Konuya cevap cer

Zâten hep bahsettiğim konular, ama önemli geliyor bana; bir süredir de bir şeyler paylaşmıyorum, bu hafta sonuna kadar da böyle devam edecek sanırım o yüzden bir şeyler yazayım:


Birincisi, ideolojik tartışmaları aşıp, müziğe bakış açısı (yâni "makâma dayalı müzik") olarak kendini coğrafyasıyla tanımlayabilen bir tarihsel altyapı. Tabii Türk bestekârlarının, veya Türkiye coğrafyası içinde yapılmış besteleri Türk musıkîsi diye adlandırabiliriz, yanlış olmaz, ama coğrafi olarak daha geniş bir ortamın parçası olduğumuzu da reddetmek yanlış olur. Yâni nasıl Alman, Fransız müziği (ve buralarda benimsenmiş ekollerin farkları) olsa da bu gruplar özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında aralarındaki bağları fark etmiş. Yâni artık, Fransız müziği diyeni duysanız bile "Bu Batı müziği değil Alman/Fransız/Rus müziği" diyeni pek duyamazsınız. Bunun bu coğrafyada olmamasının da zâten çok basit bir sebebi var: Batı-dışı devletler ve içindeki bazı insanlar, bulundukları coğrafyayı bir dezavantaj olarak görüp kendi gruplarını bu coğrafyadan ayırmaya çalışıyorlar; ondan sonra da aynı coğrafyada bin yıl yaşamış milletlerin arasında (nasıl olacaksa) hiçbir bağ yokmuş gibi davranılıyor.


Bir de, tarihsel ve müzikolojik literatüre bağlı "reconstructive" icrâ standartları. Bunun hakkında uzun uzun bahsetmiştim, neden olmadığı konusunda da tartışmıştık, ama kadim eserlerin anlaşılması ve yaşanan kültürel tahribattan sonra maalesef pek de rağbet görmeyen "klasik dönem" eserlerinin icrâsı için gerçekten buna ihtiyaç var.


Üst Alt