Mesajlar
176
Tepki Puanı
236
YouTube
link
Bir makam ve başka bir makamın sınıflandırılması için kriterler var mı?
Organizmaların taksonomisinde, Ernst Walter Mayr (1904-2005) "biyolojide tür kavramı" savundu.
Makam'ın "tür" tanımının canlıların "tür" tanımına benzer bir tanımı var mıdır?
Kafam karıştı.
Biyolojide bazı insanlar, belirli organizmaların aynı türden olmadığı konusunda bir ayrım yapar. Bazı insanlar aynı türden oldukları için belirli organizmalar arasında ayrım yapmazlar.
Biyolojide türlerin sınıflandırılması hakkında devam eden bir tartışma vardır.
Tür kavramı belirsizdir.

Bazıları Hicâz ile Hümâyun ile Uzzâl arasında ayrım yapar, bazıları ayırmaz.

Kimisi Veli Dedenin bestelediği Peşreve Hicâz-hümâyun, kimisi ise sadece Hicâz Peşrev der.

Bazıları Zaharya'nın "Terkeyledi gerçi beni ol mah-cemalim"inin Uzzâl olduğunu söyler, bazıları ise sadece Hicâz.

Bazıları Hicâz ile Zirgüleli hicâzını ayırt eder, bazıları ayırmaz.

Bazı insanlar küçük farklılıklara değer verir.
Öte yandan Makam denilince de küçük farklılıkları önemsemeyen ve özetlemek isteyenler var.

Uşşak, Beyâtî, Isfahan, Hicâz, Bûselik, Dügâh, Sabâ arasındaki farkları umursamayan ve hepsini bir araya getirmek isteyenler var.

Biyolojide, "sınıflandırma ve gruplama aynı madalyonun iki yüzüdür" ve "bölmek. bir araya getirmek. sadece aynı şeyi söylüyor." öğrendim.
Epistemolojinin hikayesiyle bağlantılıdır.

Tür
Tür - Vikipedi

Kafam karıştı.
Kriterleri öğrenmek istiyorum.
 
Son düzenleme:
Mesajlar
202
Tepki Puanı
327
Bir makam ve başka bir makamın sınıflandırılması için kriterler var mı?
Organizmaların taksonomisinde, Ernst Walter Mayr (1904-2005) "biyolojide tür kavramı" savundu.
Makam'ın "tür" tanımının canlıların "tür" tanımına benzer bir tanımı var mıdır?
Kafam karıştı.
Biyolojide bazı insanlar, belirli organizmaların aynı türden olmadığı konusunda bir ayrım yapar. Bazı insanlar aynı türden oldukları için belirli organizmalar arasında ayrım yapmazlar.
Biyolojide türlerin sınıflandırılması hakkında devam eden bir tartışma vardır.
Tür kavramı belirsizdir.

Bazıları Hicâz ile Hümâyun ile Uzzâl arasında ayrım yapar, bazıları ayırmaz.

Kimisi Veli Dedenin bestelediği Peşreve Hicâz-hümâyun, kimisi ise sadece Hicâz Peşrev der.

Bazıları Zaharya'nın "Terkeyledi gerçi beni ol mah-cemalim"inin Uzzâl olduğunu söyler, bazıları ise sadece Hicâz.

Bazıları Hicâz ile Zirgüleli hicâzını ayırt eder, bazıları ayırmaz.

Bazı insanlar küçük farklılıklara değer verir.
Öte yandan Makam denilince de küçük farklılıkları önemsemeyen ve özetlemek isteyenler var.

Uşşak, Beyâtî, Isfahan, Hicâz, Bûselik, Dügâh, Sabâ arasındaki farkları umursamayan ve hepsini bir araya getirmek isteyenler var.

Biyolojide, "sınıflandırma ve gruplama aynı madalyonun iki yüzüdür" ve "bölmek. bir araya getirmek. sadece aynı şeyi söylüyor." öğrendim.
Epistemolojinin hikayesiyle bağlantılıdır.

Tür
Tür - Vikipedi

Kafam karıştı.
Kriterleri öğrenmek istiyorum.
Şöyle bir benzetmeyle başlayayım; bir roman okurken, okuduğunuz kitabın roman olduğunu nereden anlarsınız? Çoğu kişi "uzun olduğundan" diyebilir, ancak o zaman bir romanı, uzun bir akademik kitaptan ayıran bir şey kalmaz. Buna karşılık, "roman kurgu olması gerekiyor" diyebiliriz, ancak bu sefer karşımıza uzun soluklu mesnevîler çıkıp tekrar tasnifimizi bozar. "Roman düz-yazıdır" dediğimizde ise İngilizce'de "verse-novel" diye bilinen, manzume-romanların gerçekten roman olmadığını savunur, popüler tasnife karşı gelmiş oluruz. Bu basit soruda bile, tanımlar insanlar tarafından yapılan, doğal* ve kompleks bir sürecin sonucu olduğundan, yapılan tasnif her zaman bir kavramsal model gerektirir. Kavramsal modeller ise hiçbir zaman gerçeği tam olarak yansıtamazlar. Makamlara da bu şekilde bakmak bence en doğrusudur, ki 16. yüzyılla 19.yüzyıl arasında da hep böyle bakılmıştır.

Son bir buçuk yüzyıldır 'Batılılaşma/Modernleşme' eğilimleri altında makam sistemini Batı'nın şartlarına uyarlamak; yâni Batı müziğinde olduğu gibi basitleştirilmiş bir diziler/skalalar sürüsüne indirgemek isteyen birçok nazariyatçı çıkmıştır. Bu gruba göre kavramsal modeller kullanılamaz, modernist ve pozitivist bir düşüncede 'doğruyu' bulmak gerekir. Bu şekilde de makam sistemi bir kavramlar bütününden belirli 'doğrulara' dönüşmüştür (ki bu 'doğrular' çoğu zaman repertuvardaki kullanımlara uymazlar). Karışıklık biraz buradan çıkmıştır; 19. yüzyıl öncesinde farklı şekillerde anlatılabilecek, hattâ bâzen birbirinin içine geçebilecek makamlar (bkz. Hüseynî ve Uşşak), artık 'sahte' bir gerçekliğe oturtulmuş, İngilizce terimiyle 'reify' edilmiştir. Ancak farklı nazariyatçılar, bu zenginlikten farklı gerçeklikleri görüp farklı şeyler yazmışlardır, bu yüzden de bir karmaşa ortaya çıkmıştır. Eğer bu karmaşa sizi tatmin ediyorsa, Arel, Yekta gibi nazariyatçıları okumak yararlı olabilir.

Ancak 16-19. yüzyıl arası teori anlayışına göre, bu gerçeklik yoktur. Kantemiroğlu da, Abdülbaki Dede de çok benzer şekillerde, musıkînin sonsuzluğunu ve zenginliğini bir güzellik, ve hattâ Osmanlı'da hâkim olan felsefî yapının bir temsili olarak görüp (her ne kadar Dügâh'ı açıklarken Kantemiroğlu bundan biraz sapsa da) 'merkeziyetçi' Batı yöntemlerini kullanmamış, kavramsal modellerden sonuna kadar yararlanmışlardır. Eğer makam nazariyatını bu şekilde öğrenmek istiyorsanız, iki yöntem izleyebilirsiniz. Birincisi dönem yazılarını okumak olacaktır. Ancak bu, size o dönemdeki makam anlayışını verir. O yüzden belki de daha güzel bir yöntem, dönem materyallerini, modern kitaplarla birleştirip, bolca parça çalarak kendi kavramsal modelinizi oluşturmanız olabilir. Bu musıkîmizin belki de en güzel özgürlüklerinden biridir. Bazıları makam 'gösterir', bazıları makamda çalar, bazıları ise tamâmen başka bir yöntemler makamları kavramsallaştırır. Herkes, gelenektekine benzer bir şeye yaklaşmak için kendine mantıklı geleni kullanabilir. Yâni kriterler o kadar da önemli değildir; önemli olan, biri "Buselik Müşterek Taksîm çalıyoruz" dediğinde, herkesin benzer bir şey anlamasıdır.

*Burada bahsettiğim, "beşeri" kelimesinin karşıtı olan "doğal" değil, "yapay" kelimesinin karşıtı olan "doğal"dır.
 
Son düzenleme:
Mesajlar
176
Tepki Puanı
236
YouTube
link
Şöyle bir benzetmeyle başlayayım; bir roman okurken, okuduğunuz kitabın roman olduğunu nereden anlarsınız? Çoğu kişi "uzun olduğundan" diyebilir, ancak o zaman bir romanı, uzun bir akademik kitaptan ayıran bir şey kalmaz. Buna karşılık, "roman kurgu olması gerekiyor" diyebiliriz, ancak bu sefer karşımıza uzun soluklu mesnevîler çıkıp tekrar tasnifimizi bozar. "Roman düz-yazıdır" dediğimizde ise İngilizce'de "verse-novel" diye bilinen, manzume-romanların gerçekten roman olmadığını savunur, popüler tasnife karşı gelmiş oluruz. Bu basit soruda bile, tanımlar insanlar tarafından yapılan, doğal* ve kompleks bir sürecin sonucu olduğundan, yapılan tasnif her zaman bir kavramsal model gerektirir. Kavramsal modeller ise hiçbir zaman gerçeği tam olarak yansıtamazlar. Makamlara da bu şekilde bakmak bence en doğrusudur, ki 16. yüzyılla 19.yüzyıl arasında da hep böyle bakılmıştır.

Son bir buçuk yüzyıldır 'Batılılaşma/Modernleşme' eğilimleri altında makam sistemini Batı'nın şartlarına uyarlamak; yâni Batı müziğinde olduğu gibi basitleştirilmiş bir diziler/skalalar sürüsüne indirgemek isteyen birçok nazariyatçı çıkmıştır. Bu gruba göre kavramsal modeller kullanılamaz, modernist ve pozitivist bir düşüncede 'doğruyu' bulmak gerekir. Bu şekilde de makam sistemi bir kavramlar bütününden belirli 'doğrulara' dönüşmüştür (ki bu 'doğrular' çoğu zaman repertuvardaki kullanımlara uymazlar). Karışıklık biraz buradan çıkmıştır; 19. yüzyıl öncesinde farklı şekillerde anlatılabilecek, hattâ bâzen birbirinin içine geçebilecek makamlar (bkz. Hüseynî ve Uşşak), artık 'sahte' bir gerçekliğe oturtulmuş, İngilizce terimiyle 'reify' edilmiştir. Ancak farklı nazariyatçılar, bu zenginlikten farklı gerçeklikleri görüp farklı şeyler yazmışlardır, bu yüzden de bir karmaşa ortaya çıkmıştır. Eğer bu karmaşa sizi tatmin ediyorsa, Arel, Yekta gibi nazariyatçıları okumak yararlı olabilir.

Ancak 16-19. yüzyıl arası teori anlayışına göre, bu gerçeklik yoktur. Kantemiroğlu da, Abdülbaki Dede de çok benzer şekillerde, musıkînin sonsuzluğunu ve zenginliğini bir güzellik, ve hattâ Osmanlı'da hâkim olan felsefî yapının bir temsili olarak görüp (her ne kadar Dügâh'ı açıklarken Kantemiroğlu bundan biraz sapsa da) 'merkeziyetçi' Batı yöntemlerini kullanmamış, kavramsal modellerden sonuna kadar yararlanmışlardır. Eğer makam nazariyatını bu şekilde öğrenmek istiyorsanız, iki yöntem izleyebilirsiniz. Birincisi dönem yazılarını okumak olacaktır. Ancak bu, size o dönemdeki makam anlayışını verir. O yüzden belki de daha güzel bir yöntem, dönem materyallerini, modern kitaplarla birleştirip, bolca parça çalarak kendi kavramsal modelinizi oluşturmanız olabilir. Bu musıkîmizin belki de en güzel özgürlüklerinden biridir. Bazıları makam 'gösterir', bazıları makamda çalar, bazıları ise tamâmen başka bir yöntemler makamları kavramsallaştırır. Herkes, gelenektekine benzer bir şeye yaklaşmak için kendine mantıklı geleni kullanabilir. Yâni kriterler o kadar da önemli değildir; önemli olan, biri "Buselik Müşterek Taksîm çalıyoruz" dediğinde, herkesin benzer bir şey anlamasıdır.

*Burada bahsettiğim, "beşeri" kelimesinin karşıtı olan "doğal" değil, "yapay" kelimesinin karşıtı olan "doğal"dır.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Çok kibarsın.
Çok teşekkürler.
"Mecmûa-i Sâz ü Söz" ve "Kantemiroğlu Edvâr"ı çok iyi bilirsiniz.

Sınıflandırma zordur.

"19. yüzyıl öncesinde farklı şekillerde anlatılabilecek, hattâ bâzen birbirinin içine geçebilecek makamlar (bkz. Hüseynî ve Uşşak)"
Yukarıdakiler hakkında bilgi verirseniz sevinirim.

Uşşak makamı hakkında,

Sanırım yukarıdaki gibi bir melodi.

Hüseynî makamı hakkında,

Sanırım yukarıdaki gibi bir melodi.

Eski günlerde farklı mıydı? Bana haber verirseniz sevinirim.
 
Mesajlar
202
Tepki Puanı
327
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Çok kibarsın.
Çok teşekkürler.
"Mecmûa-i Sâz ü Söz" ve "Kantemiroğlu Edvâr"ı çok iyi bilirsiniz.

Sınıflandırma zordur.

"19. yüzyıl öncesinde farklı şekillerde anlatılabilecek, hattâ bâzen birbirinin içine geçebilecek makamlar (bkz. Hüseynî ve Uşşak)"
Yukarıdakiler hakkında bilgi verirseniz sevinirim.

Uşşak makamı hakkında,

Sanırım yukarıdaki gibi bir melodi.

Hüseynî makamı hakkında,

Sanırım yukarıdaki gibi bir melodi.

Eski günlerde farklı mıydı? Bana haber verirseniz sevinirim.
Biraz yanlış anlaşılmaya açık bir cümle olmuş, pek iyi ifâde edememişim. Anlatmaya çalıştığım şey Hüseynî ve Uşşak'ın eskiden aynı makam olduğu değildi, iç içe geçmek dediğim; farklı modellerde anlatıldığında aynı yapıya dönüşebilmeleri idi (bunun detayları maalesef biraz uzun ve yanlış yapılmaya açık bir konu, açıklamak biraz zor geliyor desem yeridir). Yoksa amelî olarak bakarsak iki makamın kullanımları (eğer modern terimleri kullanacak olursak seyir/çeşni/asma karar vb.) bazı eserlerde benzese de, ortalama olarak farklıydı ve farklıdır. Ancak sırf teorik bir açıdan bakıldığında, çok benzer hattâ aynı makâm olarak görünebilirler.

Gâliba daha kolay anlaşılacak bir örnek, bunun tam tersinin yaşandığı Kürdi makâmı olabilir. Tam tersi dediğim, belirli dönemlerde Kürdi makâmı günümüzde birden fazla makâmı içine alacak bir yapı olarak görülmüştür; veyâ birkaç makâmın belirli kullanımlarından ortaya çıkıp renk olarak sonradan kendini belli etmiştir. Meselâ Kantemiroğlu zamânında, Sultan Korkut'un Devr-i Kebir Peşrevi gibi az çok Hüseynî diyebileceğimiz bir eser de, çok daha ayrı (ve bence güzel) bir renge sâhip bir eser olan Angeli'nin Berefşan Peşrevi de Kürdî makâmına sığdırılmıştır. Bunun bir hatâ olabileceğini düşünebiliriz, ancak Kürdî eserlerin 18. yüzyıl yazılarında pek de düzenli bir yapıya sâhip olmadığı akademisyenler tarafından da gözlemlenmiştir.

Gönül Yeprem,
Dimitrie Cantemir Edvârı'nın Makam Kavramı Açısından İncelenmesi'nden naklen:
Makam dizisi olarak genelleme yapılacak kadar ortak noktası bulunmayan eserler, hepsinin kararının dügâh, güçlüsünün nevâ perdesi olması ve 348 numaralı eser hariç hepsinin nevâda bûselik çeşnisi kullanması, pestte genişleme göstermeyip tizde genişlemesi, rast perdesini yeden olarak kullanması ve inici bir seyir izlemesi bakımından benzerlik göstermektedir.
Kürdî eserlerden 154, 155, 156 ve 348 numaralı eserlerde kürdî perdesi hiç kullanılmamış, yalnızca 154 numaralı eserin mülâzimesinde ve ikinci hânesinde kürdî perdesinin tizdeki simetriği olan sünbüle perdesinin kullanıldığı dikkat çekmiştir. Özellikle Sultan Korkut'a ait 348 numaralı eser tam bir hüseynî makāmı özelliği göstermektedir ve ne Cantemir'in tarif ettiği, ne de bugün kullanılan kürdî makāmıyla hiçbir benzerlik göstermemektedir.
Benzer bir yorumu Owen Wright da yapmıştır, hattâ Kürdî makâmının çok hızlı değişim geçirdiğini ortaya atmıştır. Yâni asıl mühim olan, makamların değişken ve sınırları tam belli olmayan yapılarıdır; bu açıdan Batı dizilerinden büyük fark gösterirler. Aslında sizin benzetmenize geri dönecek olursak; eğer 50-100 yılda bir yeni türler oluşuyor, ve türler bu kadar kısa sürede evrimleşiyor olsaydı, tür kavramının sınıflandırma olarak ne kadar mantığı kalırdı?
 
Son düzenleme:
Mesajlar
251
Tepki Puanı
357
If we practically and generally say it, uşşak does a musical “sentence” resting on dügah at the beginning using rast as a supportive note, you can see in many songs or taksims. Then it may rest on the perde of uşşak. Then it settles on dügah again. Then it makes a sentence using acem but centered on neva. Then it returns to the dügah. As a Meyan/the middle section of the piece, the makam Muhayyer is easy to implement it could be anything there. Then when Meyan is done, you should complete it on dügah using acem and it ends there. The issue is about the scent. The example I gave is very general and for the people who listen this music, if not it doesnt make much sense. Even to us. The subject makam should be known by memorizing former pieces.

However, Hüseyni begins with a sentence resting on Hüseyni/Mi or using Dügah-Hüseyni or another dual relation depicting perde of Hüseyni. Most eye catching detail is it uses higher notes than mi generally and rests on mi. Than it gradually reaches dügah using neva çargah and so on. It could be direct as well. Also sperately it uses distant notes like la-mi sol-mi, do-sol in a distinct sharp melody. Like this.. This I would say probably unexistant in Uşşak, Im open to opposing arguments.

So, each known makam has its routes to follow and a spesicfic way of impression. Also it has a color/scent i.e. uşşak is not sharp like Hüseyni. Probably that its a higher pitch centered makam. Also for players, I can say the way you press notes and hit the pick is different. Its not by training but developes by listening.

All in all, I think difference btw makams are by default came trough different tribes of people into turkish music and the color/scent is repeated as its taken from them troughout the centuries and although some look very similar they kept their original tonalities. For example, Hicaz from city of Urfa and Trabzon, everything would look similar but the color; way of expression is totally different. I think this scent issue is by default. Its from the people who had them first. Like Hacı Arif Bey inventing Kürdilihicazkar, he found a new scent not only mixing the two makams but also defining its default sentences, texture, resting notes, the karar and so on. If one doesnt know his pieces its impossible to repeat as how he did it.

If we say they are not so distinct we would act against the analogy of makam music. Its generally even a single musical expression that should be done to implement or identify a makam. Thats the whole point. We could name blacksea hicaz and urfa hicaz as two different makams, the theory allows and supports us to do it in this way.

Uşşak, Hüseyni and all.. has its own default melodies and scent. This is understandable trough learning/memorizing these pieces as @efrūḫte mentioned in his first message up here.
 
Mesajlar
202
Tepki Puanı
327
If we practically and generally say it, uşşak does a musical “sentence” resting on dügah at the beginning using rast as a supportive note, you can see in many songs or taksims. Then it may rest on the perde of uşşak. Then it settles on dügah again. Then it makes a sentence using acem but centered on neva. Then it returns to the dügah. As a Meyan/the middle section of the piece, the makam Muhayyer is easy to implement it could be anything there. Then when Meyan is done, you should complete it on dügah using acem and it ends there. The issue is about the scent. The example I gave is very general and for the people who listen this music, if not it doesnt make much sense. Even to us. The subject makam should be known by memorizing former pieces.

However, Hüseyni begins with a sentence resting on Hüseyni/Mi or using Dügah-Hüseyni or another dual relation depicting perde of Hüseyni. Most eye catching detail is it uses higher notes than mi generally and rests on mi. Than it gradually reaches dügah using neva çargah and so on. It could be direct as well. Also sperately it uses distant notes like la-mi sol-mi, do-sol in a distinct sharp melody. Like this.. This I would say probably unexistant in Uşşak, Im open to opposing arguments.

So, each known makam has its routes to follow and a spesicfic way of impression. Also it has a color/scent i.e. uşşak is not sharp like Hüseyni. Probably that its a higher pitch centered makam. Also for players, I can say the way you press notes and hit the pick is different. Its not by training but developes by listening.

All in all, I think difference btw makams are by default came trough different tribes of people into turkish music and the color/scent is repeated as its taken from them troughout the centuries and although some look very similar they kept their original tonalities. For example, Hicaz from city of Urfa and Trabzon, everything would look similar but the color; way of expression is totally different. I think this scent issue is by default. Its from the people who had them first. Like Hacı Arif Bey inventing Kürdilihicazkar, he found a new scent not only mixing the two makams but also defining its default sentences, texture, resting notes, the karar and so on. If one doesnt know his pieces its impossible to repeat as how he did it.

If we say they are not so distinct we would act against the analogy of makam music. Its generally even a single musical expression that should be done to implement or identify a makam. Thats the whole point. We could name blacksea hicaz and urfa hicaz as two different makams, the theory allows and supports us to do it in this way.

Uşşak, Hüseyni and all.. has its own default melodies and scent. This is understandable trough learning/memorizing these pieces as @efrūḫte mentioned in his first message up here.
While I disagree that the historical differences between makam usages have regional origin (especially regional origin within Turkey), and I would contend that makams form because of an interest in transmitting a large amount of musical knowledge in one word, I do agree with this comment and is often why I avoid talking about the minutiae of makams. This description that @Sadikkara gave fits the repertoire of today, and in fact is in pretty good agreement with the pieces you presented; but in certain periods it did not, and we should not be puzzled if a piece that was considered to be one makam would, in contemporary times, be considered something else.
 
Mesajlar
176
Tepki Puanı
236
YouTube
link
Türkçeyi çok iyi anlayamadığım için üzgünüm.
"bölmek. bir araya getirmek. sadece aynı şeyi söylüyor."
Yukarıdaki epistemolojiyi ayrıntılı olarak anlatacağım.
Divanmakam internet sitesinde "Terkeyledi gerçi beni ol mah-cemalim" Hicaz olarak sınıflandırılmaktadır.
sınıflandırmayı yapın.
"Terkeyledi gerçi beni ol mah-cemalim"i Uzzâl olarak sınıflandırın.
Uzzâl adında yeni bir grup oluşturuldu.
Uzzâl adında yeni bir birim oluşturuldu.
"bölmek. bir araya getirmek."
Madalyonun önü ve arkası arasındaki ilişki haline gelir.

@efrūḫte, Kantemiroğlu Edvâr hakkında çok bilginiz var. harikasın
Yüksek lisans tezinde ise "XVII. YÜZYILDA MAKÂMLAR" yazan Tolga MERİÇ, "XVII. yüzyılın en gözde makâmının Hüseynî olduğu tespit edilmiştir."

@Sadikkara, Açıklamanızı çok iyi anladım. Anlamak benim için çok kolaydı.
Çok fazla müzik bilginiz var.
Çok teşekkürler.
Çeşni hikayesi beni çok rahatsız ediyor.
"Çeşni"den emin değilim.
 
Mesajlar
202
Tepki Puanı
327
Türkçeyi çok iyi anlayamadığım için üzgünüm.
"bölmek. bir araya getirmek. sadece aynı şeyi söylüyor."
Yukarıdaki epistemolojiyi ayrıntılı olarak anlatacağım.
Divanmakam internet sitesinde "Terkeyledi gerçi beni ol mah-cemalim" Hicaz olarak sınıflandırılmaktadır.
sınıflandırmayı yapın.
"Terkeyledi gerçi beni ol mah-cemalim"i Uzzâl olarak sınıflandırın.
Uzzâl adında yeni bir grup oluşturuldu.
Uzzâl adında yeni bir birim oluşturuldu.
"bölmek. bir araya getirmek."
Madalyonun önü ve arkası arasındaki ilişki haline gelir.

@efrūḫte, Kantemiroğlu Edvâr hakkında çok bilginiz var. harikasın
Yüksek lisans tezinde ise "XVII. YÜZYILDA MAKÂMLAR" yazan Tolga MERİÇ, "XVII. yüzyılın en gözde makâmının Hüseynî olduğu tespit edilmiştir."
Ben pek iyi açıklayamadım bu konuyu aslında. Hep konunun ana noktasına gelemeden daha felsefî bir yerlere götürdüm; bir de şu Hüseynî-Uşşak benzetmesini yapmamın nedenini anlatamayınca konu dağıldı. Tabii ana nokta şu; tekil bir kriter yok, olsaydı makam sistemi zenginliğinden mahrum kalırdı.

Özür dilerim, ve yine de kibar sözleriniz için teşekkürler.
 
Mesajlar
2121
Tepki Puanı
3187
Getirilen eleştiriyi anlıyoruz esasen. ''Terkeyledi gerçi beni... uzzal iken neden hicaz makamına kayıtlı?'' gibi bir sitem bu. Bunları (makamları ve usûlleri) ''ayırmaya'' niyet, aslında bir tarafın, kuramın da kabulünü gerektiriyor. Hangi yol seçilirse seçilsin itirazlar olacaktır fakat hocalarımız, umuyorum ki yakın zamanda, usûl ve makam tasnîfine başlayacaklar zira çokça yanlış kaydedilmiş usûl ve makam girdisi var.
 
Mesajlar
1568
Tepki Puanı
2012
Makamın takımı da yok maalesef, takımı olsaydı ya da yapılsaydı belki Hicaz makamından bir şekilde ayrılabilirdi.

Ayrıca Zaharya’nın Nakış Yürük Semaisi’ni de İsmail Hakkı Bey Hicaz diye kaydetmiş ki İsmail Hakkı Bey az kullanılmış makamlardan örnek vermeyi seven bir bestekar ve kendi de Uzzal makamında biraz eser vermiş. Yani Zaharya’nın eserine Uzzal yakıştırması muhtemelen daha sonra yapılmış, belki de 1930’lardan sonra…
 
Mesajlar
1568
Tepki Puanı
2012
Tanburi Artin (1730) ve Nasır Dede (1796?), Uzzal’i açıklarken yakın şeyler söylemişler; Hüseyni perdesinden başlar uzzal perdesinde (bugünki do#) çokça durur ve hüseyni üzerindeki kalışları (hüseyni makamını) yapar. İki kaynak da Hicaz makamını açıklarken yine yakın şeyleri söylemişler; Neva perdesinden başlar gibi…
 
Mesajlar
176
Tepki Puanı
236
YouTube
link
Makamın takımı da yok maalesef, takımı olsaydı ya da yapılsaydı belki Hicaz makamından bir şekilde ayrılabilirdi.

Ayrıca Zaharya’nın Nakış Yürük Semaisi’ni de İsmail Hakkı Bey Hicaz diye kaydetmiş ki İsmail Hakkı Bey az kullanılmış makamlardan örnek vermeyi seven bir bestekar ve kendi de Uzzal makamında biraz eser vermiş. Yani Zaharya’nın eserine Uzzal yakıştırması muhtemelen daha sonra yapılmış, belki de 1930’lardan sonra…
Açıklamanız mantıklı geldi.
Çok teşekkürler.
 
Mesajlar
251
Tepki Puanı
357
I wonder why “scent/color” is discomforting for you. I did not mean çeşni. I meant a character that is visible and percievable commonly. Its hard to explain for sure but makams were classified emotionally back then by scholars as well. Like in west major being considered happy and minor; emotional or sad. Its all generalization but some makams doesnt suit some functions today thats a reality. Great master Bekir Sıdkı Sezgin gives one or two examples on this at his lecture records. Like kürdi and nihavend being problematic in our religious music :) It does not have the serious vibe generally. Especially Kürdi is very lacking in this sense. I make myself a target for the audience, atış serbest. 🎯 Its not probably because of kürdi’s structure but the way its used was different and today it doesnt have much developed qualities for religious ceremonies. So since it was not used, there is almost no İlahi repertoire considering Kürdi. Same with songs except kürdilihicazkar.

All in all considering scent, i.e. a Quran recitation in makam Kürdi would be sounding very awkward for us. The scent/color would be very unfitting and discomforting.There is some nice implementations as well, but its generally few seconds of a big piece or recording. I may make a topic later for it using videos.
 
Mesajlar
176
Tepki Puanı
236
YouTube
link
I wonder why “scent/color” is discomforting for you. I did not mean çeşni. I meant a character that is visible and percievable commonly. Its hard to explain for sure but makams were classified emotionally back then by scholars as well. Like in west major being considered happy and minor; emotional or sad. Its all generalization but some makams doesnt suit some functions today thats a reality. Great master Bekir Sıdkı Sezgin gives one or two examples on this at his lecture records. Like kürdi and nihavend being problematic in our religious music :) It does not have the serious vibe generally. Especially Kürdi is very lacking in this sense. I make myself a target for the audience, atış serbest. 🎯 Its not probably because of kürdi’s structure but the way its used was different and today it doesnt have much developed qualities for religious ceremonies. So since it was not used, there is almost no İlahi repertoire considering Kürdi. Same with songs except kürdilihicazkar.

All in all considering scent, i.e. a Quran recitation in makam Kürdi would be sounding very awkward for us. The scent/color would be very unfitting and discomforting.There is some nice implementations as well, but its generally few seconds of a big piece or recording. I may make a topic later for it using videos.
Bu çok ilginç bir hikaye.
Senin hikayen "çeşni" ile ilgili değildi.
Yanılmışım.
Farabi, "Musiki-ul-kebir" adlı kitabında "Rast makamı: İnsana sefa(neşe-huzur) verir.'" ve "Buselik makamı: İnsana kuvvet verir."
Bu çok ilginç bir hikaye.
Çok teşekkürler.
 
Üst Alt