Ana Sayfa
Yeni Mesajlar
Forumlarda Ara
Eser (Nota) Arşivi
Yeni Mesajlar
Kayıt Arşivi
Yeni Mesajlar
Köşe Yazıları
Yeni yazılar
Yeni yorumlar
Yazı dizisi
Yazıları ara
Ansiklopedi
Yeni maddeler
Yeni yorumlar
Yeni puanlamalar
Ansiklopedi'de ara
Bizimle Paylaşın!
Giriş Yap
Kayıt Ol
Türkçe (TR)
Dil Seçici
English (US)
Türkçe (TR)
Neler Yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni Mesajlar
Forumlarda Ara
Menü
Giriş Yap
Kayıt Ol
Install the app
Yükle
Ana Sayfa
Klasik Türk Mûsikîsi (Alaturka)
Müzik Sohbetleri
Bir Makam ve Diğer Makamın Sınıflandırılması Hakkında
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="efrūḫte" data-source="post: 85921" data-attributes="member: 3556"><p>Şöyle bir benzetmeyle başlayayım; bir roman okurken, okuduğunuz kitabın roman olduğunu nereden anlarsınız? Çoğu kişi "uzun olduğundan" diyebilir, ancak o zaman bir romanı, uzun bir akademik kitaptan ayıran bir şey kalmaz. Buna karşılık, "roman kurgu olması gerekiyor" diyebiliriz, ancak bu sefer karşımıza uzun soluklu mesnevîler çıkıp tekrar tasnifimizi bozar. "Roman düz-yazıdır" dediğimizde ise İngilizce'de "<a href="https://en.wikipedia.org/wiki/Verse_novel" target="_blank">verse-novel</a>" diye bilinen, manzume-romanların gerçekten roman olmadığını savunur, popüler tasnife karşı gelmiş oluruz. Bu basit soruda bile, tanımlar insanlar tarafından yapılan, doğal* ve kompleks bir sürecin sonucu olduğundan, yapılan tasnif her zaman bir <a href="https://tr.wikipedia.org/wiki/Kavramsal_model" target="_blank">kavramsal model</a> gerektirir. Kavramsal modeller ise hiçbir zaman gerçeği tam olarak yansıtamazlar. Makamlara da bu şekilde bakmak bence en doğrusudur, ki 16. yüzyılla 19.yüzyıl arasında da hep böyle bakılmıştır.</p><p></p><p>Son bir buçuk yüzyıldır 'Batılılaşma/Modernleşme' eğilimleri altında makam sistemini Batı'nın şartlarına uyarlamak; yâni Batı müziğinde olduğu gibi basitleştirilmiş bir diziler/skalalar sürüsüne indirgemek isteyen birçok nazariyatçı çıkmıştır. Bu gruba göre kavramsal modeller kullanılamaz, modernist ve pozitivist bir düşüncede 'doğruyu' bulmak gerekir. Bu şekilde de makam sistemi bir kavramlar bütününden belirli 'doğrulara' dönüşmüştür (ki bu 'doğrular' çoğu zaman repertuvardaki kullanımlara uymazlar). Karışıklık biraz buradan çıkmıştır; 19. yüzyıl öncesinde farklı şekillerde anlatılabilecek, hattâ bâzen birbirinin içine geçebilecek makamlar (bkz. Hüseynî ve Uşşak), artık 'sahte' bir gerçekliğe oturtulmuş, İngilizce terimiyle 'reify' edilmiştir. Ancak farklı nazariyatçılar, bu zenginlikten farklı gerçeklikleri görüp farklı şeyler yazmışlardır, bu yüzden de bir karmaşa ortaya çıkmıştır. Eğer bu karmaşa sizi tatmin ediyorsa, Arel, Yekta gibi nazariyatçıları okumak yararlı olabilir.</p><p></p><p>Ancak 16-19. yüzyıl arası teori anlayışına göre, bu gerçeklik yoktur. Kantemiroğlu da, Abdülbaki Dede de çok benzer şekillerde, musıkînin sonsuzluğunu ve zenginliğini bir güzellik, ve hattâ Osmanlı'da hâkim olan felsefî yapının bir temsili olarak görüp (her ne kadar Dügâh'ı açıklarken Kantemiroğlu bundan biraz sapsa da) 'merkeziyetçi' Batı yöntemlerini kullanmamış, kavramsal modellerden sonuna kadar yararlanmışlardır. Eğer makam nazariyatını bu şekilde öğrenmek istiyorsanız, iki yöntem izleyebilirsiniz. Birincisi dönem yazılarını okumak olacaktır. Ancak bu, size o dönemdeki makam anlayışını verir. O yüzden belki de daha güzel bir yöntem, dönem materyallerini, modern kitaplarla birleştirip, bolca parça çalarak kendi kavramsal modelinizi oluşturmanız olabilir. Bu musıkîmizin belki de en güzel özgürlüklerinden biridir. Bazıları makam 'gösterir', bazıları makamda çalar, bazıları ise tamâmen başka bir yöntemler makamları kavramsallaştırır. Herkes, gelenektekine benzer bir şeye yaklaşmak için kendine mantıklı geleni kullanabilir. Yâni kriterler o kadar da önemli değildir; önemli olan, biri "Buselik Müşterek Taksîm çalıyoruz" dediğinde, herkesin benzer bir şey anlamasıdır.</p><p></p><p>*Burada bahsettiğim, "beşeri" kelimesinin karşıtı olan "doğal" değil, "yapay" kelimesinin karşıtı olan "doğal"dır.</p></blockquote><p></p>
[QUOTE="efrūḫte, post: 85921, member: 3556"] Şöyle bir benzetmeyle başlayayım; bir roman okurken, okuduğunuz kitabın roman olduğunu nereden anlarsınız? Çoğu kişi "uzun olduğundan" diyebilir, ancak o zaman bir romanı, uzun bir akademik kitaptan ayıran bir şey kalmaz. Buna karşılık, "roman kurgu olması gerekiyor" diyebiliriz, ancak bu sefer karşımıza uzun soluklu mesnevîler çıkıp tekrar tasnifimizi bozar. "Roman düz-yazıdır" dediğimizde ise İngilizce'de "[URL='https://en.wikipedia.org/wiki/Verse_novel']verse-novel[/URL]" diye bilinen, manzume-romanların gerçekten roman olmadığını savunur, popüler tasnife karşı gelmiş oluruz. Bu basit soruda bile, tanımlar insanlar tarafından yapılan, doğal* ve kompleks bir sürecin sonucu olduğundan, yapılan tasnif her zaman bir [URL='https://tr.wikipedia.org/wiki/Kavramsal_model']kavramsal model[/URL] gerektirir. Kavramsal modeller ise hiçbir zaman gerçeği tam olarak yansıtamazlar. Makamlara da bu şekilde bakmak bence en doğrusudur, ki 16. yüzyılla 19.yüzyıl arasında da hep böyle bakılmıştır. Son bir buçuk yüzyıldır 'Batılılaşma/Modernleşme' eğilimleri altında makam sistemini Batı'nın şartlarına uyarlamak; yâni Batı müziğinde olduğu gibi basitleştirilmiş bir diziler/skalalar sürüsüne indirgemek isteyen birçok nazariyatçı çıkmıştır. Bu gruba göre kavramsal modeller kullanılamaz, modernist ve pozitivist bir düşüncede 'doğruyu' bulmak gerekir. Bu şekilde de makam sistemi bir kavramlar bütününden belirli 'doğrulara' dönüşmüştür (ki bu 'doğrular' çoğu zaman repertuvardaki kullanımlara uymazlar). Karışıklık biraz buradan çıkmıştır; 19. yüzyıl öncesinde farklı şekillerde anlatılabilecek, hattâ bâzen birbirinin içine geçebilecek makamlar (bkz. Hüseynî ve Uşşak), artık 'sahte' bir gerçekliğe oturtulmuş, İngilizce terimiyle 'reify' edilmiştir. Ancak farklı nazariyatçılar, bu zenginlikten farklı gerçeklikleri görüp farklı şeyler yazmışlardır, bu yüzden de bir karmaşa ortaya çıkmıştır. Eğer bu karmaşa sizi tatmin ediyorsa, Arel, Yekta gibi nazariyatçıları okumak yararlı olabilir. Ancak 16-19. yüzyıl arası teori anlayışına göre, bu gerçeklik yoktur. Kantemiroğlu da, Abdülbaki Dede de çok benzer şekillerde, musıkînin sonsuzluğunu ve zenginliğini bir güzellik, ve hattâ Osmanlı'da hâkim olan felsefî yapının bir temsili olarak görüp (her ne kadar Dügâh'ı açıklarken Kantemiroğlu bundan biraz sapsa da) 'merkeziyetçi' Batı yöntemlerini kullanmamış, kavramsal modellerden sonuna kadar yararlanmışlardır. Eğer makam nazariyatını bu şekilde öğrenmek istiyorsanız, iki yöntem izleyebilirsiniz. Birincisi dönem yazılarını okumak olacaktır. Ancak bu, size o dönemdeki makam anlayışını verir. O yüzden belki de daha güzel bir yöntem, dönem materyallerini, modern kitaplarla birleştirip, bolca parça çalarak kendi kavramsal modelinizi oluşturmanız olabilir. Bu musıkîmizin belki de en güzel özgürlüklerinden biridir. Bazıları makam 'gösterir', bazıları makamda çalar, bazıları ise tamâmen başka bir yöntemler makamları kavramsallaştırır. Herkes, gelenektekine benzer bir şeye yaklaşmak için kendine mantıklı geleni kullanabilir. Yâni kriterler o kadar da önemli değildir; önemli olan, biri "Buselik Müşterek Taksîm çalıyoruz" dediğinde, herkesin benzer bir şey anlamasıdır. *Burada bahsettiğim, "beşeri" kelimesinin karşıtı olan "doğal" değil, "yapay" kelimesinin karşıtı olan "doğal"dır. [/QUOTE]
Alıntı ekle...
Kullanıcı Doğrulaması
Gönder
Ana Sayfa
Klasik Türk Mûsikîsi (Alaturka)
Müzik Sohbetleri
Bir Makam ve Diğer Makamın Sınıflandırılması Hakkında
Üst
Alt