Bestekâr
Belirsiz
Güfte Sâhibi
Yok
Makam
Rast
Form
Peşrev
Usûl
Düyek
Kaynak
Sanat Müziği Notaları
Mesajlar
202
Tepki Puanı
318
Şu güfte yazarı-eser adı meselesi tekrârdan gündeme gelmişken, ben de Edvâr'daki eserler konusunda bir düzeltme ve birkaç yorumda bulunayım.

Eserin olmayan güftesinin yazarının değil, adının 'Murassa'; formunun da Peşrev olduğunu söylemek herhâlde mâlûmu îlâm etmektir. İki versiyon da Owen Wright'ın Edvâr neşrindendir ve aralarındaki en önemli fark vezindir. Edvâr'ın teorik bölümlerinde de yaptığı gibi Kantemiroğlu (ya da notaların bu kısmını bir talebesi veyâ İstanbul'dan ayrılırken Edvâr'ı emânet ettiği bir musıkîşinas yazdıysa başka biri) birkaç eseri birden fazla vezinde yazmıştır. Ancak bu vezn-i sagîrde yazılmış ikinci versiyonun vezn-i kebirde yazılmış birinci versiyondan üstün veyâ daha doğru olduğu anlamına gelmez. Daha hızlı, daha sâde, veyâ süslemeye görece daha az açık olan sazlarda çalınan bir icrâ büyük ihtimâlle vezn-i kebir versiyonuna daha çok benzeyecek iken; daha süslemeli bir tavır kullanan icrâlar vezn-i sagîr versiyonuna daha çok benzeyecektir. Bunu eserin bozulması olarak görmek Batılı anlamda modernist bir bakış açısı gerektirir ki Kantemiroğlu'nun (ve kendi döneminin musıkî camiâsının) bakış açısı bu şekilde değildir.

Bu bakış açısını ise şu şekilde açıklamak doğru olur diye düşünüyorum:

16. yüzyılın başından 17. yüzyılın sonuna kadar yaygın olan bir geleneksel bakış açısı vardır ki musıkînin yazılabilirliğini, bir musıkî cümlesinin (revîş-i nağme mi desek) 'doğru' bir şekilde kağıda dökülebilirliğini tamâmen reddeder; ve bunun için sâdece kısmen aklî kısmen geleneksel sebepler sunar. Bununla birlikte bu düşünce biçimi, musıkîye (günümüzdeki bilim anlayışına çok da uymayacak) bir anlamlar silsilesi yükler (tıpkı sistemci ekol gibi, ancak sistemci ekolün çoğunun musıkîde 'gerçeği bulma'ya dayalı katı, neden-sonuca dayalı bir nizamî bakış açısı vardır), ki bu, dönemin kuramcılarını çok tipik bir 'modern öncesi' bağlama iter. Kantemiroğlu ise (büyük ihtimâlle kendi başına değil, zamanın değişen şartları ve düşünce tarzlarıyla alâkalıdır diye düşünüyorum) bu iki düşünce tarzından da farklı bir şey benimser. Onun için musıkî (tıpkı 16. ve 17. yüzyıl nazariyatçıları gibi) gayr-ı nihâyettir; bir musıkî cümlesi ise (çok daha modern bir kavramı kullanırsak bir Sierpiński üçgeni gibi) sonsuz miktarda detayla yazılabilecek bir olgudur. Bu nedenle musıkî notası, gerçeği asla gösteremez. Musıkînin tek 'gerçek' hâli, enstrümandan çıkan sestir. Bununla berâber Kantemiroğlu, musıkîye giydirilen ve musıkîyi sabitleme veyâ objeleştirmeyi neredeyse tabu olarak gören anlamlar silsilesini de neredeyse tamâmen reddeder. Ancak bu şekilde musıkîyi farklı detaylarda ele alabilecek vezinleri (kitabın başında tekrar tekrar yaptığı uyarılardan sonra) nota olarak kullanmak felsefî olarak bir sorun teşkil etmez. Sonuç olarak Kantemiroğlu bir eser genellikle nasıl bir tavırda çalınıyorsa, veyâ kendisi nasıl çalınmasını uygun görüyorsa (hızlı-sâde; yavaş-süslü*) o şekilde notaya alınmasını sağlayan bir sistem oluşturarak bir yandan musıkînin sonsuzluğunu kabul eder, bir yandan da bir musıkî gerçekliğe yaklaşmayı dener. Böylece, Feldman'ın terimini kullanarak, önceki yüzyılların 'modern öncesi' ve 19. yüzyılın sonlarından başlayan Batı modernitesinin arasında kalmış bir 'yerel modernite'nin** teorisini ortaya atar.

Parçaya geri dönecek olursak, Kevserî versiyonları ve kaynaktan notların bir kısmı alttadır.

Vezn-i Kebir:
1) Buradaki yarım birimlik nevâ perdesi Edvâr'da mahûr olarak verilmiş.
2) Ölçü bir birim eksik. (...)
3,4) Ölçüler birer birim fazla. Hataları eserin diğer nüshâsını*** referans alarak tespit ettik.

Vezn-i Sagîr:
1)Burada bulunan 'mükerrer' ifâdesi genel uygulama çerçevesinde düşünüldüğünde kendinden evvelki kısmın tekrarı olarak yorumlanabilirdi. Edvâr nüshasında ise bu noktada bir ok ve okun yanında da 'terkîb-i merkûm mükerrer olur' ibâresi bulunuyor. Bu durumda burada 'mükerrer' ifâdesinin genel uygulamadan farklı kullanıldığını söyleyebiliriz. (...)
2) Buradaki iki birimlik dügâh perdesi Edvâr'da rehâvî olarak verilmiş.
3) Buradaki bir birimlik hüseynî perdesi Edvâr'da nevâ olarak verilmiş.

*Veznin sâdece bir tempo göstergesi olduğunu savunmuyorum, ancak (Kantemiroğlu'nun sözlerini dikkate alarak) veznin keyfe göre değişmediğini, parçanın belli özelliklerini gösterdiğini düşünüyorum, ve bu konuda haddimi aşarak Ekinci'ye katılmıyorum.
**Bu 'yerel modernite' olayını biraz daha dikkatli kullanmak mantıklı olabilir diye düşünüyorum, özellikle bahsedilen felsefe (herhângi bir Batı merkezli düşünce yapısına benzetilecekse) modernizmden çok postmodernizme benzediği için.
***Vezn-i sagîr versiyonu herhâlde.
 

Bütün Ekli Dosyaları İndir

Son düzenleme:
Üst Alt