Ana Sayfa
Yeni Mesajlar
Forumlarda Ara
Eser (Nota) Arşivi
Yeni Mesajlar
Kayıt Arşivi
Yeni Mesajlar
Köşe Yazıları
Yeni yazılar
Yeni yorumlar
Yazı dizisi
Yazıları ara
Ansiklopedi
Yeni maddeler
Yeni yorumlar
Yeni puanlamalar
Ansiklopedi'de ara
Bizimle Paylaşın!
Giriş Yap
Kayıt Ol
Türkçe (TR)
Dil Seçici
English (US)
Türkçe (TR)
Neler Yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni Mesajlar
Forumlarda Ara
Menü
Giriş Yap
Kayıt Ol
Install the app
Yükle
Ana Sayfa
Klasik Türk Mûsikîsi (Alaturka)
Müzik Sohbetleri
Şair ve Bestecı̇ Arasındakı̇ Ahenk
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="orkun zafer özgelen" data-source="post: 84946" data-attributes="member: 393"><p>Vallahi mirim ben bu makaleyi aslında vezin-usul ilişkisi için paylaşmıştım. Bu makaleyi ben yazmadım, dolayısıyla söylediklerinizi üstüme alınmam söz konusu değil elbette. Fakat burada yazarın: "Bu eserlerde âhengi sağlayan en önemli unsur elbette prozodi, yani söz ile müziğin uyumudur. Söz ile müziğin uyumlu olduğu eserler kalıcı, öğretici yönü yüksek, sanatlı eserlerdir" bu paragrafı, onun çıkarımıdır. Bu da aslında onun kullandığı kaynaklardan aldığı bilgilerden dolayıdır. Örneğin Ali Kemal Belviranlı'nın <em>Aruz ve Âhenk</em> adlı eserinden yaptığı alıntı, onun neden bu çıkarıma vardığının bir göstergesidir. Ki döneminde yaşayan bestekarlardan fikir alınması makaleyi oldukça özgün yapmaktadır. Çünkü bestecilerin görüşleri ve düşünceleri direkt alınmış ve aktarılmıştır. Bunun bizim düşüncemize uyup uymaması öznel bir durum tabii. </p><p>Retorik ya da söz boyama konusu zaten bizim müziğimize yine 20. yüzyılın başında girmiştir. Ondan önce bu olay çok da düşünülmemiş ya da ihtiyaç duyulmamıştır. Bahsettiğiniz opera sanatı, yani müzikle beraber sahnenin, 'act'in olduğu bir durumda retorik kaçınılmazdır. Müzik de buna göre şekillenmiştir. Halbuki bizde ilk opera'nın yazımı zaten Cumhuriyet'in ilk zamanların olmuştur, ki Atatürk'ün emri ile 1934'te yazılan Özsoy operasıdır. Dans tiyatro gibi sahne sanatları ile ilgili olmayan makam müziğimiz (hali hazırda da ilgili değildir) retoriğe ya da prozodiye müziğimiz sahneye çıktığında ihtiyaç duymuştur. Bu da araştırmalarıma göre 1940'lı yıllarda Mısır filmlerine müzikler ya da şarkılar yapan usta besteci Sadettin Kaynak sayesinde olmuştur. Çünkü görüntüye müzik yapılmak durumunda kalınmıştır ve ağız hareketlerine göre söz yazma zorunluluğu doğmuştur. Sanırım bu konuda en nadide örnekler Kaynak'ın film müzikleridir, Türk makam müziği çerçevesinde.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="orkun zafer özgelen, post: 84946, member: 393"] Vallahi mirim ben bu makaleyi aslında vezin-usul ilişkisi için paylaşmıştım. Bu makaleyi ben yazmadım, dolayısıyla söylediklerinizi üstüme alınmam söz konusu değil elbette. Fakat burada yazarın: "Bu eserlerde âhengi sağlayan en önemli unsur elbette prozodi, yani söz ile müziğin uyumudur. Söz ile müziğin uyumlu olduğu eserler kalıcı, öğretici yönü yüksek, sanatlı eserlerdir" bu paragrafı, onun çıkarımıdır. Bu da aslında onun kullandığı kaynaklardan aldığı bilgilerden dolayıdır. Örneğin Ali Kemal Belviranlı'nın [I]Aruz ve Âhenk[/I] adlı eserinden yaptığı alıntı, onun neden bu çıkarıma vardığının bir göstergesidir. Ki döneminde yaşayan bestekarlardan fikir alınması makaleyi oldukça özgün yapmaktadır. Çünkü bestecilerin görüşleri ve düşünceleri direkt alınmış ve aktarılmıştır. Bunun bizim düşüncemize uyup uymaması öznel bir durum tabii. Retorik ya da söz boyama konusu zaten bizim müziğimize yine 20. yüzyılın başında girmiştir. Ondan önce bu olay çok da düşünülmemiş ya da ihtiyaç duyulmamıştır. Bahsettiğiniz opera sanatı, yani müzikle beraber sahnenin, 'act'in olduğu bir durumda retorik kaçınılmazdır. Müzik de buna göre şekillenmiştir. Halbuki bizde ilk opera'nın yazımı zaten Cumhuriyet'in ilk zamanların olmuştur, ki Atatürk'ün emri ile 1934'te yazılan Özsoy operasıdır. Dans tiyatro gibi sahne sanatları ile ilgili olmayan makam müziğimiz (hali hazırda da ilgili değildir) retoriğe ya da prozodiye müziğimiz sahneye çıktığında ihtiyaç duymuştur. Bu da araştırmalarıma göre 1940'lı yıllarda Mısır filmlerine müzikler ya da şarkılar yapan usta besteci Sadettin Kaynak sayesinde olmuştur. Çünkü görüntüye müzik yapılmak durumunda kalınmıştır ve ağız hareketlerine göre söz yazma zorunluluğu doğmuştur. Sanırım bu konuda en nadide örnekler Kaynak'ın film müzikleridir, Türk makam müziği çerçevesinde. [/QUOTE]
Alıntı ekle...
Kullanıcı Doğrulaması
Gönder
Ana Sayfa
Klasik Türk Mûsikîsi (Alaturka)
Müzik Sohbetleri
Şair ve Bestecı̇ Arasındakı̇ Ahenk
Üst
Alt