(Daha erken gönderecektim, yazarken uyuyakalmışım.
)
Nezih Uzel'e ve hocasına son derece saygı duymakla birlikte, pek aynı fikirde değilim; ya da en azından kullanılan mantıksal çerçeveyi doğru bulmuyorum.
Bunu sâdece Dede Efendi'ye bağlamak ne kadar sağlıklıdır o ayrı konu, bununla birlikte 18. yüzyıldan 19. yüzyıla geçişte, makam müziğinde bu tür bir değişiklik olması muhtemeldir. Ancak, bu musıkîmizin "aslında" nasıl olduğu konusunda bize bir bilgi vermez; çünkü musıkîmizin "asıl" bir formu yoktur; her müzik geleneği gibi sürekli bir değişim içindedir.
Bir örnek vereyim; Kantemiroğlu Edvârında melodik yoğunluğun en iyi göstergesi vezindir. Burada az çok Batı müziği ile de âşinâ olan Kantemiroğlu'nun sözüne güvenecek olursak, "Frenk"lerin kullandığı vezin, en az melodik olarak süslenmiş eserlerin bulunduğu "vezn-i kebir"dir. Yâni kendi görüşüne göre durum, sizin bahsettiğinizin tam tersidir. Bunu "yüzde yüz doğrudur, Kantemiroğlu kesinlikle haklıdır" diye söylemiyorum; ancak belgelerin bizi yönlendirdiği sonuç, bu yoruma biraz ters düşüyor. Çok net bir dönemlendirme olmadan, Kantemiroğlu'nun Owen Wright neşrinde tempoların günümüzde beklenenden daha hızlı olması gerektiği yazıyor. Anlaşılan Haydar Sanal gibi araştırmacılar da bu konuda aynı fikirdedir (Anlaşılan diyorum çünkü "Mehter musikîsi" adlı kitabında bu varsayımı yapmış, okumadığım için çok net konuşamıyorum, ancak Owen Wright'ın kitabında Sanal'ın tempo direktifleri yazar, gerçekten de yürük tempolarda icrâyı doğru bulmuştur).
Biraz daha araştırma yapıp bunu bir bölümde detaylandırmak da isterim.