Mesajlar
202
Tepki Puanı
328
Fikrimce güzel bir makâle, öneririm. Ekinci'nin çıkardığı sonuçlar dışında hızlıca üstünden geçtiği, ancak üzerinde önemli mantıksal çıkarımlar yapabileceğimiz bir tez sunması da bence ilginç. Ekinci'nin şu şekilde özetlediği tezin,
20. yüzyıl musiki otoritelerinin modernist ve/veya muhafazakâr reflekslerinin bir sonucu olarak klasik repertuardaki eserler için nüsha farklılıklarına hoşgörü gösterilmediği ve nüshaların tek tipleştiği bilinmektedir (Behar, 1998, s. 85, 91). Buna karşılık umumiyetle piyasa fasıllarında icrâ edilen Kanbos Nazîresi'nin üzerinde herhangi bir dayatma söz konusu değildi. Hâl böyleyken eserin 19. yüzyılda yazılmış notalarında gözlemlenen melodik çeşitliliğin 20. yüzyıl notalarında ortadan kalkması ve 1920'lerde yayınlandığı şeklinin güncel notalarda da aynen mevcut olması dikkat çekicidir. Kâğıt üzerinde bakıldığında bu durum erken 20. yüzyıl piyasa tavrının bundan böyle sabitlendiği gibi yanlış bir düşünceye yol açabilir. Hâlbuki piyasa tavrında hiçbir eser notadaki şekliyle icrâ edilmemekte, enstrümanların niteliğine ve icrâcının o anki hissiyatına göre esere çeşitli süslemeler girmektedir (bkz. Şekil 7). Klâsik icrâlarda hâlen yaygın olan eserin aslına sadık, dolayısıyla notaya bağlı kalma hassasiyetinden dolayı birçok eski eser 19. ve 20. yüzyıllarda notaya alınmış hâlleriyle sabitleşmişken Kanbos Nazîresi'nin her icrâda yeni bir versiyonu seslendirilmektedir. Yüzyıllar boyunca notaya bağlı kalmaksızın yürütülmüş olan Osmanlı-Türk müziğinin geleneksel icrâ pratiğiyle (Behar, 1998, s. 81-84, 89) örtüşen bu durum, eserin hâlâ yaşamakta olduğunun bir başka göstergesidir.
özellikle vurgu ile gösterdiğim son cümlesinin mantığına göre, günümüzde (belki de biraz yanlış bir şekilde) 'klasik' olarak adlandırılan sâde icrâ tarzını III. Selim'den geriye götüremeyiz. Yâni, 19. yüzyıl öncesinde, tıpkı Ekinci'nin Şekil 7'de gösterdiği gibi, musıkî eserini bir melodik şekil veyâ iskelet gibi gören bir anlayışın yaygın olması olasıdır*. Bu nedenle, eğer bu tezi kabul edecek olursak, 19. yüzyıl öncesi eserleri icrâ ederken; modernist terimlerle 'doğru' tarihî icrâ yapmanın yolu, notayı tam tâkip etmek değil, tam tersine aynı melodik iskelet içinde sazların kendi tavırlarını ve tekniklerini kullanmalarını sağlayacak ve eserin icrâ edildiği bağlama uygun şekilde icrâ etmektir. Daha basit bir şekilde, büyük ihtimâlle piyasa tavrı, bir bu açıdan 'klasik' tavırdan daha klasik anlaşılan.

Tabii bunların hepsi, bu tezin mantıksal sonucunu kabul edersek geçerli, ve bu konuda musıkî camiâsının (ve aslında herkesin) görüşlerini merak ediyorum.

*Kantemiroğlu'nun vezin anlayışı da insanı bu sonuca doğru yöneltiyor aslında.
 

Bütün Ekli Dosyaları İndir

Üst Alt