Dediğiniz diğer her şeye katılmakla birlikte burada bahsettiğiniz örnekle prozodi tartışmasında arada bir fark olduğunu düşünüyorum. Platon ve Aristoteles'in tartışması deskriptiftir. Yâni olan bir şeyi, bu durumda içinde bulunduğumuz evreni, açıklamaya çalışmışlardır. Bu konuda ikisi, iki ayrı bakış açısı türetmişlerdir, onlardan sonra gelenler ise bunu mantıkla ya da verilerle desteklemeye çalışmışlardır.
Buradaki 'prozodi' tartışması ise preskriptiftir, yâni "bu böyle olsa daha iyi olur" der. Hatta yazar bununla yetinmez, bu preskriptif iddiasına uymayan eserleri küçümser. Böyle bir şeyi tartışmak için ilk önce müziğin objektif bir amacını bulmak gerekir ki ne "iyi" ne "kötü" anlayalım. Bu konuda da herhangi bir fikir birliğine varabilen olursa çok kayda değer bir iş çıkarmış olur, çünkü bu konuda günümüze kadar hiç fikir birliği olmamıştır. Zâten "iyi", "kötü" nedir konusunda fikir birliği olmayınca, bu tartışmalar dogmatik bir yapı alır.
Yukarıda bahsettiğim durum nedeniyle de, müziğin içine böyle iddialar yerleştirilince, büyük tahribatlar yaşanabilir. Yüzyılardır süregelen gelenekler, dogmatik sebeplerle "kötü, gelişmemiş" bulunduğu için yerle bir edilebilir. Çok seslilik tartışması da bu yüzden değil midir?
Prozodiyi tanıtıp, "böyle yapılır, bence çok güzeldir, çünkü x,y etkileri olur, o yüzden ben artık musıkîme katkılarıma bu gözle bakacağım" demekle, bu makâledekileri söylemek çok farklıdır.