Saba Tezcan

Sevgili Nezih Uzel. Onu anlatmaya başlarken zorlanacağımı, kelimelere, sayfalara sığdıramayacağımı biliyorum. Yine de...​

Resimlerini çektiği ilk bebek ben miydim bilmiyorum ama ben yeni doğduğumda, babam Nejat Tezcan ile hastaneye gelip, ilk fotoğraflarımı çeken kişi olduğunu biliyorum. O yüzden Nezih Uzel'le geçmişimiz dünyaya gözlerimi açtığım güne dayanır diyebilirim rahatlıkla. Yıllar sonra, oğlum Atasagun doğduğunda hastaneye gelip onun da ilk fotoğraflarını çekecekti.​

Sevgili babaannem Hatice Hanım, Nezih Uzel'in annesi Hacer İhsan Hanım ile hem komşu hem de iyi arkadaştı; dostlukları oğullarının arkadaşlığı ile daha da pekişmişti sanırım; babaannem elimden tutar, sık sık İhsan Hanım'ların evine götürürdü beni, ilk ev gezmelerim.​

Aramızda herhangi bir akrabalık yoktur, belki de bu yüzden yıpranmadı dostluğumuz, yıllarca en saf haliyle kaldı ve halen de sevgi ve saygıyla sürmekte.​

Tüm kitaplarını, hemen hemen tüm makalelerini okudum, tüm albümlerini dinledim, pek çok konserine gittim ve konferansına katıldım ama Nezih Uzel'e hâlâ doyamadım ve asla onun enerjisine yetişemedim, sürekli kendini yenileyen ve beni şaşırtan bir enerjisi var. Yaşına, hastalıklarına aldırmadan bildiği yolda ilerliyor, maşallah. Yanında olup, anlattıklarını dinlemekten haz aldığım, maneviyatımı güçlendiren kişidir Nezih Uzel; bu yüzden onunla beraberken zamanın nasıl da çabuk geçtiğini hep sonradan fark ederiz.​

O kadar çok anı, o kadar çok görüntü var ki gözümün önünde. Ne kadar zormuş kağıda dökmek! Şimdi o onlarca kitabı ne zorluklarla ortaya çıkardığını, neden günler, geceler boyu evine kapandığını çok daha iyi anlıyorum.​

20200629_014623.jpg

Saba Tezcan ve Nezih Uzel

Pek çok yaz tatilimizi beraber geçirdik: Büyükada, Heybeliada, Sedef Adası, Kerpe... O hep elinde fotoğraf makinesi, her anımızı kareledi. Sedef Adası'nda denizden çıkarıp, sacda pişirdiğimiz midyelerin incilerini hala saklarım. Bir şeyler toplama, yıllarca saklama alışkanlığının bende ve kardeşimde olmasına şaşmamak gerek, hem Nezih Uzel hem de babam gibi biriyle yaşamanın neticesi bunlar. Belki de bu yüzden arşivci, kütüphaneci olmayı tercih ettim. İstanbul Valiliği Kütüphanesini düzenlerken ziyaretime gelen Nezih Uzel'e "Tüm Osmanlıca kaynakları, yıllar önce bir kamyona yükleyip Se-Ka'ya göndermişler, geç kaldım, engel olamadım" dediğimde gözlerinin yuvalarından fırlayacakmış gibi açıldığını, içinin cız ettiğini hissettiğimi bugün gibi hatırlarım.​

Geçmişi sever Nezih Uzel, sadece bir zamanlar Antika dergisinin yayın yönetmenliğini yaptığı için veya kafamızdaki sorulara alternatif cevaplar getirmek için değil, zihnimizde yeni soru işaretleri oluşturmak için tarihi getirir karşımıza yazılarında sık sık.​

Dünyaca ünlü müzik eleştirmenlerinin ve otoritelerinin bile sayfalar dolusu yorumlar yaptığı albümleri hakkında bir şeyler söylemek bana düşmez sanırım. Ama her daim, onu dinlediğimde yüreğimdeki sıkıntıları attığımı, hafiflediğimi ve bambaşka boyutlara yelken açtığımı inkar edemem.​

Yıllar önce buraya, Sapanca'ya yerleşti Nezih Uzel ama belli ki aklı, fikri, yüreği ve bir ayaği halen İstanbul'da.​

Her an, her saniye düşünceleri, dünyanın herhangi bir yerinde ve herhangi bir zaman diliminde olabilen bu yegâne insanın hayatında "Saba" olarak yer alabildim mi, bilemiyorum. O kadar evrenseldir ki... Onun yanımdayken benimle bir kaç tatlı zamanı paylaştığını biliyorum ama ben onu her zaman bütün alemle paylaştım. Çünkü bana kesilmiş bir ağacın sesiyle seslendi kimi zaman, kimi zaman bir Hacivat-Karagöz perdesinden, kimi zaman da yüz yaşını aşmış bir taş parçaşından dinledim onu. Bendirinin "Düm" ünde yok oldum "Tek"inde yeniden buldum kendimi. Ve şükrettim...​

Hayata bambaşka bir gözle bakmamı sağlayıp, kendimi iyi hissettirdiği için, vicdanımın sesini dinlememi sağladığı için, o bitmez tükenmez öğretme, bildiklerini paylaşma, aktarma isteği için, son kitabını yazarken kendini ihmal edip bir ayağını kaybetme fedakarlığını göze aldığı için, hayat mücadelesine düşüp onunla gerektiği kadar ilgilenemememe rağmen bana karşı hep sabırlı ve sonsuz hoşgörülü davrandığı için hep kendimi borçlu hissediyorum O'na karşı.​

Bence O'nu tanıyan her birimiz borçluyuz Nezih Uzel'e. Kim bilir, belki de henüz aramızda iken, bizlerle beraber nefes alıp veriyor ve hala gözlerimizin içine bakıyorken, yıllardır gözü gibi baktığı, koruduğu, sakladığı, oradan oraya taşıdığı arşivine kalıcı bir yuva bulmak, O'nun da isteğine ve adına yakışır bir Vakıf kurmak bu borcumuzu ödememizin bir yoludur. Bu konuda bir adım atılırsa, gönüllü olarak zamanımı, emeğimi ve tüm imkanlarımı seve seve paylaşmaya hazırım.​

Mevlam gönlünün nurunu, güzel aklını sana bağışlasın, seni de bizlere sevgili Nezih Uzel.​

Daha nice yılları, sağlıkla birlikte geçirelim.​

Saba Tezcan​

Yazının kaynağı "Sanat ve Kültür Hayatının 50. Yılında Gazeteci-Yazar Nezih Uzel" adlı broşür
  • Gönüldaş
Reactions: Levent Çelik