gerçekleşmiş oluyor.

Evet, Münir Bey bile gelse rağbet olmayacaktır ve zâten sorun burada yatıyor. Devlet desteği ve sivil toplum örgütleri ile bir yere kadar gidiyor bu gemi. Mesele bu müziği nasıl popüler hâle getirebiliriz. O zaman Münir Bey gelmiş olsa esip kavurabilsin ortalığı.

Modern dünyâya ayak uyduramadık, Batı'da da bu problem var. Ayak uyduramadığımız sürece hep küçük bir kesimde sıkışmış kalacak bu kültür. Bu konuda ise başka bir sorun daha yatıyor. Modern dünyâya ayak uyduramadığımız bir yana, diğer yandan o küçük kesime de hitap edecek kalite azalıyor veyâ yok. Yâni bir senfoni orkestrası bizi üçe katlayıp cebine koyar. Onlar ile en azından kıyas olabilsek, yine üzülmeyeceğim. Çok gerideyiz ama çok.
 
Mesajlar
425
Tepki Puanı
566
YouTube
link
Cinuçen Tanrıkorur'un bir yazısı var:
""120 kişilik senfoni orkestrası Şefkefzâ makamında taksim yapan bir neyin önününde âciz, yapayalnız, çırılçıplaktır. Senfoni orkestrası Şefkefza makamında neden taksim yapsın, diyeceksiniz. O niye ben olmaya çalışsın? Ben niye o olmaya çalışayım? Onun dili ona güzeldir, çünkü onun tarih inanç, geleneklerini anlatır. Benim dilimse bana güzeldir, çünkü benim tarih, inanç, geleneklerimi yansıtır."

Bu sözler birçok şeyi açıklıyor sanırım. Tek sesli bir müziğe rağbeti artırmak için onda çok sesli ve elektronik düzenlemeler yapmak ak sakallı bir dedeye jean pantolon giydirmek gibi geliyor bana. Kültür ögesi çerçevesinden konuşacak olursak, bir kültür ögesine talebin az veya çok olması o ögenin değerini belirlemez diye düşünüyorum. Her müzik kendi içinde kendi yapısıyla değerlidir, birinin diğerine üstünlüğü son derece göreceli ve hatta biraz da gerekli olmayan bir konu bence. Yahyâ Kemal'in dizelerinde belirttiği gibi "Sönmez seher-i haşre kadar şi’r-i kadim/Bir meşaledir, devredilir elden ele" az veya çok olsun Türk müziği herhangi bir değişime ihtiyaç duymadan, özünden kopmadan ve değerini koruyarak kendisine daima dinleyici, icracı bulacaktır.
 
Mesajlar
189
Tepki Puanı
204
Söylediklerinize katılıyorum, çok güzel tespitleriniz var @liberace87

Yâni tabii ki her ikisi de olmalı, imkan oldukça her çeşit, her tür, her farklı ses olsun. Ama ben o patronaj isteyen türü daha çok benimsiyorum. Ama toplum önemsemiyor, sıkıntı orada dediğiniz gibi, yâni talep yok. Burjuva sınıfı da olmayınca destekleyen, tam bir ölüm gerçekleşmiş oluyor.

Evet, Münir Bey bile gelse rağbet olmayacaktır ve zâten sorun burada yatıyor. Devlet desteği ve sivil toplum örgütleri ile bir yere kadar gidiyor bu gemi. Mesele bu müziği nasıl popüler hâle getirebiliriz. O zaman Münir Bey gelmiş olsa esip kavurabilsin ortalığı.

Modern dünyâya ayak uyduramadık, Batı'da da bu problem var. Ayak uyduramadığımız sürece hep küçük bir kesimde sıkışmış kalacak bu kültür. Bu konuda ise başka bir sorun daha yatıyor. Modern dünyâya ayak uyduramadığımız bir yana, diğer yandan o küçük kesime de hitap edecek kalite azalıyor veyâ yok. Yâni bir senfoni orkestrası bizi üçe katlayıp cebine koyar. Onlar ile en azından kıyas olabilsek, yine üzülmeyeceğim. Çok gerideyiz ama çok.
Mızıkayu humayunu arştıran birisi olarak diyebilirimki, şu "modern" veyahut çoksesli müzik de Osmanlı tarzdaki çok sesli müzik, eğer bugüne kadar devam etseydi, ozaman çokdan ileride olurduk! Paul Lange Bey, Callisto Guatelli Paşa, veya Dikran Tchouhadjian gibi kişiler ve talebleri hala olsaydı, ozaman Osmanlı usulunde, Senfoni olurdu. Mesela Osmanlı döneminde Bando takımı olk önce benim bildiğime göre çok sesli notalama sisteme aranjman edilmiş bir Peşrev icra ediliyordu, bu eski bir gelenekdi. Bence T.C. nin kuruluşundan beri uyguladığı kapitalistik bir sisteminden dolayı buna ne ilgi gösterdi ( ilahilere zaten değil) ve Kültür Bankanlılığı Turizime bağlı olarak hep "para kazanmak" düşüncesiile buna ihmalkarlık yapmış.

Ondan ben genellikle çok sesli notaları topluyorum veyahut Guatelli Paşa gibi çok sesli notaya çeviriyorum. Neticede bir gelişme olsun. Ama Osmanlı bunu hep kendi tarz da yapmış, öyle sabah akşam mozart değil, notalama sistemi ile örfe, kültüre uygun musiki bestelemişler. Yanı bir yabancı osmanlının çoksesli müzikisini dinlerse ozaman çpk sesli olduğuna rağmen Osmanlı atmosferli olduğunu anlar. Mesela Dikran Tchouhadjian genellikle B-moll olarak bestelemiş. Osmanlı marşların birçoğunun kendine uygun bir karakterisik oluşturmuş.

Osmanlının musikisi de alman ların ve amerikaların gibi kendine mahsus bir karekteristlikliği var çok seslimüsikisinde.
 
Son düzenleme:
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Tek sesli bir müziğe rağbeti artırmak için onda çok sesli ve elektronik düzenlemeler yapmak ak sakallı bir dedeye jean pantolon giydirmek gibi geliyor bana.

Bu söze benzer bir söz de Bardakçı'nın programında geçmiştir; "zaro ağaya smokin giydirmek" gibi bir şeydi. Açıkçası ben tek sesli çok sesli tartışmasına girmem bu konuda. Çünkü bu konu 1900'lü yılların başında kalmıştır. Mesele tek seslilikten çok sunum tarzıdır ki, zaten bu tür elektronik düzenlemeler yapılmadı mı?. Özellikle 80li ve 90lı yıllarda yapılan Türk makam müziği albümlerinde hep düzenlemeler yapıldı zaten. Garo Mafyan, Atilla Özdemiroğlu, Onno Tunç vs bunu yaptılar. Synthisizer ile davul, bass gitar, gitar, klavye bu müziğe zaten girmiştir. Mesele alıcısı olup olmaması. Bu müziğin icracısı yetişir de, bestekarı?. Bu detayı atlamamak lazım. Türk makam müziğinde müzik yapan besteciler azalmakta, yapanlar da, zamanında Sadettin Kaynak ya da Selahattin Pınar ya da Şerif İçli ya da Erol Sayan ya da Aleaddin Yavaşça'nın popülaritesine erişemiyor. Çünkü bu bestecilerin eserlerini daha geniş kitlelere hitap eden şarkıcılar okumuştu ve yayılmıştı. Şimdi böyle kişiler yok. Bir müziğin icracısı yetişse de, bestecisi yani üreteni çoğalmadıkça, desteklenmedikçe ayakta tutmak zordur.
 
Mesajlar
425
Tepki Puanı
566
YouTube
link
Bardakçı'nın programını hiç izlemedim, tevafuk olmuş. Yanıtım sadece size yönelik değildi, daha genel konuşmak istedim. Popülarite hiçbir zaman kalitenin salt temsili değildir. Yapılan elektronik düzenlemeleri bir katkı olarak göremiyorum. Itrî, Hacı Sadullah Ağa, Dede Efendi, Zekâî Dede.. yıllar önceki eserlerinin müzikalitesi ve ihtişamıyla Türk müziğini çökmek bir yana geçen her günde daha fazla ayakta tutuyor.
 
Mesajlar
2516
Tepki Puanı
3913
İnternet Sayfası
link
Facebook
link
Biraz farklı konular birbirine girdi gibi. Kesinlikle popülarite kalitenin göstergesi olamaz. Elektronik düzenleme meselesi de farklı bir konu. Ben elektroniği seven birisi değilim, o yüzden görüşüm zâten belli.

Tek sesli bir müziğe rağbeti artırmak için onda çok sesli ve elektronik düzenlemeler yapmak ak sakallı bir dedeye jean pantolon giydirmek gibi geliyor bana.
Şu nokta da biraz farklı bir nokta. Çok seslilik rağbeti arttırsaydı, Batı'nın klasik müziği bizim gibi aynı problemleri yaşamazdı.

Ama Batı'nın klasik müziği kaliteden ödün vermiyor ve kendi içinde gelişmeye çalışıyor. Biz ise o kalitede değiliz, bu kadar açık bir durum. Bunun çok seslilik ile bir ilgisi yok. Adamlar 100 müzisyeni aynı anda "öksürtebiliyor" keyiflerine göre. Biz 100 kişiyi topladık mı herkes başka bir yerden öksürüyor. Kalitemiz düşük. En basit onların koro eserlerini dinleyelim, sonra da bizimkileri. Sâdece icrâ kalitesini karşılaştıralım. Fark hemen ortaya çıkıyor. Yâni eğitim düzeyimiz ve sistemimiz alçak düzeyde.

Elektronik düzenlemer de yine farklı bir durum. Ben hiç hoşlanmıyorum ama elektronik müzik yapanların makam bilgisi olmasının gerektiğini düşünüyorum. Yâni o tarz müzik yapan bile bizim kültürümüzün altyapısını bilmeli. Onlar da bu var. "Chords" kullanıyorlar meselâ durmadan. Yâni altyapı olarak klasik müzikten türemiş bir olayı kendi elektronik müziklerine uyguluyorlar. Bizde bu yok işte. Bizdeki elektronik müzik üreten yine Batı'ya özenip üretiyor. Bizim makam sistemimizi almıyor altyapıya, ya da dörtlülerimizi, beşlilerimizi. Bilinç ve bilgi yok. Sıkıntı bu.
 
Mesajlar
1581
Tepki Puanı
2704
Cinuçen Tanrıkorur'un bir yazısı var:
""120 kişilik senfoni orkestrası Şefkefzâ makamında taksim yapan bir neyin önününde âciz, yapayalnız, çırılçıplaktır. Senfoni orkestrası Şefkefza makamında neden taksim yapsın, diyeceksiniz. O niye ben olmaya çalışsın? Ben niye o olmaya çalışayım? Onun dili ona güzeldir, çünkü onun tarih inanç, geleneklerini anlatır. Benim dilimse bana güzeldir, çünkü benim tarih, inanç, geleneklerimi yansıtır."

Bu sözler birçok şeyi açıklıyor sanırım. Tek sesli bir müziğe rağbeti artırmak için onda çok sesli ve elektronik düzenlemeler yapmak ak sakallı bir dedeye jean pantolon giydirmek gibi geliyor bana. Kültür ögesi çerçevesinden konuşacak olursak, bir kültür ögesine talebin az veya çok olması o ögenin değerini belirlemez diye düşünüyorum. Her müzik kendi içinde kendi yapısıyla değerlidir, birinin diğerine üstünlüğü son derece göreceli ve hatta biraz da gerekli olmayan bir konu bence. Yahyâ Kemal'in dizelerinde belirttiği gibi "Sönmez seher-i haşre kadar şi’r-i kadim/Bir meşaledir, devredilir elden ele" az veya çok olsun Türk müziği herhangi bir değişime ihtiyaç duymadan, özünden kopmadan ve değerini koruyarak kendisine daima dinleyici, icracı bulacaktır.
Budur kardeşim.
 
Mesajlar
140
Tepki Puanı
264
Yaş
37
YouTube
link
Ya ben müziğe 20 yılını vermiş ve hali hazırda akademide görev yapan biri olarak o kadar üzülüyorum ki şöyle laflara " hiç bir değişime ihtiyaç duymadan". her şey değişirken, gelişirken nasıl değişmemezlik olabilir. Bu kesinlikle çok tutucu ve kesin bir tavırdır. O çok yücelettiğimiz Mevlana'nın sözlerini hatırlayalım isterseniz:

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!
Dünle beraber gitti cancâzım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...

Yeni şeyler söyleyemiyorsak yaşadığımız devirde, yaşamayalım daha iyi vesselam!
 
Son düzenleme:
Üst Alt