Ana Sayfa
Yeni Mesajlar
Forumlarda Ara
Eser (Nota) Arşivi
Yeni Mesajlar
Kayıt Arşivi
Yeni Mesajlar
Köşe Yazıları
Yeni yazılar
Yeni yorumlar
Yazı dizisi
Yazıları ara
Ansiklopedi
Yeni maddeler
Yeni yorumlar
Yeni puanlamalar
Ansiklopedi'de ara
Bizimle Paylaşın!
Giriş Yap
Kayıt Ol
Türkçe (TR)
Dil Seçici
English (US)
Türkçe (TR)
Neler Yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni Mesajlar
Menü
Giriş Yap
Kayıt Ol
Install the app
Yükle
Eser (Nota) Arşivi
Eser (Nota) Arşivi
Güzeşti Arzu Ez Had Be Pay-i Bus-i Tü Ma Ra - Abdülkadir-i Merâgî'ye İzâfe Olunur - Nihavend-i Kebir
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="efrūḫte" data-source="post: 86140" data-attributes="member: 3556"><p>Öncelikle açıklamanız için teşekkürler; ancak aynı fikirde değilim.</p><p></p><p></p><p>Sorun Meragi'nin evlatları zamânında değil efendim, 16. yüzyılda sistemci ekolün son bulmasıyla, ve bunun sonrasında oluşan repertuvar kaybıyla alâkalı. Elimizde bu dönemden önceye âit peşrev formunda birkaç eser kalabilmiş, o da Ali Ufkî'de yazılı. Meşkle bunun dışında hiçbir şey gelememiş. Mecmualar da bunun üstüne başka bir bilgi sunuyor bize. Araştırmacıların bulgularına göre, Meragi'nin besteleri 16. yüzyılda kaybolduktan sonra Hafız Post ve Kantemiroğlu'nun zamânında tekrar beliriyor, bu mâlûmat ve eserlerin çoğunlukla 17. yüzyıl estetiklerine uyuyor olması, herhangi bir devamlılık olasılığını çok düşürüyor.</p><p></p><p></p><p>Bu konuda bu eserin bize meşkle geldiğini, bu yüzden ilk bestelendiği hâl ile günümüz estetiklerinin arasında bir şekilde bize geldiğini hatırlatırım. Bununla birlikte bu 'yabancılaşma' olayı bu esere veyâ makâma özel mi pek emin değilim. Şöyle söyleyeyim, Kantemiroğlu dönemi Acemler atıflı çoğu eserde bunu görüyoruz; bugün gördüğümüz benzerlik miktârından çok daha fazla benzerlik olmakla birlikte ciddi farklılıklar oluşabiliyor. Acemler atıflı bir <a href="https://www.youtube.com/watch?v=ISFS1HWcXoM" target="_blank">Buselik Sakil Peşrev</a> var meselâ, melodik renginde özellikle günümüz Buselik makâmından, ancak aynı zamanda Kantemiroğlu zamânı İstanbul'daki Buselik makâmından biraz farklı. Buna benzer bir durum bu eserde de var, ancak bu çok normal bir şey. Buna da bir 'yakıştırma'nın sonucu olarak bakabiliriz, ancak elimizdeki bilgiler bununla çelişiyor, alt kısımda bunu da açıklayacağım.</p><p></p><p></p><p>Yaptığınız değer yargılarını bir yana koyuyorum, çünkü bunlara ilmî bir şekilde nasıl yaklaşılır bilmiyorum. Bir musıkînin makam tanımlarının daha geniş yâhut dar olmasına, veyâ sizin musıkîmizi mümtaz ve cesâmetli bulmanıza karşı bir şey söyleyemem. Ancak şu benzerlik meselesinde âlimlerin düşüncesini özetleyebilirim; ki bu bile biraz zor, çünkü Orta Doğu'da meşksiz kadim repertuvar oluşturabilecek mâhiyette notalı kaynağı bulunan tek musıkî 'ekolü' İstanbul'dadır. Ancak elimizdeki Farsî, Arap ve Orta Asya'dan teorik bilgiler, notalı kaynaklardaki Acemler atıflı eserler vb. bize bu bilgileri vermektedir. Owen Wright, Kyriakos Kalaitzidis, Arash Mohafez, Walter Feldman gibi araştırmacılar da bu konuda etraflı araştırmalar yapmış ve belirli sonuçlara varmıştır. Feldman'dan bir alıntının çevirisi:</p><p></p><p>Bu mâlûmatın hepsini bu şekilde özetlemem çok zor, ancak yazdığım yazıda bunu yapabileceğimi düşünüyorum. Bununla birlikte bu konuda incelemeleri bulunan Mohafez'ın özet niteliğinde bir sözü var, bence önemli:</p><p></p><p>Bu nedenle bu tür etkileşimleri küçümsememeliyiz; ve 16. veyâ 17. yüzyıldan bize meşkle gelmiş bir esere "bunun bestekârı İranlı olamaz" diye yaklaşamayız.</p><p></p><p></p><p>Zâten yaptığım yorum buna karşı bir yorum değildi. Benim düşüncem sâdece şudur; Fars musıkîsi ve Türk musıkîsi ayrımı 19. yüzyılda gelişmiş, ve 20. yüzyılda milliyetçilik ile belirginleşmiştir. Bundan önce, iç içe geçmiş, yerel farklılıkları olan daha kapsamlı bir musıkî 'dili' gözlemleyebiliriz.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="efrūḫte, post: 86140, member: 3556"] Öncelikle açıklamanız için teşekkürler; ancak aynı fikirde değilim. Sorun Meragi'nin evlatları zamânında değil efendim, 16. yüzyılda sistemci ekolün son bulmasıyla, ve bunun sonrasında oluşan repertuvar kaybıyla alâkalı. Elimizde bu dönemden önceye âit peşrev formunda birkaç eser kalabilmiş, o da Ali Ufkî'de yazılı. Meşkle bunun dışında hiçbir şey gelememiş. Mecmualar da bunun üstüne başka bir bilgi sunuyor bize. Araştırmacıların bulgularına göre, Meragi'nin besteleri 16. yüzyılda kaybolduktan sonra Hafız Post ve Kantemiroğlu'nun zamânında tekrar beliriyor, bu mâlûmat ve eserlerin çoğunlukla 17. yüzyıl estetiklerine uyuyor olması, herhangi bir devamlılık olasılığını çok düşürüyor. Bu konuda bu eserin bize meşkle geldiğini, bu yüzden ilk bestelendiği hâl ile günümüz estetiklerinin arasında bir şekilde bize geldiğini hatırlatırım. Bununla birlikte bu 'yabancılaşma' olayı bu esere veyâ makâma özel mi pek emin değilim. Şöyle söyleyeyim, Kantemiroğlu dönemi Acemler atıflı çoğu eserde bunu görüyoruz; bugün gördüğümüz benzerlik miktârından çok daha fazla benzerlik olmakla birlikte ciddi farklılıklar oluşabiliyor. Acemler atıflı bir [URL='https://www.youtube.com/watch?v=ISFS1HWcXoM']Buselik Sakil Peşrev[/URL] var meselâ, melodik renginde özellikle günümüz Buselik makâmından, ancak aynı zamanda Kantemiroğlu zamânı İstanbul'daki Buselik makâmından biraz farklı. Buna benzer bir durum bu eserde de var, ancak bu çok normal bir şey. Buna da bir 'yakıştırma'nın sonucu olarak bakabiliriz, ancak elimizdeki bilgiler bununla çelişiyor, alt kısımda bunu da açıklayacağım. Yaptığınız değer yargılarını bir yana koyuyorum, çünkü bunlara ilmî bir şekilde nasıl yaklaşılır bilmiyorum. Bir musıkînin makam tanımlarının daha geniş yâhut dar olmasına, veyâ sizin musıkîmizi mümtaz ve cesâmetli bulmanıza karşı bir şey söyleyemem. Ancak şu benzerlik meselesinde âlimlerin düşüncesini özetleyebilirim; ki bu bile biraz zor, çünkü Orta Doğu'da meşksiz kadim repertuvar oluşturabilecek mâhiyette notalı kaynağı bulunan tek musıkî 'ekolü' İstanbul'dadır. Ancak elimizdeki Farsî, Arap ve Orta Asya'dan teorik bilgiler, notalı kaynaklardaki Acemler atıflı eserler vb. bize bu bilgileri vermektedir. Owen Wright, Kyriakos Kalaitzidis, Arash Mohafez, Walter Feldman gibi araştırmacılar da bu konuda etraflı araştırmalar yapmış ve belirli sonuçlara varmıştır. Feldman'dan bir alıntının çevirisi: Bu mâlûmatın hepsini bu şekilde özetlemem çok zor, ancak yazdığım yazıda bunu yapabileceğimi düşünüyorum. Bununla birlikte bu konuda incelemeleri bulunan Mohafez'ın özet niteliğinde bir sözü var, bence önemli: Bu nedenle bu tür etkileşimleri küçümsememeliyiz; ve 16. veyâ 17. yüzyıldan bize meşkle gelmiş bir esere "bunun bestekârı İranlı olamaz" diye yaklaşamayız. Zâten yaptığım yorum buna karşı bir yorum değildi. Benim düşüncem sâdece şudur; Fars musıkîsi ve Türk musıkîsi ayrımı 19. yüzyılda gelişmiş, ve 20. yüzyılda milliyetçilik ile belirginleşmiştir. Bundan önce, iç içe geçmiş, yerel farklılıkları olan daha kapsamlı bir musıkî 'dili' gözlemleyebiliriz. [/QUOTE]
Alıntı ekle...
Kullanıcı Doğrulaması
Gönder
Eser (Nota) Arşivi
Eser (Nota) Arşivi
Güzeşti Arzu Ez Had Be Pay-i Bus-i Tü Ma Ra - Abdülkadir-i Merâgî'ye İzâfe Olunur - Nihavend-i Kebir
Üst
Alt